Kadınca etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kadınca etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Kadın, kadının kurdu mu?

              90'lı yılların başında finans sektörüne müfettiş olarak ilk başladığımızda, masamızda sadece çevirmeli bir telefon, yandan çevirmeli, gövdeli facit makineler ile yeni yeni yer değiştirmekte olan  hesap makineleri vardı. 

İnternet ve  cep telefonu henüz hayatımıza hiç girmemişti. Bir şubeye teftişe gittiğimizde 'vardık'  diye telgraf çekilir pek de konforlu olmayan otobüslerle seyahat edilir ve pek de rahat olmayan konaklama tesislerinde veya devlet konuk evlerinde kalınırdı. O günden bu güne konaklama olanakları, seyahat imkanları, teknoloji ve bankacılık da inanılmaz şekilde değişti. 

Teknolojinin bu süredeki gelişimini izlemek ve bankacılık alanında yapılan yeni uygulamalarının içinde bulunmak ve yurt dışındaki bankaları bile şaşırtan bir aşamaya geçmek gerçekten heyecan verici ve göz kamaştırıcıydı. 
               Bugün bankalar adeta bir teknoloji şirketi haline dönüştüler. Telekom, IT ve Finans iç içe geçmiş devasa bir platform haline geldi. Değişim ve dönüşüm halen baş döndürücü hızla dev bir teknoloji otobanında son sürat yoluna devam ediyor. 

Ancak değişmeyen tek şey değişim kadar bir de  ''kadına bakış açısı!''  Gerek hem cinsleri gerekse erkekler tarafından!

Geçenlerde bir finans kuruluşunun kadın girişimcileri ile ilgili yaptığı programa canlı yayın konuğu olarak davet edilmiştik. 

Programın konsepti çerçevesinde yaklaşık 20 dakikalık spontan bir konuşma gerçekleştirmek durumundaydık. 

           Konuşmayı daha sonra banttan izlerken de söylem esnasında ''ofisimizde bize başvuran, ziyaret eden veya hayatına bir şekilde dokunduğumuz gerek beyaz yakalı  gerekse metni, danışan ve yüksek lisans öğrencisi kadınların ortak payda da en fazla şikayetçi oldukları konunun iş hayatında karşılarına dikilen diğer kadınlar olduğunu'' cümlelerini kurmuş olduğumu ve kadınların sorunlarının aynı eksen etrafında dönmeye devam ettiğini gördüm. 

Aslında, Mobbing araştırmalarında  bile en fazla psikolojik kuşatmanın kadın-kadına uygulanması da tesadüf değil şüphesiz. Bugün bu derin konuyu biraz tartışalım istedim.

''Kadın kadının gerçekten kurdu mu?''

           İngiliz filozof Thomas Hobes'un ''Homo homini lupus'' diğer ifadeyle ''İnsan insanın kurdudur'' söyleminden yola çıkılarak  günümüze kadınlar için de taşınan  bu söz kadınlar için tam anlamıyla ne ifade eder tam bilememekle birlikte bir çok kadında çok güçlü bir karşılığı olduğu düşüncesindeyim.

Tabi bazı kadınlar ''Erkeklerin; kadınlar birlik içinde olmasın diye uydurdukları, sonra da kendilerinin inandıkları, daha da kötüsü kimi kadınlara da inandırdıkları bir palavradır'' diyebilir.

Bazı kadınlar da; ''Kadınlar toplumsal tarih boyunca geri bırakılarak, erkeklerle rekabet edebilmek için önce hemcinsleriyle rekabet etmeleri için zorlanmışlardır. Çünkü kadın seçilendir, seçen olmasına izin verilmemiştir. 
            Seçilebilmek için de diğer kadınlardan daha farklı, daha özel, daha meziyetli olduğunu kanıtlamak zorunda bırakılmıştır. Bu yüzden kadın kadının kurdu değildir, kadın kadının kurdu yapılmıştır'' diye ses yükseltebilir.

Bir diğer grup da ''Kadın genel olarak kurttur, kadına da erkeğe de... Fakat bunu ancak başka bir kadın fark edebildiği için bu söz böyle kalıplaşmıştır. Kadın erkeğin de kurdudur, fakat erkeğin bundan haberi bile yoktur.  O her şeyi kendi yaptığını ve her şeye kendi karar verdiğini sanır. Oysa güç kadındadır''  diye görüş de belirtebilir. Bu tartışma sürer gider...

İsterseniz bugün için ülkemizde kadınların istatistikleri nasıl bir değerlendirelim.
             Türkiye'de firmaların sadece %5'i kadın yöneticilere yer veriyor. Borsa İstanbul'da, halka açık şirketlerin %41' nin yönetim kurulu tamamen erkeklerden oluşuyor. 

Kadın yönetim kurulu üyesi oranı %14.2, yönetim kurulu başkanı kadın olan firmaların oranı ise %7 Dünyada erkeklerin iş gücüne katılım oranı yaklaşık %80 kadınların %50 iken,  TUİK verilerine göre bu oran Türkiye için erkeklerde; %71.6 kadınlarda; %31.5 Finans sektöründe ise kadınların iş gücünde temsil oranı %50' nin üzerinde olmakla beraber söz konusu rakam finans dünyasındaki kadınların üst-düzey seviyedeki temsil oranı ile paralel değildir.
              Gelelim finans dünyası odaklı çalışan bir danışmanlık firması sahibi  olarak bu konudaki kişisel gözlemlerim, deneyimlerim ve tespitlerime;

Bir insanın lider olması, yönetsel yetkinlik veya başarıyı yakalayabilmesi için fark yaratan en önemli aktifi;  ''duygusal zekadır''.  

Duygusal zekanın dört becerisinden 'Öz-farkındalık' ve 'öz-yönetim' sizin kendinizle, 'Sosyal farkındalık' ve 'ilişki yönetimi' ise diğerleri ile nasıl geçindiğiniz ile ilgilidir. 

Araştırmalara göre, kadınlar duygusal zekanın dört becerisi konusunda erkeklerden daha başarılı. 
          2003 yılında yapılan bir araştırmada 'öz-yönetim', 'sosyal farkındalık' ve 'ilişki yönetimi' konusunda kadılar erkekleri geride bırakmış. Anılan araştırmada, erkeklerin kadınlarla bir tek 'öz farkındalık' konusunda eşit olduğu görülmüş. Diğer üç bileşende ise kadınlar açık ara öndeymiş. 

Zamanla, kültürel evrim ve normların kayması sonucu  yapılan güncel araştırmalarda duyguları yönetme konusunda erkeklerin kadınları yakaladığı görülmüş. Ancak 'sosyal farkındalık' ve 'ilişki yönetimi' konusunda kadınlar halen dünyada önde gidiyor. 

Kişisel olarak iş hayatımdaki 27 yıllık tecrübemin söylediği tek şey; muhteşem duygusal zekaya sahip liderler veya karar vericiler duygusal zekası yüksek insanlar arasından ve özellikle de kadınlar arasından çıkıyor. Ofise gelen ve özellikle raporlama yaptıkları üstü kadın olan kadın beyaz yakalılar da bir hayli dertli olabiliyorlar. 
             Burada da dikkatimi çeken diğer bir konu da üst konumdaki kadınların toplumun kendilerine çizdiği sınırları bire bir hem cinslerine çekerken hiç tereddüt etmemeleri. Kendilerine yasaklanan ayıp görülen şeyi astı kadınlara da uygulamakta hiç bir sakınca görmemeleri. 

Bu bağlamda, kadınların kendilerini bu oto-sansürden kurtarmaları da çok kritik. Duygusal zekalarından gelen bunu sağlayacak ikna yeteneği ve güven oluşturma becerisine de fazlasıyla sahipler.

Finans dünyasında her ne kadar kadın sayısı ülke ortalamasının üzerinde bile olsa kadınlar kız çocuklarına  bu mesleği tavsiye edemez haldeler. 
              Kurumsal zeminin bu kadar güçlü olmasına rağmen iş-özel yaşam dengesini sağlamak konusunda her daim yaşana gelen sıkıntılar, esnek/uzaktan çalışma sisteminin olmaması, evli  olan ve çocuk isteyen kadınlara iş hayatında  bunun engel olarak sunulması, sözlü veya fiziksel tacizler, üst yönetime tırmanma ve ücretlendirme konusunda adaletsizlikler, hedef ve satış baskıları nedeniyle sektör kadınların üzerine bu kadar stres yüklemişken ayrıca negatif anlamda birbirlerine zaman zaman odaklanmaları inanılmaz bir enerji ve zaman kaybı.

Sonuç itibariyle, kadın erkek çoğu açıdan farklı, ama birbirinden daha değerli ya da daha değersiz değil. İnsanı kadın ve erkek olarak değil de insan olarak görmeye başladığımızda çok daha güzel bir dünyaya uyanacağız şüphesiz...

Haber Kaynağım :
Süheyl Aygül

Bir kadın değişirse bir aile, bir aile değişirse toplum değişir

“Hayatta ki en büyük tutkum toplumsal fayda!” diyen bir kadın! Ebru Baybara Demir... Müthiş bir kadın. Şapka çıkarıyorum.

Mardinli bir ailenin kızı. İstanbul’da eğitim alıyor ama şehri Mardin’e dönüyor. O kendi değerleri ve yetenekleriyle hayatlarını değiştirip ayakta kalmaya çalışan kadınlara öncülük ediyor.

Aslında Ebru, hepimiz için bir rol model!!!

Mardin için müthiş şeyler yaptı, mutfaktaki başarıyı, toplumsal faydaya dönüştürdü. Bir sürü kadına iş olanağı ve maddi gelir sağladı.
Ve dünyanın en prestijli gastronomi ödülü “Basque Culinary World Prize” ödülüne Türkiye’den aday oldu ve ilk 10’a kaldı. 

Dün yarışma sonuçlandı, Kolombiya’dan başka bir kadın şef, 1’incilik Ödülü kazandı. Ama Ebru Baykara Demir’in ilk 10’a kalması bile bizim, bu ülkenin kadınları için bir gurur kaynağıydı.


Gastronomi sektörünün Nobel’i sayılan “Bask Dünya Aşçılık Ödülleri”nde ilk 10’a kaldın. Bunu başaran ilk Türk’sün ve ilk kadınsın...

- Çok çok teşekkür ediyorum. Adaylık sürecinden itibaren heyecanım hep tavandı. Öyle anlar oldu ki aşırı heyecandan hastanelik bile oldum! Ödül dün Kolombiyalı başka bir kadın şefe gitti. Olsun, mutlu ve gururluyum...


Türkiye’nin tanıtımı için ne kadar önemli?

- Çok. Gastronomi, bölgenin kalkınması açısından da hayati öneme sahip. Bu yarışma da sektörün tanıtımı için büyük bir fırsat verdi bize. Anadolu kültürünün ve mutfak zenginliğinin çeşitliliğini dünyaya gösterebildik.

Peki bu ödülün gastronomi dünyasındaki değeri ne?
- Valla, orası gastronominin kalbinin attığı yer! Dünya genelindeki tüm şefler orayı bir referans merkezi olarak kabul ediyor. Sadece yemek yapmak değil; gıda atıkları, ürün çeşitliliği, doğal beslenme gibi konular da konuşuluyor. Gündem belirleyen bir yer.

Benim anladığım şu; iyi yemek yapmak artık dünyada tek başına bir kriter değil.

- Evet. İyi yemeği sosyal girişimcilik ve sosyal projelerle toplumun yararına dönüştürmeniz lazım. Bizi de bu yüzden ilk 10 proje arasına aldılar. Dünyanın en iyi yemeğini yapabilirsiniz ama topluma yararlı hale getirmezseniz, bir şey ifade etmiyor! Mutfaktaki başarıyı toplumsal fayda haline getirmeniz gerekiyor. 
Çünkü Dünyada, sürdürülebilir gıda kaynakları giderek azalıyor. O yüzden de böyle bir ortamda iyi yemek, tek başına bir şey ifade etmiyor. Benim de bu hayattaki en büyük tutkum, toplumsal fayda!


“Harran Gastronomi Okulu Projesi” nedir?

Biz Cercis Konağı’nı -okuma-yazma bilmese de- işini en iyi yapan kadınlarla kurduk. Sonra bu sayede bir ekonomi yarattık. Ama ne yazık ki bölgedeki güvenlik sorunu tekrar ortaya çıkınca turist gelmemeye başladı. Sıkıntı büyüdü. 
Bu şartlarda restoranda aşçı kadınlarla ne yapabileceğimizi düşündük. Baktık ki el işi sanatlarını hepsi çok iyi yapabiliyor. 


Amatör yapılan o işleri toparlayıp, günlük hayatta kullanılacak hale getirdik. “Hayatım Yeni Bahar” projesiyle el işi yaparak hayata devam ettik.

Peki Harran’la ne zaman güçleri birleştirdiniz?

- Önce Harran Kaymakamı Temel Ayça’yla yollarımız kesişti. Şanlıurfa kadınların dezavantajlı olduğu bir bölge. Harran eğitim düzeyinin düşük olması sebebiyle daha da zor. Kaymakam o dönemde kadınlara destek olmak için Aile Destek Merkezi açmış ama kimse gitmemiş. 

Kaymakamın eşi Nazlı Gökçe Ayça bu merkezin başına geçti. Ve kadınlara çağrıda bulundu. İlk etapta 83 kadın başvurdu. Merkezde bu kadınlara seramik, halı dokuma, ahşap eğitimi verildi ve para kazanmaları sağlandı...
Amacınız, “Hayatım Yeni Bahar”daki başarıyı Harran’a mı uygulamaktı?

- Tam da bu! Kaymakam, BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’ne proje önerisinde bulundu. İşte bu proje “Harran Gastronomi Okulu.” Ben o sırada Harran’daydım. Projeyi hayata geçirdim. Amacımız, hem yereldeki kadınlara hem de Suriyeli kadınlara bildikleri ama unutulmuş mutfak kültürünü yeniden hatırlatmaktı. Bu doğrultuda eğitimler verdik.

Kaç kadın eğitim aldı?

- Proje boyunca 44’ü Suriyeli, toplam 108 kişi. 64’ünün kadın olması benim için özellikle önemli. Projenin amacı, Suriyeli ve Türk kadınlara mesleki eğitim vererek iş olanağı yaratmak ve yaşam standartlarını yükseltmek.
TOPLUMU KADINLAR DEĞİŞTİRİYOR

Amaç, kadınları kalkındırarak toplumu mu kalkındırmak?

- Evet! Bir kadın değişirse bir aile, bir aile değişirse bir toplum değişir. Ben bu söze yürekten inanıyorum. Sadece inanmıyorum aynı zamanda bizzat görüyorum.

Toplumu kadınlar değiştiriyor. Kadın ne kadar güçlü olursa o kadar mutlu çocuklar yetiştiriyor. Kadın kendine güvenli ve vizyon sahibi olursa, çocuk da öyle yetişiyor. Güçlü toplumların güçlü kadınlarla kurulabileceğini ve yönetilebileceğini düşünüyorum. Bir kadının yapabileceği en önemli girişim başka bir kadını da dışarıya çıkarmak ve yapabileceğini göstermek!

ALMAN TURİSTLERE ANNEM, YENGEM VE KOMŞULAR YEMEK YAPTI...

HER ŞEY BÖYLE BAŞLADI

            - 40 yıl önce babam bizi okutmak için İstanbul’a geliyor. 3’ü kız, 4 kardeşiz. Hepimiz kendi işimizi yaptık. Ben yıllar sonra İstanbul’dan Mardin’e döndüm. Rehberdim ve amacım turizm yapmaktı. 

Çünkü Mardin, turizmde gelecek vaat ediyordu. Ama terör nedeniyle yatırım çok zordu. Ve en önemli sorun işsizlikti. Eğitim düzeyi de düşüktü, turistik tesis de yoktu.

- 2000 yılıydı. Mardin’de bir Alman turist kafilesini gezdiriyordum. Şehir merkezinde götürdüğüm bir lokantanın yemeklerini beğenmeyince alıp kendi evimize götürdüm. Annem, yengem ve komşu kadınlar onlara yemek yaptı. Tabii bayıldılar!

- İşte bu, benim için milat oldu. Çünkü o tarihten sonra hep kadınları bir araya getirerek yemek yaptırmaya başladım. Sonra biz bu yemekleri şehirdeki restoranlara satmaya başladık. İşte büyük değişim o zaman başladı! Çünkü kadınlarımız en iyi yaptıklarını yaparak yani yemek yaparak para kazanmaya başladı...

- 2001’de restoranlara yemek satarak başlayan yemek hareketi, Mardin’deki Cercis Konağı’nın açılmasıyla gerçek bir değişime dönüştü.

Haber Kaynağım :
Ayşe Arman

Şarap Misali Yıllandıkça Cinselliğiyle Dost Olan 11 Seksi Kadın!


               50 yaşını geçmiş bir kadın olmak bazen görünmez gibi hissetmektir. Bir mekana girdiğinde eskisi gibi hayranlık dolu bakışlarla karşılanmazsın. İnsanların sen yokmuşsun gibi davrandığını hissedebilirsin. 

Orta yaşlı kadınlar çoğu zaman yalnızca bu ufak tefek değişimlere aldanıp, en güzel yıllarını geride bıraktığını düşünerek kendine olan güvenini kaybeder.

          Güzelliğin ve enerjinin gençlikle eş görüldüğü bir kültürün içinde yaşıyoruz. 

Ancak kaç yaşında olursa olsun bir kadının zeki, güzel ve zarif olabileceğine inanarak yola çıkılan bu proje aksinin de mümkün olduğunu kanıtlar nitelikte. 

Huffington Post'un fotoğrafladığı 48-67 yaş aralığındaki 11 kadın arasında evli olanlar da var bekar olanlar da... Kimisi kanserle mücadele ediyor, kimisi torunlarıyla ilgileniyor. 

Hepsinin ortak noktası ise; kendilerini seksi hissettikleri kıyafetleri giyip, seksi olmanın onlar için gençliklerine nazaran şu an ne anlama geldiğini anlatmaları. Ortaya çıkan fotoğraflar ise muazzam, hem de rötuşsuz!
1) Sheryl Roberts, 48"Na-mükemmel olduğumu ve kusurlarımı biliyorum."

                  "20'lerimde modellik yaparken kendine güveni tam olmayan bir takipçiydim. Kendime ait bir kimliğim yoktu. Trend olan ne varsa onu giyer, yaşıtım olan kızların yaptıklarını yapar ve beğenilmek için çabalardım. Kendi gücüm veya cinselliğim hakkında hiçbir fikrim yoktu.

20 yaşındayken olduğum kız ile şu an 48 yaşındayken olduğum kadın arasındaki en büyük fark ise beni tanımayan insanların hakkımdaki düşünceleriyle çok daha az ilgileniyorum. Diğer insanların algısı benim gerçekliğim değil. 

Kaynaşmak ve uyum sağlamak istemiyorum. IndigoStyle Vintage ismiyle vintage ürünler satmayı yani tarzımı ve kendimi en üst seviyede ifade ettiğim işimi de bu yüzden seviyorum. 

Seksiliğim kendime olan güvenimden, gülümsememden ve kendimi kabul edişimden kaynaklanıyor. Keşfetmekten korkmuyorum, tamamen na-mükemmel olduğumun ve kusurlarımın farkındayım."
2) Anne Rosenberg, 59"İçimde alevlenen her türlü duygu orada kalmak zorundaydı."

                 "1960'ların çocuklarından biri olarak için biraz daha hippi olmalıydım belki ama nedense hiç öyle bir anım yok. Eğitime odaklanmıştım, vaktimin geri kalanını ise ata binerek ve çiftlik işleri yaparak geçirdim. 

Pazen bir gömlek, tulum ve botlar her zamanki giysilerimdi. Seksi olmak diğerlerinin işi gibi gelirdi. Ben bir nevi nötrdüm ve içimde alevlenen her türlü duygu orada kalmak zorundaydı. 

Kendime çok gülüyorum çünkü 20 yaşında tüm dünya seksi olmamdan ve cinselliğimden çok memnun olacakken ben bir odaya kapanmıştım ve şimdi olgun yaştaki seksi kadınlar herkesi şaşırtırken açılıyorum. Seksilik bana şu an davetkar ve yaratıcı geliyor. Çok şaşırtıcı."
3) Mary Ann Holand, 58"En seksi yerimizin vücudumuz değil beynimiz olduğunu fark ediyorsun."

                  “Kadınlar yaşlanana kadar güzelliklerinin kıymetini bilmiyor. 50 yaşından sonra kendimi 20'li yaşlarımdakinden çok daha seksi hissettim. 

20'lerimde kendimi diğerleriyle karşılaştırıp, moda ve güzellik dergilerinin belirlediği standartlara göre yargılardım. Ne baskı ama! 

Olgunluk beraberinde güveni getiriyor ve en seksi organımızın vücudumuz değil beynimiz olduğunu fark ediyorsun. Seksiliğimi yalnızca ben belirlerim bir başkası değil. Hislerimi beni bugüne kadar ulaştıran yol şekillendirdi. 

Ben bir eşim, anneyim, büyük anneyim ve meme kanseri savaşçısıyım. 50'li yaşlarımda seksiliğimin farkında olmak büyük bir lütuf ve bunun tadını çıkarmakta kararlıyım."
4) Shannon Bradley-Colleary, 50"50 yaşında bu saçmalıklara harcayacak enerjim yok."

          “50 yaşından sonra daha fazla 'evet' dediğimi ve bununla birlikte güzel, enerjik, seksi ve canlı hissettiğimi fark ettim. 'Suriyeli mültecilere yardım etmek ister misiniz?' 

Evet. 'Tanıtım amaçlı verdiğimiz direk dansı dersine katılmak ister misiniz?' Evet. 'Kendi eşinizle iki yabancı gibi davranacağınız bir blind date'e katılmak ister misiniz?' Evet, beni de kaydedin!

20'li yaşlardayken denemek istediğim şeylerin hepsine evet diyebilecek kadar zeki ve yeterince seksi olmadığıma dair kaygılarım vardı. Hatta orgazm konusunda çok daha iyi olmam gerektiğini düşünürdüm. 50 yaşında ise bu saçmalıklara harcayacak enerjim yok. 

Her şeyi olduğu gibi kabul ediyorum ve diyorum ki: Yalnızca bugünlük, aynaya baktığında gördüğünden memnun kalabilir misin? Evet. Ve teşekkürler."
5) Barbara Rabin, 67"Şimdi çok daha güçlüyüm."

               “Özgüven seksidir. Yani olduğun kişiden memnun olmak. Yani aynaya bakıp gördüğünden memnun olmak. 

Bir zamanlar yaşlı kadınların uzun saçlı olamayacağını duymuştum. Ve benim yaşımdaki çoğu kadın uzun saçlı değil. Fakat ben uzun ve dalgalı saçları seviyorum, bana seksi geliyor. 

Kendinize bakınca gördüğünüz şey hoşunuza gitmeli ve harika göründüğünüzü düşünmelisiniz.

20'li yaşlarda sadece kariyerimle ilgilenirdim. Şimdi ise eşimi kaybettim ve kanser oldum. Şimdi çok daha güçlüyüm. Ve güç de seksidir."
6) Pamela Madsen, 5220'li yaşlardeyken cinsel anlamda görünmez olmak isterdim"

                “20'li yaşlardeyken cinsel anlamda görünmez olmak isterdim çünkü vücudumla olan ilişkime güvenmiyordum. Görülmekten korkardım. Şimdi 50'lerimde ise sıkıysa bakmayın diyorum! 

Artık seksi bulunmaktan korkmuyorum çünkü artık seksi olmak benim için korku değil güç ve haz! 50'lerimde kendi 'evet' ve 'hayır'larıma güveniyorum. Onlarca yıl almış olabilir ama şu an cinselliğimle çok iyi dostuz ve onunla dans etmeye bayılıyorum."
7) Sandra LaMorgese, 59"Duygusal ve cinsel ilişkiler yaşadığımız insanlar gelir geçer."

          “20'lerimdeyken seksi olmak yalnızca görüntüyle ilgiliydi. Seksi bir kadının ne yapacağı, ne söyleyeceği, nasıl görüneceği ve hissedeceği hakkında net bir fikrim vardı. Bu görüntüyü yansıtmak için çok çaba sarf ettim. Ama şimdi 50'li yaşlarımda tamamen farklı bir bakış açım var.

Şöyle ki; sempatik, seksi ve albenili davranmaya ihtiyacım olduğunu düşünmüyorum çünkü zaten bunların hepsi olduğumu biliyorum. 

Duygusal ve cinsel ilişkiler yaşadığımız insanlar gelir geçer. Hayat böyledir. Her şeye rağmen kalıcı olan benim yani benim cinselliğim, benim kişiliğim, benim kendime verdiğim değer ve ilk önce benim içimden gelmesi gereken aidiyet duygusu. 

Bunu fark etmek beni cinselliğimle ilgili çoğu kaygıdan kurtardı çünkü artık diğer insanların bu denkleme kattığı gizli değişkenler hakkında endişelenmeme gerek yok. 

Onun yerine beni mutlu, eksiksiz ve sevgi dolu hissettiren şeylere odaklanabiliyorum. Bu pozitif özellikleri çekici bulan başka insanlarla karşılaştığımda ise eğlenceli ve hayat dolu deneyimler yaşıyorum."
8) April Johnson, 58"20lerimdeyken seksi olmak, karşı cinsi etkileyecek belli bir biçimde giyinmekti."

            “Güzellik benim için çekici olmak anlamına geliyor. Peki insanları çekici kılan nedir? Yardımsever, sevgi dolu, iyi ve düşünceli olmak. Bu nitelikler iç güzelliğinizin dışınıza yansıdığı bir cazibe yaratır. 

20'lerimdeyken, seksi olmak karşı cinsi etkileyecek, belli bir biçimde giyinmekti ve onların seksi bulduklarını sandığım şeylerdi. Şimdi 50'li yaşlarda seksi olmak ise bir hissiyat... giydiğim kıyafetler filan değil. Giysiler beni var etmez. Ben onları var ederim. Kendimden çok ama çok memnunum.

Seksi hissetmek bana haz veriyor ve beni mutlu ediyor. Mutluluk diğer insanlara da bulaşıyor. Dünyaya mutluluk saçmak için harika bir yöntem değil mi!"
9) Robin Hoffman, 50"Evet bedenler güzel ancak içlerinden yansıyan şey onların katbekat fazlası!"

             "21'de seksi olmak ve 50'de seksi olmak benim için hala süren bir yolculuk. 'Kıçım asit yıkama kotla nasıl duruyor?' sorusundan siyah taytlara keskin bir geçiş yaptım. 

Ama seksi olmanın cuma gecesi mekandaki dağınık saçlı yakışıklı beni fark edecek mi durumu ile ilgili değil, benim hayatta nerede durduğumla ilgili olduğunu da hala keşfediyorum. Kendi yol haritamı buldum. 

Ya içinde dayanma gücü ve sevgi saçan bir merkez ya da karnımdaki her fazlalığı ve er eleştiriyi gözümde büyüten karanlık bir merdane. 

50 yaşında seksi olmak bana göre; tüm o gölgelerden kurtulup hepimizin içinde var olan ışığı dışarıya saçmak. 

Ruh güzelliği ile kıç-meme güzelliği karşı karşıya! Evet bedenler güzel ancak içlerinden yansıyan şey onların katbekat fazlasıdır!"
10) Felicia Gomes-Gregory, 50"Bana öğretilenlere göre; beni bir hanımefendi ve seksi yapan şey giydiğim kıyafetlerdi. "

        “25 yaşındayken, seksi olmayı öğrenme aşamasındaydım. Fikirlerim dış etkenlerle (dergiler/kitaplar/tv) şekilleniyordu; erkekler, beni yetiştiren kadın ordusu ve özellikle de annem.

Bana öğretilenlere göre; beni bir hanımefendi ve seksi yapan şey giydiğim kıyafetlerdi. Şimdi 50 yaşında ise, seksi olmak benim için dış güzelliğimin yanı sıra iç güzelliğimi besleyip büyütmek. 

Bir kadın hem ruhsal hem de fiziksel olarak güçlendiğinde kendinden emindir, kendi kıymetini gerçek anlamda bilir ve etrafındakileri sever. Seksi olması ve de seksi hissetmesi çok kolaydır. 

50'li yaşlarımı hayatımda yepyeni bir yolculuk olarak görüyorum. Bu macerada benim için en önemli 4 şey ise 'yaşamak, sevmek, dans etmek ve inanmak.' Önümüzdeki 10 yıl boyunca!"
11) Constance Boardman, 57"Dış görünüşümü en ince ayrıntısına kadar ölçüp tartmamam gerektiğini biliyorum."

            “Seksi hissetmek artık vücudunla çok çok daha az ilgili. Gençliğinde dış görünüşünle ilgili endişelendiğin her şey çok saçma gerçekten. 

50'lerimin başındayken, kendimi seksi hissetmekte ben de bir süre zorlandım. Vücudundaki değişimler birdenbire gözüne çarpıyor işte. Şimdi ise seksin ne kadar keyifli olduğunun farkındayım ve dış görünüşümü en ince ayrıntısına kadar ölçüp tartmamam gerektiğini biliyorum.

Vücudumun asla eskisi gibi olmayacağını kabul etmeye kendimi alıştırıyordum. Ama bunları bir şekilde aştım artık."

Haber Kaynağım :

Eyvah, kızım evde kalacak!

Tatili fırsat bilip, öncesini ve sonrasını gayri resmi olarak tatil ilan ettim.

Ben günlerimi deniz, kum, güneş üçlemesini takiben tatlı tatlı gün batımı fotoğrafları çekerek geçirirken, her gün biraz daha garipleşen güzel ülkemin insanlarından bazıları yine şahane açıklamalarda bulundular.

Tamam, kabul ediyorum, haberler azıcık bayatladı ama yazmazsam çatlayabilirim.

Malumunuz geçenlerde bir erkek tanımı yapıldı. Buna göre, dar gömlek giymeyen, Maserati kullanmayan ve en önemlisi de Rolex saati olmayanlar bir kalemde erkeklikten silindi. Bu durumda dedem erkek değilmiş.

Babam da öyle. Kocamın durumunu ise zaman gösterecek. 

Lotodur, totodur, talih kuşudur artık kadere bırakacağız durumu. Zira bu ekonomiyle işimiz zor.

Türkiye İstatistik Kurumu ve AB İstatistik Kurumu’nun ortaklaşa yaptığı satın alma gücü paritesine göre Türkiye, 37 Avrupa ülkesi arasında 30'uncu sırada.

Bu alım gücüyle Rolex, o da çakması, pazarda, Maserati de ancak rüyada görülür. 

Bu da demektir ki ya kız kıza oturup durumu kabul edeceğiz ya da yetmez ama dar gömlekle durumu kurtarmaya çalışacağız.

Hoş orada da karşımıza bir göbek sorunu çıkacak ama hiç yoktan iyidir. Bir diğer alternatif, Lüksemburg'a gidip sevgili ya da koca bulmak olabilir.

Yalnız orada da başka bir problem var: Kişi başına düşen en yüksek gelir onlarda. 

Yani bu durumda orada da herkes erkek olabilir. Of, hayat çok zor ve en kötüsü de kızım galiba evde kalacak!

Tam bu gerçeği hazmedip alışmaya çalışırken hop bir başka açıklama daha geldi. Ortalıkta kahkaha atan kadına iffetsiz denildi.

Şimdi, Türkiye'de her gün şu kadar kadın dövülüyor, bu kadar kadın öldürülüyor deyip, rakam makam vermenin alemi yok. 

Herkes her şeyin farkında, durum gün gibi ortada. 

Ayrıca Türkiye'de kadının tek derdi dövülmek ya da öldürülmek değil.

Birleşmiş Milletler'in 2014 yılı İnsani Gelişim Raporu’nda yer alan cinsiyete dayalı gelişme endeksi gösteriyor ki Türkiye'de kadınlar ve erkekler aynı şartlarda yaşamıyor.

Ne evde, ne sokakta, ne de iş yerinde. 

Yani tıpkı Türk filmlerinde söylenildiği gibi biz ayrı dünyanın insanlarıyız.

Ve o ayrı dünyada ayakta kalma mücadelesi veren kadınlar her şeye rağmen kahkaha atıyor, atabiliyorsa onları kınamak yerine korumaya almak da fayda var.

Bir de iffeti kadının kahkahasında, şortunda, taytında aramaya harcanan zaman, her geçen gün artan kadın cinayeti, tecavüz ve küçücükken evlendirilen kız çocuk sayısını azaltmak için kullanılsa sanki hepimiz için çok daha iyi olur gibi geliyor.

Bugün de böyle işte. Bir erkek, bir kadın, bir de fesupanallah.

Hepinize Güzide Kasacı kahkahası tadında günler dilerim.

Haber Kaynağım :
elmaelma.com köşe yazarı Senem Köksal makalesidir.
http://www.elmaelma.com/

“Kadın”ım ve yaşamak istiyorum

   “Töre” diyorlar.”Namus” diyorlar. “Şeref” diyorlar. “Cinnet” geçiriyorlar. 

Ve hep bu kılıfların arkasına sığınıyorlar.

Her güne yeni bir kadın cinayetiyle uyanıyoruz artık…

Her gün kocası, eski kocası, babası, amcası, ağabeyi vb. herhangi bir aslında yakın olmayan yakınları tarafından öldürülen bir kadın cinayeti haberiyle yüz yüze kalıyoruz.

Bugün Tokat’ta erkek arkadaşı olduğunu iddia eden kişi tarafından öldürülen Şerife, Eskişehir’de sevgilisi tarafından öldürülen Nuray’la bu cinayetlere 2 tane daha eklendi ne yazık ki… 

Ve 2014 yılında öldürülen kadın sayısı 65’e çıktı.

Sadece nisan ayında 15 kadın erkek şiddeti sonucu yaşamını yitirdi.

Kadınlar neden öldürülüyor? 

Anlayamıyorum. 

Ve hiç anlayamayacağım da…

“Töre” diyorlar.”Namus” diyorlar. “Şeref” diyorlar. “Cinnet” geçiriyorlar. 

Ve hep bu kılıfların arkasına sığınıyorlar.

Ve yargılanırken de utanmadan “tahrik indirimi” istiyorlar mahkemeden…

Ne tahriki Allahınızı severseniz? 

Hangi nedenle öldürülmeyi hak eder ki bir kadın? 

Aslında bu cinayetleri kadın veya erkek cinayeti diye ayırmak utanç veriyor bana. 

Ama hep kadınlarımız saçma sapan nedenlerle öldürüldükçe de böyle ifade etmek zorundayım ne yazık ki…

Türkiye’de günde kaç kadın öldürülüyor, bilen var mı? 

Medyaya yansıyan olaylar dışında daha kaç kadınımız yaşama veda ediyor kendi isteği dışında?

* Ekim 2012’de gazetelerde yer alan haberlerde İçişleri Bakanlığı’ nın hazırladığı rapora göre 2012’ nin ilk 7 ayında 140 kadın öldürüldü.

* Fatma Şahin, 21 Mayıs 2013’te gazetelere yansıyan haberlerde ise İçişleri Bakanlığı’nın verilerine göre 2012 yılında 155 kadının öldürüldüğünü açıkladı.

* İçişleri Bakanı Muammer Güler, 6 Mayıs 2013’te yanıtladığı soru önergesinde, polis sorumluluk alanında 2012’de 268 kadının öldürüldüğünü açıkladı.

* Fatma Şahin, Mülkiye Birtane’nin verdiği soru önergesine 24 Ocak 2013’te verdiği cevapta Mart – Eylül 2012 arasında Emniyet Müdürlüğü’nün Bakanlığa aktardığı verilerine göre 23 kadının öldürüldüğünü açıkladı. 

Bu liste böyle devam edip gidiyor ne yazık ki… 

Ve bunlar medyaya yansımış olaylar dediğim gibi…

Ve kadınlarımızı hep sevdikleri öldürüyor. 

Kocası, eski kocası, sevgilisi, eski sevgilisi, babası, oğlu, erkek kardeşi v.b… 

Hep sevdiği veya eskiden sevdikleri tarafından kurban seçiliyor kadınlarımız. 

İstatistiklere göre 2013 yılında öldürülen kadınların %15’i boşanmak istedikleri kocaları tarafından öldürülmüş. 

Sevdikleri, yakınları tarafından öldürülen kadınların oranı tüm kadın cinayetleri arasında %84 gibi bir oranda ne yazık ki…

Öldürülüyorlar. 

Ve katilleri çeşitli nedenlerle ceza indirimi alıyor. 

Kadının hayatına devam etmek istemesi bile cinayet nedeni ülkemizde. 

Kadınlarımız bilinçleniyor artık. 

Ve bu bilinçlenme arttıkça da cinayetler artıyor. 

Kadınların haklarının farkında olması, haklarına sahip çıkması da önce şiddeti, ardından cinayeti getiriyor. 

Ve toplumumuzdaki bu erkek bakışı zihniyeti değişmediği sürece de artarak devam edeceğini düşünüyorum bu cinayetlerin ne yazık ki…

Can güvenliğinden şüphe duyan kadının başvuracağı çeşitli yollar var. 

6284 no’lu yeni yasayla savcıya, mahkemeye gitmeden direkt karakola ya da mülkiye amirliğine gidip “Ben şiddet görüyorum, can güvenliğimden endişe ediyorum ve koruma tedbir kararı çıkartmak istiyorum” diyebilir.

Ayrıca herhangi bir kadın örgütüne gidip onlarla birlikte hareket edebilir.

“Mor Çatı”nın 24 saat danışma hattı var. 

Mor Çatı’ya hafta içi Salı günleri hariç 10.30-16.30 saatleri arasında ulaşılabilmektedir. 

Ağustos ayı boyunca ise destek verilememekte, iletişim sadece morcati@morcati.org.tr aracılığıyla sağlanmaktadır.

Adres:

Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı

Katip Mustafa Çelebi Mah. Anadolu Sok. No:23 D:7-8 34433 Beyoğlu / İstanbul
Telefon : (212) 292 52 31-32
Fax : (212) 292 52 33
Twitter : @morcativakfi

KAMER 

23 ilde çalışıyor; Doğu ve Güneydoğu’da çok geniş bir örgütlenmesi var.

Adres: 

Ali Emiri 3. Sok. Es-Şal Apt. Kat: 1, No: 1 Yenişehir / Diyarbakır

Telefon: 90 412 228 10 53

Fax: 90 412 224 23 19
E – mail: d.kamervakfi@gmail.com   info@kamer.org.tr
.
        
     Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından kadına yönelik şiddet gibi konulardaki ihbarları değerlendirmek için kurulan “Alo 183 Kadın, Çocuk ve Sosyal Hizmet Danışma Hattı” da var.

Kadınlarımız bu derneklere başvurmaktan ve hayatlarını korumaktan, yaşam haklarına sahip çıkmaktan korkmasınlar.

Türkiye artık 80 oda, 1 salon bir cenaze evi… 

Kadınlarımız çeşitli nedenlerle öldürülmeye devam edildikçe de hep öyle kalacak ne yazık ki…

Bugün de bunlar düştü yüreğimden klavyeme… 

Sevgiyle, dostlukla, aşkla…

YENİLDİM

Yenildim,

Yıldızlara, bulutlara yenildim.
Yenildim,
Denizlere, okyanusa yenildim.
Bir güvercin kanadına saklamışlardı aşkı
İçimde bulmayınca, güvercine yenildim.

Oysa kandırılmıştım bir parça gökyüzüyle

Bir güneş batımına tüm ömrümü vermiştim
Gözlerimde bitmeyen bir tebessüm saklayıp
Yenildim insanlara,
Eşe, dosta yenildim.

Özgürlüğe çırpmıştım oysa kanatlarımı

Bir sevdada saklanmış, ama hiç yitmemiştim
Korkmadan, bağırmadan yalnızlıkla savaşmış
Hep aşk ile yanarken, aşka yenilmemiştim.

Yenildim gözlerdeki bir parçacık kuytuya

Yenildim damla damla beni saran duyguya…

HATİCE NAYIR

Haber Kaynağım :
Haber Hürriyeti gazetesi muhabiri HATİCE NAYIR haberidir.
http://haberhurriyeti.com/