Yukarıdaki başlığı attıktan sonra aklıma Hollywood’un efsane yapımcılarından Jack Warner geldi.. Ünlü patron bizim taife için
“Yazarlar daktilolu salaklardır.. Düzinesi on cent..” dermiş..
Kendi kendime “Haklı mı acaba?” diye düşündüm..
Şike sorunsalımıza(!) dair kararlar beyan olunduğundan beri spottaki tarife uyuyoruz..
Şu andaki genel sersemliğimizin sebebi “hukuksal travmaların” sebep olduğu “alıklaşma sendromu” olabilir.. Yine de aklımız taksit taksit çalışıyor.. Parçaları birleştirip, bir takım garabetler görebiliyoruz..
Temsil.. Nasıl oluyor da “şike yapan” oyuncu var, şike yapan takım yok?
Bir muamma daha..
Nasıl oluyor da “şike yapan” yönetici var, şike yapan takım yok?
Bir soru daha..
Nasıl oluyor da “parayı alan” var da “veren” ortada yok?
***
Lafı uzatmayacağım..
Önce davasını açtılar.. Sapla saman birbirine karıştı.. Görüldü ki bizim sistemin, batı için sıradan sayılan bir soruşturmayı çorbaya çevirme yeteneği var..
İşin içinden çıkılamıyor..
“Bu böyle olmayacak..” dendi.. “En iyisi işi toptan temizlemek..”
Peki nasıl olacak?
İnkârdan geleceğiz, yok sayacağız, lafı yuvarlayacağız.. Soran oldu mu havalara bakacağız..
Allah’a çok şükür ki ahali olarak “Bilmek istemediği şeyleri görmezlikten gelme gibi..” derin bir Katolik kararlılığımız var..
Kaydımız “Müslüman” ama gözümüzü yumma kararlılığımız “Katoliklik” şaşmazlığında..
SAĞ VE SELAMET
Şikeye dair bu acaip kararı aldıran da bünyemize nasıl girdiği bilinmeyen Katolik kararlılığıdır..
“Yaz kızım..”
“Her ne kadar filanca falanca futbolcular, karşı taraftan para almışlarsa da bu paranın ne için verildiği belirlenememiş olup..”
“Yaz kızım..”
“Futbolcunun aldığı paradan on bin euro’yu bir camiye yardım olarak vermesi ona sevap kazandırdığından..”
“Yaz kızım..”
“Futbolcunun cami yardımı ile kazandığı sevabın, şike yaparak işlediği günahı götürmesinden..”
“Yaz kızım..”
“Dava dosyasına konulan binlerce sayfanın kafalarımızın karışmasına sebep olduğundan..”
“Bunu yazma kızım..”
“Bizi bu işte fiştikleyen büyüklerimizin de sonunda kafaları karıştığından..”
“Bunu yaz kızım..”
“Hakkında soruşturma açılan kulüplerin kovuşturulmasına gerek kalmadığına oy birliğiyle..”
“Yazdın mı kızım?”
“Kendi kendilerine şike yapan futbolcuların kınanmasına..”
“Yaz kızım..”
“Sen sağ ben selamet..”
Elifi elifine böyle olmuştur demiyorum ama böyle olmamıştır da diyemiyorum.. Sonucu “hukukun zaferi” olarak alkışlamak durumundayım..
Neden derseniz, ona da cevabım var..
***
Şikeye dair kararların açıklandığı gün gazetelere başka bir haber düşmüştü..
Trafikte yaya kadının birine bir araba çarpacak gibi olmuş.. Yaya kadın ile arabayı süren kadın bir eyyam tartışmışlar.. Yaya kadının elindeki külahtan bir top dondurma arabanın içine düşmüş..
Sürücü kadın arabasını kirleten bu dondurmayı cep telefonunun kamerası ile görüntülemiş.. Şikâyetçi olup, mahkemeye delil niyetine sunmuş.. Karar ne mi olmuş?
“Yaz kızım..”
“Külahındaki dondurmayı tartıştığı kadının aracına düşürüp, döşemenin kirlenmesine sebep olan şahsın dört yıl hapsine..”
“Yaz kızım..”
“Bir külah dondurmaya sahip çıkamayan bu kendini bilmez kadına verilen dört yıllık hapis cezasının paraya çevrilmesine..”
CAN MI MAL MI?
Şaka gibi ama meri hukukumuzun mantığı da algısı da budur.. Otomobilini, maslahatın küçük olduğu için komplekse girdiğinden, deli gibi sürüp bir durağa dalarsın..
Oracıkta üç dört kişiyi telef edersin..
“Cana kıymaktan..” bir ay bile tutuklu kalmadan yargılanıp, insan içine karışırsın..
Bir top dondurmayı düşürdüğün zaman da “mülke zarar vermekten” dört yılı yersin..
Bu ülkenin hukuk sistemi, bir tepsi baklava çalan çocuklara on altı yıl hapis cezasını gözünü kırpmadan yapıştırır..
Deniz feneri denen deveyi hamuduyla yutanlar için de “Bu davaya bakan savcılar neden bu kadar gayretliydi?” soruşturması açar..
Bunları bileceksin, yan toplara çıkmayacaksın..
“Şike soruşturmasının..” dul avradın don lastiği gibi uzayıp gitmesi, zihinsel performansımıza ters geldi..
Bu toplumdan neden “seri katil” çıkmıyorsa, çok tanıklı, çok sanıklı davalardan da bir sonuç çıkmıyor..
Bir dava dosyasındaki sayfa sayısı on beşi, yirmiyi geçtiğinde akıllar da kördüğüm oluyor..
Dava dosyasını okumaya başlıyorsun, sayfa sayısı çoksa, dosyanın ortasına geldiğinde başında ne yazdığını unutuyorsun..
O zaman da geriye ya “dua etmek” kalıyor ya da “kendi hukukunu kendin yarat” durumu çıkıyor..
On yaşındaki Piero’nun yaptığı gibi..
***
Küçük Piero kiliseye gitmiş.. Hz. İsa’nın heykeli önünde diz çöküp “Sevgili İsa.. Ne olur babama söyle de bana kırmızı bir bisiklet alsın..” demiş..
Bir hafta sonra aynı dua, değişen bir şey yok.. İki hafta, üç hafta, kırmızı bisiklet duası hep karşılıksız..
Piero’nun fikri bozulmuş tabii..
Bir pazar ayininden sonra kilisenin papazı bakmış ki Meryem Ana’nın heykelciği yerinde yok.. Kaidesinde de bir mektup var.. Mektup kısa ama öz..
“Sevgili İsa.. Annen elimde.. Anneni bir daha görmek istiyorsan önümüzdeki pazar günü kırmızı bisikletimi getir..”
CİGULİ HUKUKU
“Çakmacılık” merakı bu toplumu tamamen teslim aldı.. Her şeyin aslından çok çakması makbzl oldu..
Çakma demokrasi, çakma hukuk herkese yetiyor..
Bir şeyin aslını gördüğümüzde içimiz kalkıyor, çakmasına dört elle sarılıyoruz..
Savaş Ay’ın bir vakitler sunduğu bir programı hatırlayın..
O bölümün teması “Şarkıcı Ciguli”yi kim daha iyi taklit edecekti..
Savaş Ay bir cinlik yaptı..
Bir sürü yarışmacının arasına Ciguli’yi de soktu..
Sonuç! Gerçek Ciguli, kendisini taklit edenler arasında ancak altıncı olabildi..
Hukuken geldiğimiz yer tam olarak budur.. Ciguli hukuku!
SGK’dan 67 milyon aboneye çağrı
Haber Kaynağım :
Gazeteci ve Yazar Selahattin Duman makalesidir.
sduman@gazetevatan.com
http://haber.gazetevatan.com/