Kapatılan Kadınlarımız


"Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini haramdan sakınsınlar. Irzlarını korusunlar.

Görülmesi tabii olan yerler hariç ziynet yerlerini açmasınlar. Baş örtülerini yakalarının üzerine kadar salsınlar.

Ziynet yerlerini izin verilenler dışında kimseye göstermesinler.

Bir de ayak bileklerine taktıkları gizli süsler bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar.

Ey müminler, (önceki kusurlarınızdan dolayı) hepiniz Allah’a tövbe edin.

Böylece korktuğunuzdan emin, umduğunuza nâil olursunuz."

Nûr 24/31

Yasalara göre suç işleyen kişiyi hapishane denen kapalı kutuya yerleştirerek düzenli disiplin altında cezasını çekmesine gayret edilirken bir yandan da uygulanan yaptırımlarla özgürlüğüne kavuştuğunda aynı suçu tekrarlamaması için caydırıcı yöntemler uygulanır. Hücre cezası, görüş yasağı, açık görüşe çıkış yasağı, kaba dayak, sözlü taciz vb.

Suçun failini onu yaratan toplumun göbeğinden çekerek kapalı bir evrenin içine yerleştirirler. Bu kapatma sevdasının sonuçları ne yazık ki çoğu suçluyu daha acımasız ve gözü pek yapmaktadır.
.
            
Aynı uygulamayı başka kılıflar altında, iktidarının emrindeki insanlara uygulayan güç sarhoşları ise daha kesin sonuçlar almak için metafizik kavramların altına kötü niyetlerini serpiştirerek kadınların giyim özgürlüğünü ve devamında kişisel hak ve özgürlerini yüzlerce yıl gasp etmişlerdir.


Tarihinin başlangıcı noktasında kayıtların bizleri onuncu yüzyıla götürdüğü Çin de kadınların ayaklarını henüz bebekken usta işi yöntemlerle bağlayarak onları erkeklerin arzularına göre yeniden şekillendiriyorlarmış.

Bu uygulamadan kasıt küçük ayaklı Çinli kadınlar ordusu yaratarak bizzat Çinli erkeklerin gönlünü ve göz zevklerini hoş tutmakmış. 
.
             
Bu uygulama neticesinde sayısını bilmediğimiz fakat tahmin etmekte zorlanmadığımız birçok Çinli kızın yürümekten aciz kaldığını tahmin edersiniz. 

Ayak fizyolojisindeki bu çılgın buluşun altında ise Çinli kadınları evlerinde tutarak onların toplum yaşantısında yer edinmesini engellemek olduğu malumunuz.

Aynı uygulamanın semavi dinlerdeki karşılığı ise bu sefer ayakların değil kafanın ve yüzün kapanarak erkeklerin huzurunda görünmez insanlara dönüşmeleridir. 
.
             
Bizzat tanrı buyruğu olduğunu her üç büyük din de gördüğümüz kadının kapanmasının altında diğer, kulakları var duymaz gözleri var görmez, düşünenler gibi ben de kadının toplum hayatından dışlanarak erkek için bir arzu nesnesine dönüşmesini ve bu yolla hürriyetinin gasp edilmesi olarak yorumluyorum.

Yetiştiği coğrafyanın erkek egemen geleneğinden sıyrılamayan bu erkek egemen dinler bizzat erkeğin ağzından konuştuğu her kelimesinde belli olan bir doğaüstü varlığın hükümlerini ideallerine kaynak göstererek vicdan muhasebesinden de sıyrılmışlardır.
.
          
Bütün çağlara hitap ettiklerini öne süren bu dinlerin en çokta kendi çağlarına hitap ettiklerini ve bu hususta realiteye yer bırakmayacak kadar kesin olduklarını arkalarından bizlere bıraktıkları kaynaklardan ziyadesiyle görüyoruz.

Bu kısa yazıyı internette dolaşırken rast geldiğim bir Mevlana alıntısıyla bitirmek istiyorum.

"Sizler kadının kapanmasını istedikçe, herkeste onu görme isteğini kamçılamış olursunuz. Bir erkek gibi, bir kadının da yüreği iyiyse, sen hangi yasağı uygulasan da o iyilik yoluna gidecektir. 
.
             
Yüreği kötüyse, ne yaparsan yap, onu hiçbir şekilde etkileyemezsin. Kıskançlık denen şeyi bilme. Cahillerdir kadından üstün olduklarını sananlar.

Cahiller kabadır. Sevgi ve güler yüz nedir bilmezler. Bunlar hayvanî niteliklerdir. Seven erkek ise, kadınla eşittir."

Haber Kaynağım :
Bu yazı Gaybi KUTLU makalesidir.
http://blog.radikal.com.tr/