Domestik'ten bağımsıza ...


CNBC-e'nin Todd Haynes tarafından yönetilen beş Emmy'li mini dizisi 'Mildred Pierce', Kate Winslet'ın muhteşem performansıyla hem 1940'ların kurşun gibi havasını hissettiriyor hem de domestik kadının yerini bağımsız kadının almaya başladığı toplumsal dönüşümü fark etme imkânı sunuyor.

'Domestik'ten bağımsıza Sinemaya uyarlanmasından neredeyse 60 yıl sonra televizyon dizisi olarak Kate Winslet ’in muhteşem performansıyla hayat bulan ‘Mildred Pierce’, ‘proto-feminist’ bir dizi olarak nitelendirilebilir.

Şu nedenle ki kadın sorunu ve erkek iktidarına ciddi, düşündürücü, rahatsız edici dokundurmalar içerse de bunlara kararlıca karşı çıkışın olmadığı bir kurgu ile karşı karşıyayız.

Bu, bir bakıma doğal, çünkü James M. Cain’in filme temel oluşturan, 1930’lardaki ‘Dünya Ekonomik Bunalımı’nın Amerikan toplumunda mikro ölçekteki izlerini bir kadının yaşamında süren romanı 1941’de yazılmış.

Kadının bağımsızlığına ilişkin arayışların başlamış olsa da örgütsel bakımdan yeterince güç kazanmadığı dönemler bunlar…

Eşi ve iki kızıyla varlıklı bir hayat süren Mildred, kocasının işlerinin bozulmasıyla başlayan maddi sıkıntıların akabinde bir de aldatılma gerçeğiyle yüz yüze kalmış orta yaşlı bir ‘ev hanımı’.

Bu nedenle patlayan kavga sonrasında kocasının evi terk edip sevgilisine gitmesiyle yalnız kalıyor.

Artık o, komşusu ve yakın arkadaşı Lucy’nin (Melissa Leo) ‘zamanın ruhu’nu da yansıtan sözleriyle, “4 Temmuz’larda [Amerikan Bağımsızlık Günü] adından hiç bahsedilmeyen bir ‘muhteşem Amerikan kurumu’nun üyesi, yani terk edilmiş bir dul”dur.

‘Büyük Bunalım’ın depresif, ona bağlı olarak da yaygın işsizliğin ‘desperate’ (çaresiz) ortamında ayakta durmaya çalışan Mildred için en büyük sorun, kadınlığıyla anneliği arasında sıkışıp kalmışlıktır.

Dönem itibariyle sorgulamadan muaf biçimde ve resmi-sivil hiçbir yaptırıma uğramaksızın (mesela elle taciz, sıradan bir olaydır) kendini alabildiğine hoyrat biçimde dışa vuran, daha doğrusu ‘deşarj eden’ ‘erkek dünyası’ karşısında kadınlığı, onu dik duruşa kışkırtmaktadır.

Ama anneliği, çocuklarına şefkatle kol-kanat germe, fedakâr bir özgecilikle hareket etme, dolaylı olarak da ‘eril sahiplenilme’ arayışından kopamamasına neden olur.

Bu gerilimden bir ‘domestik teslimiyet’le çıkışında belirleyici etki ise zenginlik ve lüks arayışındaki haris, kötücül kızı Veda’nın (çocukluğunu Morgan Turner’ın canlandırdığı karakteri yetişkinliğinde Evan Rachel Wood devralıyor) hayal ve arzularını karşılama isteğidir.

‘Mildred Pierce’ bir tarihsel dönemin kurşun gibi ağır havasını bize alabildiğine hissettirirken, toplumsal olarak gideni ve gelmekte olanı fark etme imkânı da veren bir dizi.

Ağlamaklı bir hüzünde simgesel anlatımını bulan ‘domestik kadın’ın gitmekte olduğu, hırs ve hınç dolu bir ‘bağımsız kadın’ın gelmekte olduğu iması, dizide içkin…

Dolayısıyla modern dönem ‘toplumsal cinsiyet tarihi’ açısından okumalara elverişli bir metinle karşı karşıya olduğumuz söylenebilir.

Haber Kaynağım :
http://www.radikal.com.tr/