Zeki Türk Kadını...

Başlığa bakarak bu yazının ne yazılım ile ne de .NET ile ilgili olmadığını düşünebilirsiniz. Fakat yanılıyorsunuz.

Biz Türk erkekleri genellikle, kadınlarımızın teknolojiye ve bilişime [affınıza sığınarak söylüyorum] kafasının basmadığını düşünürüz. 

Oysa Türk kadınları, pratik zekası ve hızlı düşünme yeteneği sayesinde bilişimde o kadar başarılı olabilirler ki, emin olun batı toplumları ağzı açık bir şekilde Türk kadınının başarısını seyreder durumuna düşebilir.

Peki neden böyle birşey gerçekleşmiyor? Neden kadınlarımız bırakın bilişimi, iş dünyasında bile başarılı olamıyor?

Belki güleceksiniz ama; bunun sebebi bana göre “televizyon dizileri”. 

Biz kadınlarımızı tv dizleri ile [yine affınıza sığınarak söylüyorum] mallaştırırken, Çin ve Hindistan gibi ülkeler seri bir şekilde kadın mühendis yetiştiriyor. 

Oysa Türk kadınının zeka seviyesi, emin olun onlardan çok daha yüksek. 

Beni tanıyanlar bilir, ülkemizin kalkınmasının en hızlı şekilde bilişim ile özellikle de yazılım ile gerçekleşebileceğini savunurum. 

Peki biz Türk erkekleri bugüne kadar bilişim ve yazılım namına ne yaptık? Hangi yazılımı üretip, dünyaya sunduk ve ihracat geliri elde ettik?! Yapamadık! Niye? 

Çünkü takım çalışmasına önem vermedik, çünkü girişimciliğe önem vermedik, çünkü “eski köye yeni adet getirme” zihniyetiyle yenilikçi fikirlere hep köstek olduk. 

Buradaki nedenlerden “takım çalışması”na özellikle dikkatinizi çekmek isterim. 

İşte bu takım çalışmasını başaramamızın bana göre en büyük sebeblerinden biri, Türk bayanlarının bu takımlarda yer almamasıdır.

Türk bayanlarının pratik zekasından, becerikliliğinden ve çalışkanlığından faydalanmamış bir yazılım şirketi bana göre vasattır ve heyecandan yoksundur. Böyle bir şirket de emin olun dünyaya satılabilecek bir yazılım üretemez.

- Ama kadınlarımızın bilgisayara ilgisi yok ki! Ayrıca programcılığı da beceremiyorlar.

Bırakın bu zihniyeti! Her erkeğin bilgisayara ilgisi var mı? Peki her erkek programcılığı becerebiliyor mu? Zaten bana göre Türk kadınının pratik zekası programcılık gibi bir işle yozlaştırılmamalı. 

İyi bir yazılım ekibinde Türk kadının yeri bence “yaratıcı fikirler takımı”, “yenilikçi ürün geliştirme departmanı”, “iş analizi takımı”, “yazılım test takımı”, “yazılımı trendyleştirme ekibi”, “yazılımı en iyi pazarlama departmanı”, vb. alanlarda olmalı. 

Çünkü onların (Türk kadınının) beyninin bir lobu diğerine göre daha çok çalışıyor ve çalışan bu lob programlama gibi sayısal yetilere değil, yaratıcı ve konuşkan yetilere sahip. 

Öylese, yazılım şirketi için daha önemli olan bu yeteneklerden faydalanmak lazım. Bu yetenekler neden daha önemli. 

Çünkü satılamayan bir yazılım isterse bir programcılık harikası olsun, bir işe yaramaz. Ve unutmayın ki bir yazılım projesinin sadece %30’luk kısmı programlama kısmını oluşturur. 

Diğer kısımları ise yukarıda bahsettiğim, bayanların daha iyi yapabileceği, onların çalışan lobunun becerebileceği alanlardır. İşte bu alanlar bunun için önemlidir.

- Peki var mı yazılım alanında çalışan başarılı Türk kadını?

Eminim çok fazla var, ama olması gerektiği yerlerde değiller. Olması gereken yere ulaşmış, benim bildiğim çok başarılı bir Türk kadını var. 

O da Aslı Bilgin. Aslı Bilgin, Microsoft’ta Developer Evangalist göreviyle çalışmakta ve yazılım alanında bir çok seminer vermekte. 

Ayrıca bir de “Mastering Visual Basic .NET Database Programming” isimli bir kitabı bulunmakta. 

Özellikle son dönemlerde ZDNet’te yayınlanan Visual Studio ile ilgili Whiteboard videoları ile başarısını tüm dünyaya kanıtladığını düşünmekteyim. 

Mezun.com’un Aslı Bilgin ile yaptığı bir röportaj var. Bu röportajda Aslı Bilgin, başarısına nasıl ulaştığını anlatıyor. 

Röportajından öğrenilecek çok şey var. Özellikle şu cümlesi sayfalarca makalelere bedel diye düşünüyorum:

- MezunUSA.com: Peki yazılım alanı özelinde önerileriniz nelerdir?

- Yazılım… Bulabildiğiniz her makaleyi okuyun, etrafta birçok makale var. Herşeyi okuyun. Mümkün olan herşeyi. Bazı insanlar konuları birbirinden ayırırlar. 

Ama böyle yapınca insanların bazı şeyleri ezberlediğini farkettim. 

Soruları ezberlerler. İki hafta sonra sorduğunuzda ise “Ne neydi? Hatırlamıyorum” derler. O yüzden testin doğru bir yol olduğundan emin değilim. 

Nasıl söyleyeceğimi tam bilemiyorum ama işin doğrusu ben eğitim taraftarı değilim. İnsanlar kendi kendilerini eğitmeliler diye düşünüyorum. 

Eğer yeterince motivasyonunuz varsa kendi kendinizi eğitebiliyor olmanız gerekir ve internet üzerinde çok fazla bilgi var. Yani ben okumayı öneriyorum.

Röportajın tam metnine buradan ulaşabilirsiniz.

Aslı Bilgin’in de söylediği gibi “okumak” lazım. Özellikle bayanlarımızın az okuduğunu düşünüyorum. Okuyanlar da kadın dergileri, kadın siteleri okuyorlar [genelleme yapmaktan kaçınırım]. 

Zaten şu kadın dergisi, kadın sitesi, kadın tv programı, kadın günü, vb. şeylere bir türlü akıl erdirememişimdir. 

Özellikle genç Türk bayanları, “gelecekte çocuklarımızın annesi” olacak güzel varlıklarımız, lütfen artık şu kadın bilmem nelerini bırakın. Onlar sizi uyuşturuyor. Toplumumuzu da!

Bu makaleyi okuyan çoğu erkek, Türk kadınını abarttığımı düşünebilir (umarım düşünmez). Fakat böyle düşünen erkekler dönüp eşlerine, sevgililerine, annelerine bir baksınlar. 

Onları gözlemlesinler. Ne kadar da hazır cevaplar değil mi? Ne kadar becerikliler. Ne kadar pratikler. Ne kadar dinleyiciler. 

Bir iş kurmak istediğinizi ve şu anki işinizi bırakmak istediğinizi söylediğinizde; bir babanızın tepkisine bakın, bir de annenizin tepkisine. Hangisi daha heyacanlı? Hangisi daha destek olucu? 

Bilinki girişimcilik heyacan sayesinde olabilir. Microsoft’lar, Apple’lar mantık çerçevesinde işe başlamış şirketler değildir. Üniversiteler bırakılarak kurulmuş şirketlerdir. 

İşte burada Türk kadınının heyecanından, girişimci ruhundan faydalanmak gerekir. Emin olun bir iş kurarken size en iyi ortak sevgiliniz veya eşiniz olacaktır.

Kadınlarımız dizi seyretmeyi, anlamsız “gün”ler düzenlemeyi, alışveriş çılgınlığını ve kozmetiksel düşünce yapısını bırakırsa, emin olun bu ülkenin refah seviyesi tavana vurur. 

Unutmayalım ki Osmanlı, kadınlar sayesinde Osmanlı oldu. Küçük yaşta padişah olan ve babasız kalan Fatih Sultan Mehmet’ler İstanbul’ları fethetmeye gitmeden önce, akşamları annelerinden savaş stratejisi alırdı. 

İşte Türk kadını böyle bir kadındır. İstanbul’ları da fetheder, Osmanlı’ları da yönetir. Yine o Osmanlı’da Türk kadını o kadar başüstündeydi ki; her kadın kendi evinin, eşinin Sultanıydı. 

Ne Japon’un geyşasıydı ne Amerikan’ın güzellik kraliçesi ne de Rusya’nın nataşasıydı. Onlar Sultandı. 

Peki şimdi o sultanların torunları ne durumda? Dizi seyrediyorlar. Bitince kendileri söylesin!!!



Haber Kaynağım :
Yazar: Fatih SEVER
http://www.fatihsever.com/