Tarih Yazan Kadınlar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Tarih Yazan Kadınlar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Bir hikaye de sen başlat


            Osmanlı döneminde civar sakinlerine kök söktüren bir kadın kabadayı vardı, filmi çekilse izlenecek bu karakterden biraz bahsedelim:

Hanzade isimli bu korkulası kadın, İstanbul'un varoş semtlerinden birinde yaşıyordu. Bir kabadayının sevgilisiydi ve kendisi de bir kabadayıydı. Kayıtlara geçen ilk kadın kabadayı olarak bilinir. "Baltalı Hano" adıyla anılırdı.

Bir gün 12 yaşındaki oğlu ortadan kaybolunca telaşlanır, yollara düşmek ister ama sevgilisi engel olur. Hem kabadayı olmasının hem anne yüreğinin verdiği gazla erkek kılığına girmeye karar verir ve sevgilisini takip etmeye başlar.

           Takibi boyunca sevgilisinin gece naralar atıp haraç topladığına tanıklık eder. Sonra da geceyi bir hamamda sonlandırdığını görür. Hamama da girer, oğlunun burada "hamam oğlanı" yapıldığını görür. Yani babası, oğlunu oradaki adamlara pazarlıyordur.

Hanzade buna celallenince de hamamı yakmak için kullanılan odunların yanındaki baltayı eline alır ve "Turkish Psycho" rüzgarları estirerek sevgilisi dahil 21 kişiyi oracıkta öldürür.

Oğlunu oradan alır ve kanlar içinde mahallesine döner. 17 ay boyunca civardakilere kan kusturur. Ama sonra haraç almak ve 21 adamı baltayla öldürmekten yargılanır, kurşuna dizilerek öldürülür.

Haber Kaynağım :

Yoksulların Azizesi Eva Peron

 
Yaşarken "Arjantin'in annesi" diye anılıyordu. 

Resmi sıfatı "Milletin ruhani lideri."

Meme kanseri yüzünden 33 gibi çok genç bir yaşta hayatını kaybetti.

Ölümünden 1 hafta sonra Arjantin'in bütün büyük sendikaları Vatikan'a bir mektup yollayarak kendisini "aziz" ilan etmesini talep ediyor, binlerce aile ise kendisi anısına mihraplar açıyor,  bazılarıysa Eva Peron'un gerçekten mucizeler yarattığına inanıyor ve bu hikayeler dilden dile dolaşıyordu.

Askeri rejimlerin tüm baskılarına ve Peronizme karşı açılan savaşa karşın bugün de Buenos Aires'in kenar mahallelerinde Eva Peron'a adanmış ömürlere sahip yüzlerce insan var.

Ülkenin her tarafında mihrapları duruyor ve "Yoksulların Kabul Edilmemiş Azize"si olarak anılıyor, tanrısal bir varlık olarak kabul ediliyor.

Haber Kaynağım :
http://onedio.com/

Belarus onu konuşuyor

 Belarus’ta halk otobüsü şoförlüğü yapan Elena Budai büyük ilgi çekiyor.

 12 yıldır araba kullanan Budai’nin B, C, D ve I kategorilerinde ehliyeti var.

Otobüs şoförlüğünün erkek mesleği olarak görülmesinden şikayet eden Budai, 

“Sarışın ve manikürlü olduğum için insanlar beni garipsiyor” dedi.

 Budai, “Bazı yolcular gelip ne yaptığımı soruyor. Kadının sadece yemek yapıp çocuk bakması gerektiğini düşünenler var. Ama ne yapabilirim? Ben büyük arabaları seviyorum” dedi.

 Budai işinin en zor kısmının ise sabaha karşı 03.00’da uyanmak olduğunu söyledi.

Haber Kaynağım :
http://www.cumhuriyet.com.tr/

Servet TAZEGÜL Avrupa şampiyonu oldu.

Azerbaycan'ın başkenti Bakü'de yapılan Avrupa Tekvando Şampiyonası'nı dördüncü gününde erkekler 68 kiloda tatamiye çıkan Servet Tazegül, ilk maçında Bulgar Vladimir Dalakliev'i 8-7 mağlup etti.

İkinci karşılaşmada İspanyol rakibi Daniel Quesada Barrera'yı 8-7 yenen Tazegül, yarı finale çıktı. Milli tekvandocu,

Moldovalı rakibi Vladislav Arventii ile çıktığı yarı final maçında 21-23 geride olmasına rağmen, rakibi 10 ihtar aldığı için hükmen galip gelerek finale yükseldi.

Servet Tazegül, finalde Rus rakibi Aleksey Denisenko ile 10-10 berabere kaldığı maçı, "altın vuruş"la kazanarak Avrupa şampiyonu oldu.

2012'de İngiltere'de önce Avrupa Şampiyonu olan ardından da Londra Olimpiyatları'nda gümüş madalyayı boynuna takan Nur Tatar ise yarı finalde Rus sporcu Anastasia Baryshnikova'ya son saniyede sayı verince, 5-4 kaybetti ve bronz madalyada kaldı.


Haber Kaynağım :
Doğan Haber Ajansı bülteninden alınmıştır.
http://www.benguturk.com/

95 yaşındaki atletin sağlık sırrı

 
 Dünya Ustalar Atletizm Şampiyonası'nda rekor kıran 95 yaşındaki Kanada'lı Olga Kotelko "Bence yaş dediğiniz şey sadece bir sayıdan ibaret; doğum tarihiniz değil, nasıl yaşlandığınız önemli" diyor.

Koletko ve uzun ömrün sırlarını inceleyen uzmanlardan sağlıklı yaşlanma önerileri...

Refah seviyesi yüksek ülkelerdeki nüfus yaşlanıyor. 

Fakat daha uzun bir hayat her zaman daha iyi bir hayat demek midir? 
.
    

95 yaşındaki Olga Kotelko, her şeyi bırakıp kenarda sakin sakin oturabilirdi. 

Zira sırıklı atlama ya da cirit atma sporu ile ilgilenenler ondan 60 yaş küçük olanlar.

Ancak 1,50 boyundaki bu cıvıl cıvıl kadın büyük bir yolculuğa çıkıyor.

Bu yıl Olga 35 yaşından büyük yetişkinler için düzenlenen Dünya Ustalar Atletizm Şampiyonası’nda sprinter, yüksek atlama ve üç adım atlamada rekor kıranlar arasında en yaşlı sporcu ünvanını elde etti. 

Kanada'lı Olga 30’dan fazla rekorun ve 750’den fazla altın madalyanın sahibi. 

Fakat Olga kendisini özel biri olarak görmüyor. 

Ona göre kendisi sıradan biri. Atletizme 77 yaşında başlamış.

Çiftlikte büyüyen 11 kardeşten biri olan Olga her zaman aktif bir yaşam sürmüş çünkü her zaman sağılacak bir inek ya da başka bir gündelik iş varmış bitirilmeyi bekleyen. 

Olga hem tüm kardeşlerinden hem de birçok arkadaşından daha uzun bir ömüe sahip ancak “Sırrın nedir?” diye sorulduğunda, “Yok” diye yanıt veriyor: 

“Bence yaş dediğiniz şey sadece bir sayıdan ibaret; doğum tarihiniz değil, nasıl yaşlandığınız önemli.” 

“Hayatınızda olup bitenlere nasıl yaklaştığınız en büyük rolü oynuyor” diye ekliyor.

BİYOLOJİMİZE MAHKÛM DEĞİLİZ


 Yani bu durumda kendimizi yaşlanmayan süper kahramanlara dönüştürmemiz mümkün mü? 

Ya da güçten düşerek tatsız bir yaşlanmaya mahkûm muyuz? 

Refah seviyesi yüksek ülkelerde yaşayanlar için bazı güzel haberler var. 

Newcastle Üniversitesi’nin yayınladığı verilere göre geçen her 24 saatin sonunda hayatlarımıza beş saatlik bir zaman eklemiş oluyoruz. 

İyileşmiş yaşam koşulları ve gelişen tıp sayesinde oluşan bu durum, her yılın iki ay, her 10 yılın ise en az iki yıl anlamına geldiğini gösteriyor.

Ayrıca İngiltere’de 100. yaşlarını gören insan sayısı 1980’den bu yana dört kat arttı. 

Bunun anlamı ülkede her beş kişiden birinin 100. yaşını göreceği anlamına geliyor. 
.
       
Yani yaşlanma hiç etki edilemeyen bir şey değil, en azından bir ölçüde.

Olga’nın genleri ona yardımcı oluyor olabilir, ancak kendi biyolojimize hapsolmuş da değiliz.

Araştırmalar ilerledikçe, doğumla edindiğimiz genetik yapımızın ne kadar yaşayacağımızı ancak dörtte bir oranında belirlediği sonucu her gün daha da kuvvetlenir oldu.

YAŞAM TARZIMIZIN ÖMRÜMÜZE ETKİSİ YÜZDE 75


Bunun anlamı seçtiğimiz yaşam tarzının ömrümüz üzerindeki etkisinin yüzde 75 olduğu.

Ve herkesin bildiği gibi düzenli egzersiz ve sağlıklı beslenme rejimi anahtar faktörler olsa da, ileriki yaşlarda daha sağlıklı bir ömür sürmek için yapılabilecek, daha az bilinen şeyler de var.

Newcastle Üniversitesi’nden Dr. Lynne Corner, kronolojik olarak yaşlanmanın önüne geçmek mümkün değilse de, yaşla beraber yaşana çöküşün zorunlu olmadığını söylüyor.

Corner, “Doğrusu, iyi yaşlanma nasıl olur sorusunun basit ya da tek bir cevabı yok. 

Gerçek cevap, yaşam biçimi faktörlerinin ve elbette ki iyi bir beslenmenin ve egzersizin karmaşık bir karışımından oluşuyor” diyor.

JAPONLAR İZLENİYOR


 Bilim insanları Japonları gözlemleyerek uzun yaşam iksirine dair daha çok ipucu elde etmeyi umuyor.

Dünyada yaşlı nüfus oranı en yüksek ülke olan Japonya, sağlıklı yaşlanma deyince akla gelen ülke.

Profesör Corner, “Genel olarak baktığımızda Japon yaşam biçimini takip etmek önemli; balık ve sebze ağırlıklı beslenme, yogayla diğer vücudu güçlendiren egzersizlerle haşır neşir olma, Batı kültürlerinde olduğundan daha az sigara içmek ve alkol tüketmek...” diyor.

Giderek artan şekilde ortaya çıkıyor ki bu yaşam tarzını ne kadar gençken takip etmeye başlarsanız o kadar iyi.

SOSYALLİK ÖMRÜ UZATIYOR


 Ancak elbette başka şeyler de var. 

Aston Üniversitesi’nin Sağlıklı Yaşlanma Merkezi yöneticisi Dr. Carol Holland, son yılların en şaşırtıcı bulgularından birinin arkadaşlarla geçirilen zamanın sağlıklı yaşlanmayı sağlayan faktörlerden biri olduğu.

İngiltere’de yapılan büyük çaplı araştırmalardan biri sosyal açıdan izole olarak yaşayan insanların sosyal olanlara göre yedi yıllık bir süre zarfında hayatta kalma oranlarının düşük olduğunu gösteriyor.

College London Üniversitesi’nden Prof. Andrew Steptoe’ya göre insan bedeninin biyolojisi ile izole yaşam arasında bilim insanlarının henüz tam olarak çözemediği daha doğrudan bir ilişki olabilir.

Olga’nın da söylediği gibi bakış açısı da yaşlanma üzerinde büyük etkiye sahip olabilir.
.
      
İngiltere’de 9 bin kişi üzerinde yapılan bir araştırmada hayattan zevk aldığını söyleyenlerin daha uzun yaşadığı ortaya çıktı.

Olga, kendisi için durmak diye bir şey olmadığını söylüyor.

“Sınır yok. Kim demiş bir noktada durmak zorundasınız diye? 

Ben düşene kadar devam etmek istiyorum. Sanırım ancak o zaman dururum” diyor.

Haber Kaynağım :
BBC Türkçe haber sağlık muhabiri Smitha Mundasad haberidir.
http://www.bbc.co.uk/

http://www.cumhuriyet.com.tr/

Elena Baltacha kansere yenik düştü

     Büyük Britanyalı raket Elena Baltacha, karaciğer kanseri nedeniyle hayatını kaybetti.

Ukrayna'da doğan, İskoçya'da büyüyen Baltacha, yaklaşık 3 yıl boyunca Britanya'nın tek kadınlarda 1 numaralı tenisçisi olmuş ancak kansere yakalanmasının ardından geçen yıl sporu bıraktığını açıklamıştı. 
.
   

   30 yaşındaki Baltacha'nın hayatını kaybettiği bugün ailesi tarafından duyuruldu.

Futbolcu Sergei Baltacha'nın kızı Elena Baltacha, kariyeri boyunca 11 tekler şampiyonluğu yaşarken, Wimbledon ve Avustralya Açık'ta da üçüncü tura kadar yükselmişti.

Haber Kaynağım :
Anadolu Ajansı haber bülteninden alınmıştır.
http://www.cumhuriyet.com.tr/

Diyarbakır'da Can Taşıyan Kadın ATT ve Ambulans Şoförleri

    Diyarbakır'da, İl Sağlık Müdürlüğünde görevli 7 kadın (ATT) ve ambulans şoförü acil durumlarda can taşıyor.

Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde, daha önce sadece erkeklerin çalıştığı alanlarda kadınlar da görev almaya başladı. 

Bölgede zabıta, muhtar, temizlik işçisi, otobüs şoförlüğü gibi alanların yanı sıra  Diyarbakır Sağlık İl Müdürlüğünde 7 kadın ambulans şoförü, Acil Sağlık Hizmetleri İstasyonunda hastaları hastaneye ulaştırmak için hizmet veriyor.

Sağlık İl Müdürlüğünde yaklaşık 1 yıldır çalışan 7 kadın ambulans şoförü, direksiyona olan hakimiyetleri ve ustalıklarıyla görenlerin takdirini topluyor. 

Kadın ambulans şoförleri, gece gündüz demeden çalışarak zamanında hastanelere ulaştırdıkları hastaların hayatlarının kurtulmasına vesile oluyor.

Ambulans şoförlüğü yapan kadınlar, kimi zaman ambulansın zincir takma, akü takviyesi ve lastik değişimi gibi tamir gerektiren işlerini de yapıyor. 

Diyarbakır'da 12 Nolu Acil Sağlık Hizmetleri İstasyonu'nda görevli Acil Tıp Teknisyeni (ATT) ve ambulans şoförü Sibel Tekin, Anadolu Ajansı muhabirine yaptığı açıklamada, gece nöbetinde Acil Komuta Merkezi'nden gelen vakaya 90 saniyede çıkış yaparak hastaya ilk müdahaleyi gerçekleştirdiklerini söyledi.

Diyarbakır'da 4 yıldır görevli olduğunu, 1 yıldır da ambulans şoförü olarak çalıştığını belirten Tekin

"Erkek ambulans şoförleri kadınların bu işi yapamayacağını söylüyordu. 

Bu mesleği sonradan öğrendiklerini kendilerine anlatarak 'biz de öğreniriz' diyorduk. 

Kadın olarak her işi başardığımız gibi bu işi de başarırız dedik ve başardık" dedi.

İl Ambulans Servisinden gelen yazıya göre eğitime tabi tutulduklarını anlatan Tekin, eğitimleri başarılı bir şekilde tamamladıklarını, kentte 7 kadının ambulans şoförü olarak çalıştığını bildirdi.

Ambulans şoförlüğü yaparken zorluklarla karşılaşmadığını, daha önce araç sürme deneyiminin bulunduğunu anlatan Tekin

"En çok hasta yakınlarının tepki vermelerinden korkuyordum. 

O insanlar hastalarının bir an önce hastaneye yetiştirilmesini istedikleri için kadınların bu konuda yetersiz olacağını düşünerek, tepki vermesinden korkuyordum. 

Ancak tebrik edenlerin hasta yakınları olduğunu gördüm. 

Bu da bizi bu işi yapmamız için daha çok motive etti" diye konuştu.

Tamir işlerini de yapıyorlar

Tekin, nöbetçi olduğunda ambulansa zincir takma, akü takviyesi ve lastik değişimini bile yaptıklarını belirterek, nöbet değişiminde ambulansı arızasız ve temiz bir şekilde arkadaşlarına teslim ettiğini kaydetti.

Ambulans şoförlüğünün kolay bir meslek olmadığına dikkati çeken Tekin

"Yerine göre ambulansın arızasını gideriyorum. Tekerleği patladığında değiştiriyorum. 

Çünkü benden sonra görevli arkadaşlara aracı temiz ve arızasız vermek zorundayım. 

Bu konular bir kadın için zordur. 4 günlük bir eğitime tabi tutulduk. 

Ambulansa zincir takma, akü takviyesi ve teker değişimi eğitimini aldık. 

Bu eğitimlerin yeterli olduğunu düşünüyorum. Gece vakaları gündüz vakaları gibi olmuyor. 

Gece vakalarına çıkarken, bilmediğimiz yerler ve insanların evlerine ve özel hayatlarına giriyoruz. 

Bu nedenle bazen çekindiğimiz noktalar oluyor. 

Ama, Diyarbakır'da bir tehlike ile karşılaşmadım" diye konuştu. 

"Çocuğumun arkadaşları mesleğimi çok tuhaf karşıladılar" 

Tekin, trafikte güzel bir ilgiyle karşılandığını, hiçbir zaman yadırganmadığını anlatarak, ambulansı kullanırken herhangi bir sıkıntı yaşamadığını vurguladı.

"Çocuğumun okulunda 'aile günü' etkinliğinde mesleğim konu alındı. 

Mesleğimizde yaşadıklarımız fotoğraflanarak okulda anlatıldı.

Çocuğumun arkadaşları mesleğimi çok tuhaf karşıladı.

Çocuklar küçük olmasına rağmen ilk kez kadın ambulans şoförü ile karşılaştıkları için etkilenmişlerdi. 

Ambulansla vakaya giderken çok fazla ilgiyle karşılaşıyorum. 

Beni görenler fotoğraf çekiyor, imzalı fotoğrafımı isteyenler bile oluyor. 

Babam beni erkek çocuklarından ayırt etmediği için araç sürmesini öğretti. 

İlk olarak transit model araçları kullandım" diyen Tekin, büyük araçları sürmeyi öğrendiği için ambulansı sürmenin kendisi için kolay olduğunu dile getirdi.

Tekin, "Vakaya giderken hasta yakınlarını yanımıza alıyoruz.

Erkek olan hasta yakınları beni gördükten sonra kadın yakınlarını benim yanıma oturtmaları çok hoşuma gidiyor. 

Normalde hastayı alırken erkek hasta yakınları bize eşlik ediyordu. 

Kadın ambulans şoförünü görünce kadınları yanımıza oturtuyorlar" ifadelerini kullandı.

Hastaları güvenle ulaştırmanın mutluluğunu yaşıyorlar

Diğer kadın ambulans şoförleri de mesleklerini çok sevdiklerini belirterek, ilk günlerde zorluk çektiklerini mesleklerine zamanla alıştıklarını, güvenli bir şekilde hastaları hastanelere ulaştırmanın mutluluğunu yaşadıklarını bildirdi.

Acil Tıp Teknisyeni Meryem Sarıgöz ise uzun süre erkek ambulans şoförleriyle çalıştığını, daha sonra kadın ambulans şoförleri ile çalışmaya başladığını anlatarak, önce tedirginlik yaşadığını, ancak kadın şoförlerin erkeklerden geri kalmayarak ambulansı çok güzel kullandıklarını görünce tedirginliğinin sona erdiğini söyledi.


      
     "Düşündüğümüz gibi olmadı. Hem araç sürme hem de hastayla ilgilenme konusunda kadın sürücüler bizim için çok iyi oldu. 

Kadınlar istedikleri zaman her şeyi başarır. 

İnsan hayatını kurtaran kutsal bir görevimiz var. 

Halktan çok olumlu gelen tepkilerin farkındayız. 

Hastanedeki personeller bile kadın ambulans şoförünü gördüklerinde şaşırıyorlar. 

Bu tepkiler aslında hoşumuza da gidiyor" diyen Sarıgöz, bunun diğer kadınlara örnek olmasını istediklerini bildirdi.


Haber Kaynağım :
Anadolu Ajansı Haber bülteninden alınmıştır.
http://www.avrupagazete.com/

Yılın Kadın Girişimcisi ödülü Cizreli'ye

     Big Chefs markasının yaratıcısı ve Türkiye’nin önde gelen kadın girişimcilerinden Gamze Cizreli, Ekonomist dergisinin geleneksel olarak düzenlediği ‘Yılın İş İnsanları’ ödül töreninde ‘Yılın Kadın Girişimcisi’ seçildi.

Ankara’da 2007 yılında kurulan ve bugün Türkiye çapında 20'den fazla şubeye ulaşan Big Chefs restoran zincirinin kurucu ortağı Gamze Cizreli, bu yıl 23. kez düzenlenen ve Mustafa Koç, Bülent Eczacıbaşı, Serpil Timuray, Erdem Başçı ve Acun Ilıcalı gibi isimlerin ödüllendirildiği ‘Ekonomide Yılın İş İnsanları’ ödül töreninde, ikinci kez ‘Yılın Kadın Girişimcisi’ ödülüne layık görüldü.

.
     

 Cizreli, ödülünü Doğan Holding CEO’su Yahya Üzdiyen’den aldı.

Ödül töreninde bir konuşma yapan Gamze Cizreli,  

“2014, hayallerimizin fazlasıyla gerçekleştiği bir yıl oluyor.

23. Şubemizi anayurdum, atayurdum, memleketim Diyarbakır’da açıyoruz.

Barış sürecini desteklemek, bölgede zaten var olan olağanüstü gastronomi kültürünü batıyla harmanlayarak hem bölge halkını hem ziyaretçileri kucaklayan bir mekan olmak için çok heyecanlıyız.

Ardından ilk yurt dışı şubemiz Dubai geliyor. 

3 yıl önce bu ödülü aldığımda 300 kişilik olan istihdamımız bu yıl 1500’lerde" dedi.

Haber Kaynağım :
http://www.hurriyet.com.tr/

Kadın restoratörlerden muhteşem işçilik

     Tarihi binaların restorasyonuna el atan kadın restoratörler, iskeleyle çıktıkları metrelerce yükseklikteki binalarda ince işçiliklerini sergiliyor.

Üzerlerinde tulum, başlarında baretle günün erken saatlerinde erkek meslektaşlarıyla işe başlayan kadınlar, tırnaklarının kırılması, saçlarının yıpranmasına aldırmadan, verilen işi tamamlıyor.

Restoratör Yasemin Koçak

"İşimiz bitince adeta başka biri oluyoruz. Tulumlarımızı çıkarıyoruz ve hayatımıza devam ediyoruz"

Bugüne kadar İzmir, Aksaray, Mersin ve Konya gibi illerdeki tarihi binaları restore eden kadınlar, erkek meslektaşlarıyla günün erken saatlerinde şantiyeye gelerek, tulumlarını ve eldivenlerini giyip işe koyuluyor.

Titiz çalışmalarından dolayı kadın restoratörleri tercih eden özel bir restorasyon firmasının şantiye sorumlusu Serdar Çoban, yaptığı açıklamada, tarihi bina onarımının titizlik gerektiren bir iş olduğunu, bu nedenle üniversitelerin restorasyon bölümü mezunu elemanları tercih ettiğini belirten Çoban, restorasyonu, bu işin okulunu okuyan kişilerin yapması gerektiğini ifade etti.

Çoban, önceliklerinin kadın restoratörler olduğunu vurgulayarak, 

.
     

   "Şu anda 5 kadın ve 5 erkek elemanla çalışıyoruz. İş süresi uzadıkça bu sayı artıyor. 

Kayseri, Aksaray, İzmir gibi daha birçok ilde beraber çalıştık.

Bu alanda eğitim alan kız öğrenciler, iş bulamamaktan şikayetçi. 

Onların bu sektörde önlerini açmak ve Türkiye 'ye yeni kadın restoratörler kazandırmak istiyoruz.

Kızlardaki avantaj çok ince, temiz ve zarif çalışmaları. 

Restorasyon incelik istiyor, dikkat gerektiriyor.

Kadınlar da bu konuda çok iyi iş çıkarıyor. 

Geçen yıl İzmir'de basımhanede bir Yunan evinde süslemeler yaptık.

Yaklaşık bir aydır da Konya Valiliği binasını restore ediyoruz. Buradan da aynı ekiple Akşehir Doğrugöz Camisi'nde çalışacağız.

Tarih neredeyse biz oradayız"
diye konuştu.

"Yükseklik korkumdan dolayı işe endişeyle başladım"

Aksaray Üniversitesi Güzelyurt Meslek Yüksekokulu Mimari Restorasyon Bölümü mezunu 24 yaşındaki restoratör Yasemin Koçak ise yaklaşık 2 yıldır bu sektörde çalıştığını söyledi.

Dış cephe restorasyonunda yeni çalışmaya başladığını anlatan Koçak, şöyle devam etti:

"Yükseklik korkumdan dolayı işe endişeyle başladım. Sonuçta dış cephede iskele üzerinde çalışılıyor.

Fakat korkumu birinci kattan itibaren yenmeye başladım. 

Şu an çok rahat çalışıyorum.

İnşaat sektörüne de girdiysek, giremeyeceğimiz başka sektör kalmadığını düşünüyorum.

'Elinin hamuruyla erkek işine karışma' sözünü yaptığımız işlerle çürütüyoruz.

Şantiyeler genellikle kirlidir. 

.
Bayan olmanın getirdiği sorumluluktan olsa gerek şantiyeler, iskele, yani çalışma yaptığımız her yerde temizlik yapıyoruz.

Çalıştığımız yerleri sürekli temizliyor, arkamızda tertemiz mekan bırakıyoruz.

Kadın için gerçekten zor meslek ama bu işe gönül verince zor gelmiyor.

Kullandığımız kimyasallardan ellerimiz, saçlarımız yıpranıyor, sürekli bakım yapmamız gerekiyor.

İşten çıkınca günlük bakım için kuaföre gidip manikür yaptırıyoruz.

İşimiz bitince adeta başka biri oluyoruz. Tulumlarımızı çıkarıyoruz ve hayatımıza devam ediyoruz."


Yaklaşık 4 yıldır bu mesleği yapan Karabük Üniversitesi Safranbolu Meslek Yüksekokulu Mimari Restorasyon Bölümü mezunu Özge Kıran (24) da bazı zorluklar çekse de işini severek yaptığını vurguladı.

Topuklu ayakkabı ve fönlü saçlarla çalışamasalar da fırsat buldukça kendilerine bakım yaptıklarını anlatan Kıran

.
      

    "Bence kadınların yapamayacağı iş yok, görüldüğü gibi inşaatlarda bile çalışıyoruz.

Hangi şehirde iş varsa gidiyor, işimizi tamamladıktan sonra da içimiz huzur dolu şekilde oradan ayrılıyoruz.

Atalarımızın bize bıraktığı mirası yeniden ülkemize kazandırıyoruz"
dedi.

Haber Kaynağım :
Anadolu Ajansı haber bülteni (Konya) dan bildiriyor.
http://www.radikal.com.tr/

Son Aynalı Kilimci Gülsüm Teyze…

     Yalıkavak Beldesi Geriş Köyünde yaşayan 66 yaşındaki Gülsüm Teyze evinde çalışarak evinin geçimine yardımcı oluyor.

Gülsüm Teyze evinin bahçesine kurduğu tezgâh ile yok olmaya yüz tutmuş bir zanaat icra ediyor.

Annesinden aldığı dersler ile öğrendiği aynalı kilim dokuma el sanatını ince ince dokuyor tezgâhında.

Gülsüm Kayacan Bodrum’ da kendisinden başka aynalı kilim dokuyan kimsenin kalmadığını söylerken bu işi öğretecek kimseyi de bulamadığını belirtiyor.

Dokuduğu kilimlerin iplerini Milas’ dan boyalarını Mumcular’ dan alıyor.

Bazı ipleri kendisi kökboyası ile boyayıp dokuyor bazılarını hazır alıyor.

Dokuduğu kilimlerin 100 yıl ömrü olduğunu söyleyen Gülsüm Teyze kilimleri korumak içinde türlü türlü yöntemler olduğunu anlattı.

Gülsüm Teyze işe ipleri anlatmaktan başlıyor….

İpleri Milas’ tan alıyorum, bu kırmızılar boyalı geliyor. Boyalı olarak alıyorum renklerini kendim yapıyorum.

Bazı kökboyası bazısı da toz boya yani. Boyasını bulması zor, Mumcular’ dan alınıyor boyası boya bulunmuyor.

Milas’ da boya yok ip satıyorlar ama boya yok. Oradan getiriyorum kendim boyuyorum yani renk falan atmazlar. 
.
    

    Bide bu kilimlerin arkası önü yok iki tarafı da kullanılır, iki tarafı da düz yani kullanışlı bir şeydir.

Eskide bu bizim olmasa olmazımız, oğlanlarımızın, kızlarımızın çeyizlerinde mutlaka olurdu.

Ama şimdi şimdi batırdılar. Dokuyan yok, herkes makine halısı alıp seriyorlar.

Annesinden bu işi öğrenmek hiç kolay olmamış…

Annemle her gün oturuyordum, bu gün şunu yapıyordum, ertesi gün bunu yapıyordum tabi ki alıştım.

Yapamadığım zaman annem elime bıçağı tak diye vururdu. Zaten annem çocukken dokuyordu, bizim koyunlarımız vardı.

O zaman koyunu kendimiz eğiriyorduk, kendimiz tüyünü kesiyorduk, yıkıyorduk, kendimiz boyuyorduk.

O zamanki kilimler daha güzeldi, şimdi bunlar saten yün.

 Ömürlük kilimler…


     Bu kilimleri istersen 100 sene kullan, eskir mi o. Daha bu kullandıkça bunun yüzü parlıyor.

Kullandıkça parlıyor. Bunun eskisi daha para.

Ne olur, güve diye bir böcek var o yemese yani çok dayanır.

Asfinik falan atarız, kekik atıyorsun ama içeride serili odlumu hiçbir şey olmaz.

Yalnız katlar bir yere koyarsan o zaman tabi ki güvelenir.

Bodrum’ da benden başka yok. Şimdi yerliler bile almıyor bunu, yabancılar alıyor yani.

Yerlilerden alan yok pahalı diyerekten. Ben bunu 8 yüze veriyorum işte anca bir ayda, zaten 250 liraya yününü alıyorum.

Boyasıymış, şusu busu bir sürü masraf oluyor, yani herkes alıp seremiyor.

Haber Kaynağım :
http://www.arenabodrum.com/

Kadın muhtara pembe muhtarlık

      Manisa'nın Turgutlu ilçesinde Yedi Eylül Mahallesi Muhtarlığını rakiplerine fark atarak kazanan Deniz Bezen muhtarlık binasını pembeye boyadı.

Mahalle sakinlerinden de olumlu tepkiler alan yeni muhtar, Turgutlu'nun en genç ve tek kadın muhtarı olma özelliğini de elinde bulunduruyor.

Muhtarlık binasında vatandaşların işleri ile ilgilenen Muhtar Deniz Bezen aynı zamanda tebrikleri de kabul ediyor. Muhtar Bezen;

"İlk icraatımız muhtarlık binamızın rengini değiştirmek oldu. Büyüklerimizin 'Tebdil-i mekanda fayda vardır' sözünden yola çıkarak, böyle bir yenilik yaptık ve muhtarlık binamızı Pembe'ye boyadık. 

Bunun nedenlerinden biri benim muhtar olmamda çok katkısı olan mahalle kadınlarımızın da gönlünü yapmaktı.

Onların böyle bir talebi vardı onu yerine getirmiş olduk. 

.
          
İlk işimizi yaptık ve Allah'ın izniyle çok daha güzel ve farklı hizmetler yapmak umuduyla yola çıktık.

Bu süreçte tabi ki Belediye Başkanımız Turgay Şirin ve ilçe yöneticilerimizin' de desteğine ihtiyaç duyacağız.

Onlarında bizi geri çevirmeyeceğini umut ediyoruz. 

İnşallah Yedi Eylül Mahallesi sakinlerini ve özelliklede kadınlarını çok güzel bekliyor" şeklinde konuştu.

Yedi Eylül Mahallesi muhtarlık binasının pembeye boyanmasının ardından mahalle sakinleri de görüntüden hayli memnun. 

.
    

     Mahalleli bazı vatandaşlar; 

"Genç bayan muhtarımız bize cesaret veriyor. Onu seçmekle ne kadar doğru bir karar verdiğimizi önümüzdeki günlerde daha net göreceğimizden şüphemiz yok.

İlk icraatı' da çok güzel gözümüz gönlümüz açıldı. Mahallemize sanki başka bir hava kattı. 

İnşallah genç muhtarımız daha güzel işlere de imza atacaktır" şeklinde konuştular.

Haber Kaynağım :
İhlas Haber Ajansı bülteninden alınmıştır.
http://www.iha.com.tr/

Feministler kadın haklarını ihlal ediyor!

     Bir süredir Türkiye gündeminde derinden derine konuşulan kadının ve çocuğun soyadı ile ilgili bir takım değişiklikler gündeme geldi ve belli başlı kadın kuruluşları bu konuyla ilgili çalışmalar yapıyor.

Bilge Kadın Araştırma Merkezi
(BİLKA) Kurucusu ve Başkanı Av. Alev Sezen, kadının ve çocuğun soyadı kanun değişikliği hakkında çarpıcı açıklamalarda bulundu.

Bilge Kadınlar Araştırma Merkezi bu konularla alakalı çalışmalar yapıyor, kamuoyu dosyaları oluşturuyor ve toplumu bilinçlendiriyor. 

Bilge Kadın Araştırma Merkezi (BİLKA) Kurucusu ve Başkanı Av. Alev Sezen ile kadının ve çocuğun soyadı kanun değişikliği, Türkiye'de kadınların soyadı tartışmalarının geldiği boyut, nesep - soy devamı tartışmalarının sonuçları ve feminizm akımlarının geldiği nokta gibi pek çok konu üzerine konuştuk.

Kadının soyadı konusu bugünlerde gündemi meşgul ediyor ve hakkında da çokça konuşuluyor. 

Kadınların bu konu ile ilgili düşünceleri nedir, ne gibi tepkilerle karşılaşıyorsunuz?

Kadınların aslında soyadları ile ilgili bir sıkıntıları yok. Eşlerinin soyadını taşımak onlar için bir sorun teşkil etmiyor. 

Özellik ile evlenmeden önceki soyadı ile tanınmış veya erkek kardeşi olmayan bir kısım kadınlar iyi niyetli bir yaklaşım ile eşinin soyadının yanında babasının soyadını da taşımak istiyor. 

Kanunda zaten bu konu ile ilgili düzenlemeler uzun süre önce yapıldı ve bu istekleri karşılıyor.

Son günlerde medyada yer alan soyadı ile ilgili mevzular ise tamamen bu durumun dışında ve bir avuç azınlığın söylemi. 

Kadının hem evlilik içerisinde sadece kendi soyadını taşımasını, hem de boşandıktan sonra velayeti anneye verilen çocuklara kendi soyadlarının verilmesini istiyorlar.

Türk Medeni Kanununun (TMK) m. 187 hükmü ne anlama geliyor?

Bu madde evlenen kadının soyadını düzenliyor. 

Buna göre kadın isterse kimliğine evlendiği kişinin soyadından önce evlenmeden önceki (bekârlık) soyadı da yazılıyor.

Bu hüküm evlenmeden önceki soyadını kullanmaya devam etmek isteyen kadınlar için getirilmiş bir imkândır. 

Evlenmeden önceki soyadı ile tanınmış olan kadınlar bu şöhretin getirilerini devam ettirmek, erkek kardeşi olmayan kadınlar ise babasının soyadını sürdürmek için kullanmaktadır. 

Bu şekilde azami fayda sağlanmış kadın hem önceki soyadını muhafaza etmiş hem de eşinin soyadını alarak her iki bağını da görünür hale getirmiş olmaktadır. 

Bunun dışında feminist yaklaşımlar ile de böyle bir tercih kullanılmaktadır.

KONU AHİM'E TAŞINDI

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
ne taşındı sanırım bu konu, bununla ilgili düşüncelerinizi alabilir miyiz?

Kadının evlilik içerisinde sadece bekârlık soyadını taşımak istemesinin iç hukukta reddedilmesi sonucu konu AHİM'e taşındı.

AİHM bu durumun özel hayatın ve aile hayatının korunması ilkesine ve ayrımcılık yasağına aykırı olduğunu söyledi. 

Medeni Kanunun m. 187 düzenlemesinin; 'özel hayata' müdahale oluşturduğu gerekçesi ile ihlal kararı verdi.

Sonrasında Anayasa Mahkemesi AHİM kararına paralel olarak 19.12.2013 tarihinde eski görüşünden döndü ve 187. maddedeki düzenlemenin Anayasada yer alan 'manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkına yönelik bir müdahale oluşturduğu' hükmüne vardı. 

Böylece kadının evlilik içerisinde sadece kendi soyadını kullanmasının yolunu açmış oldu. 

Aileyi yıkacak bu uygulamalar 'aile toplumun temelidir' anlayışına tamamen zıttır. 

Anayasa Mahkemesi bu kararı ile Anayasadaki toplumu ayakta tutan en temel ilkelerinden birisini yok saymış oldu.

AHİM'in kararları milli mahkeme kararlarını ortadan kaldırmaz, sadece hak ihlali olup olmadığını tespit eder.

Gerçekte AHİM kararlarının hiçbir bağlayıcılığı yoktur ve sadece tazminat yükümlülüğü doğurabilir.

FEMİNİSTLER KADIN HAKLARINI İHLAL EDİYOR


Nesebin devamlılığının sağlanabilmesi bakımından önemli olan soyadı meselesi hakkında duyarlı bir tavır sergiliyorsunuz. 

Feministlerden tepki alıyor musunuz?

Anayasa Mahkemesi 08.12.2011 tarihinde Soyadı Kanunu ile ilgili bir iptal kararı vermişti. 

Böylece boşanan kadına velayeti kendisine verilen çocuklara kendi soyadını vermesinin önünü açmıştı. 

Böylesi bir kararın sonuçlarının vahameti karşısında tepki vermememiz elbette ki mümkün değildir.

Bu şekilde nesep yönünden belirsizliklerin, karışıklıkların kapısı da sonuna kadar açılmış olacaktır.

• Boşanma durumunda kadının soyadını alan çocuk babasının soyadını taşıyamazken annesinin babası olan kişinin, dedesinin soyadını taşıyacaktır! 

.
         
Çocuk adına hayati önemi haiz böylesi bir konuda kadının tek başına karar alması ne kadar adildir?

• Anne yanında ve ona muhtaç olan çocuktan bu durumu idrak edip karşı çıkması beklenebilir mi?

• Birden fazla çocuk olduğunda bir kısmının velayeti annede bir kısmının velayeti babada kalmış ise ne olacaktır? 

Kardeşler farklı soyadı mı taşıyacaklardır?

• Kadın velayeti kendisinde bulunan çocuğa kendi soyadını verdikten sonra evlenir ve yeni eşinin soyadını alır ise çocuk hem annenin hem de babanın soyadını taşımayacak, dedenin soyadını taşımaya mahkûm mu edilecektir?

.
    

    Bu konuda benzer sorular çoğaltılabilir.

Dünyada feminizmin kadın haklarına katkı sağlayıp sağlamadığı tartışmalı bir konudur. 

Ülkemizde feminist olduğunu iddia edenlere gelince zaten kadın haklarını savunmaktan çok uzaklar. 

Ortada feminizmden hatta erkek düşmanlığından da öte evliliğe ve aile kurumuna açıkça cephe alan bir zihniyet var. 

Çoğu zaman politeizme uğruyorlar. 

Bize gelince ilmin ışığında, tarafsız bir biçimde doğru olanı ortaya koyma gayreti içerisindeyiz.

EVLENMEDEN BOŞANMAYI DÜŞÜNMEK YIKICILIKTIR


 Peki, diyelim ki kadınlar evliyken kendi soyadını taşıma konusunda ısrar etti bunun akıbeti ne olur?

Ailenin birliği, aidiyet hissi, biz duygusu, nesebin belirliliği açısından çok büyük sakıncaları olur. 

Aile toplumun temeli olduğuna göre toplumdaki birlik ve beraberlik, devletin düzeni açısından da aynı sakıncalar meydana gelir. 

Daha evlenmeden boşanmayı düşünen yeni nesil üzerinde yıkıcı bir etkisi olur, aile birliği kurulurken boşanma sürecine de girer. 

Bu durum zaten boşanma oranlarının hızla arttığı ülkemizde boşanmaların ivmesini artırmaktan başka bir sonuç vermez. 

Bu durumda çocuklara kimin soyadı verilecektir? 

Birden fazla çocuk olur ise çocukların soyadı ne olacaktır?
.
   

  Bu konuyla ilgili BİLKA olarak yaptığınız çalışmaları anlatır mısınız?

BİLKA olarak her iki konuyu hukuki, psikolojik ve fıkhi açıdan uzmanlarımız inceledi. 

Kadının ve Çocuğun Soyadı Raporu'muzu yayınladık. 

Raporumuza kurumumuzun sitesinden (www.bilka.org.tr) ulaşabilirler. 

Ayrıca yine nesep konusunu yakından ilgilendiren Sperm Bankası Raporumuz ve Anne Sütü Bankası Raporumuz da bulunmaktadır.
.
  

MİLLİ VE MANEVİ DEĞERLERİMİZ VAR

Yaptığınız çalışmalardan sonuç alıyor musunuz, etkili oluyor mu?

Çalışmalarımız son derece etkili oluyor, olumlu sonuçlarını da alıyoruz. 

BİLKA (Bilge Kadın Araştırma Merkezi) olarak karar mercilerine kararlarını alırken kullanabilecekleri veriler sağlıyoruz, ayrıca aydın kesimin konu ile ilgili bilgi edinebilmesinin de önünü açmış oluyoruz. 

Çalışmalarımızın etkili olmasında her yönden tarafsız bir kuruluş olmamız, ilme dayanmamız ve her konuyu uzmanları ile değerlendirmemizin etkili olduğunu düşünüyoruz. 

Milli ve manevi değerlerimiz doğrultusunda çalışmalarımızı yürütüyoruz.

ÖZGÜRLÜK; SORUMSUZLUK DEĞİLDİR

Sizce 'özgürlük' soyadı demek midir, bu konuda kadınları bilinçlendirmek adına neler yapmayı planlıyorsunuz?

Modern yaşam, çağdaşlık, özgürlük denilerek bencillik, sorumsuzluk, başıboşluk dayatılıyor. 

Bireyci bir yaklaşım ile birlik duygusu yok edilmek isteniyor. 

Eşler arasında, ebeveyn ve çocuk arasında hatta yaşadığımız her ortamda ve ülke bütününde özgürlük adına birliktelik yok ediliyor. 

Özgürlüğün soyadına veya benzer bir konuya indirgenmesi mümkün değildir. 

Özgürlüğü bencillikte değil birliktelikte aramak gerekir. 

Birlikteliğin verdiği güç, mutluluk ve huzur işte asıl özgürlük ortamını hazırlayan zemin bunlardır.
.
   

  Bilinçlendirme BİLKA'nın ifa ettiği görevlerin başında yer alıyor. 

Yaptığımız bütün çalışmalar bilinç düzeyinin yükselmesini, bağnazlıktan kurtulmayı sağlıyor. 

At gözlüğü olmadan dünyaya bakıp bütün insanlığın iyiliği için çalışmak bizi mutlu ediyor.

Haber Kaynağım :
Yeni Şafak gazetesi muhabiri AYŞE BÜŞRA ERKEÇ röportajıdır.  

 http://yenisafak.com.tr/