Köylülün Dilinden Danik Köprüsü

Bugün yolunuz düşerse Kaynaşlı Üçköprü Otoban kavşağından çıkıp dinlenme tesislerinde bir çay içiniz. Akıp giden hızlı arabalara, yolculara bakın. Durmadan gelip gidenlere bir daha bu kavşaktan geçmek nasip olacak mıdır? Bir an düşünün zamanınız varsa!

Orada bulacağınız en yaşlı bir adama Çakırsayvana eski yolundan nasıl gidebileceğinizi yukarıdaki sırtın üstündeki köye ulaşacağınızı” söyleyecektir. sorabilirsiniz.

Muhtemelen; “ Şimşirden dik yukarı Sazköyüne, köyün içinden güneye doğru giden yoldan Danik deresini aşıp karşıdaki oldukca dik üç km. ormanın içinden kıvrılarak çıkan eski yoldan

Siz merek edip gitmeyeceksiniz. Bunu beklemiyorum zaten. Ama ben size Danik köprüsünün dili ile çürümüş öz ve yarma tahtalarının geçmişte kalan, şimdilerde hiç kimsenin de bilmediği, bilenlerinde unutmaya başladığı hatıralarını anlatmaya çalışacağım.

Derenin üstünde sal bile yokken 93 Osmanlı- Rus harbinden(1877-78) iki yıl sonra Harşıt’ın Doymuş köylülerinden altı hanenin batıya göçleri ve Çakırsayvan köyünü kurmak için suyu taştan taşa atlayıp karşıya sarmalarının çarık izleri olur derenin iki kenarında.

Ayağında çarığı olmayan çocuklar, yırtık çarıklı kadınlar önlerinde girebi, orak , nacak, kazma ile keçi patikası açarak sarpa saran adamların ardında çıkarlar koca sırtın tepesine.

Tepedeki küçük açık alana sırtlarındaki yükleri yıkarlar. Derin derin soluklanırlar ormana ve karşı dağlara bakarken.

Sayvan misali ilk evlerin temeli atılır. Çıra ışığı, ocak ateşi böler gecenin karanlığını ve selam verir gökteki aya ile yıldızlara. Kurulur Çakırsayvan, Çakırın sayvan yerinde. Öncü lider Hacali ( HACI ALİ ) başarır uzun göçü.

Tez kurulur sal köprü Danik deresine. Akar ormanın üstünden güneş ile ay yıllarca. Bebeler büyür, delikanlı, kız olur yavuklular kütük evlerde kucaklar sıcak bedenleri. Dedeler nineler ve de zayıf bedenli bebekler dizilir tepedeki ağaçların dibine bir bir. Köy olduklarının nişanesidir taze kazılan kabirler.

Yol vurulur; elde kazma ,kürek, balta, girebi çümbür cemeat, Danik sırtından dereye. At, eşek ve öküz arabaları gidebilsin diye. Köprü yapılır dört özlü. Üstünden gelip geçeni bir bir tanıyacak ayak izlerinden bu köprü.

Kaynaşlıya, Düzceye pazara gidenlerin çarık, karalastik izleri kalır tahtasında. Kış çok yağanda, doğuramayan gelin, kadın; yatalak ihtiyar, boğmacaya yakalanan çocuk, ağaç çarpan köylü erkekler sarılır sal üstüne. İki başına girer adamlar. Bele çıkan kış yarılır delikanlılarca. Bir koşu tutturulur dik aşağı. Ya Düzce, tada Bolu’ya yetişecek ki kurtula.

Kurtulan yürür gelir danik köprüsünden yukarı evine. Kurtulamayan olunca sarılır yine sal üstüne, geçerken köprüyü danik deresinin şırıltısını duyamadan çıkar mezarlık sırtına. Ayak izi olmaz son yolculuğunda köprünün üstünde. Öncekileri de kar suyu ile sağanak yağmurlar yıkar tez zamanda.

Köprü, en çok askere gidenler ile gurbete gidenlerin hüzünlü yükünün altında ezilir, ayak basışlarından anlar ayrılık acısını. Bekler ki dönüş sevinçlerini duysun ıslık namelerinde, dereni sesine karışan türkülerin kavuşmaya özlem duyan sözcüklerinde.

Ayrılığın ilk göz yaşları ile kavuşmanın göz yaşları onun çamurlu döşeme tahtalarına düşer. Sonra sıçrar altından akan o güzelim berrak suyuna. Yol alır Eftine gölüne. Ver elini melen boğazından ta Karadenize kadar gider.

Kimse bilmez şimdi Kuvacıların Düzce -Hendek isyanları sırasında Mudurnu Abant üzerinden Çakırsayvana geldiklerini. Çakırsayvan Mezarlık sırtına top kurup isyancılara attıklarını. Cafar kızı anam anlatmış bana. Üçgün kalırlar. İnerler Danik yokuşunu, geçerler köprüden Sazköyüne. Askerin ayak izleri karışır pazarcıların izlerine. İlk ve son kez top geçer üstünden. Tarihe tanık olur Danik köprüsü.

Osmanlıların ayak izlerine karışır Cumhuriyetin ayak izleri köprü üstünde.

Samandere’den Kısıkkaya, Şimşirlik düzünden Kaynaşlıya at,eşek veya öküz arabası ile yük götürürseniz iki yerde derenin içinden geçer sonra Danik köprüsünden Saz güneyine ulaşırsınız. Köye gelen ilkokul öğretmenleri de ayak basmışlardır üstüne. Adı ilk duyulan köprü O’ dur.

Bir vurguna tanık olur dili söylemese de.

Hafız Mustafa baya namlıdır Çakırsayvan ve yörede. Boylu poslu yüz okka çaker. Altında atı, belinde tabancası, kınında kaması. Gözü korkusuz. Kuvvaya yardım eder. Yarı çete reisi gibidir. Bir zaafı vardır Mustafa’nın. Karı merakı. Dul kadın, güzel kız görürde gönlü akarsa almak geçer içinden. Üç kadını olur. Çakırsayvan, Bakacak köylerinde. Yine de gözü dışarıda gibidir.

Birgün Yanuk Kızı nene; “ Tevatür dolaşır köyde, sana kurşun sıkacaklarmış. Kolla kendini. Zamanlı zamansız yollara çıkma!” diye söylenir.

“Nene beni bir kuşun yıkamaz. İkincisini de attırman! Meraklanma!” der, gülümsiyerek neneye.

Danik sırtını döner, dönemeçli orman yolundan sarkar dereye doğru. Gün yeni tutmuştur dere boyunu. Şimşirlerin altından çıkar köprü başına. İner atın sırtından su dökünecek. Durur kenara. Kulağına derenin çağıltısına karışmış bir el silah sesi çalar.

Titrer bacakları, acısı düşmeden yüreğine ses erir gider dere boyunca. Dönmyee yeltenir ama nafile. Düşer. İkinci kurşunu sıkmaz bile adam. Kim olduğunu bilmeden kalır oracıkta hafız Mustafa. Atı alır başını çıkar köye.

“Hafız Mustafa’yı vurmuşlar Danik köprüsü başında, Hafız vurulmuş, hafız!..”

Bağrışmalar duyulu küçük köyün içinde, cami yanında.

Bilinmez tek kurşunu atan. Sır olur zamanın acımasızlığında. Tek gören tanık olan ağaç köprünün dili yok ki söyleye. Kim saklandı şimşirlerin altına, nasıl attı tek kurşunu ve sonra avını yakalayan kartal misali nasıl uçtu gitti?

Köprüden atı ile en çok geçen Mustafa’nın ayağı kesilir köprü üstünden. Köprü kurulurken el atanlardan önde gelen birisi de Hafız olmuştu. Anılır oldu Hafız Mustafa ile adı.

Bahalarda taze yapraklar, çiçekler açarken; yaz yağmurları gökten boşalırken, güz geldiğinde sararan yapraklar dere boyuna döşenirken; gök gürleyip şimşekler tepelerin ardında çakarken; tipi, bora ve de lapa lapa nice kar yağarken köylülere geçit veren köprü tahtalarına kimlerin ayakları basmadı ki yılar yılı?

Özleri eskirken anıları da bir bir alır altından akıp giden çoşkulu sular Efteni gölüne, Melene ve Karadenize.

Cillangiller, Karasanlılar, Girbitciler, Gubatgiller, Çolakoğulları, Eski Muhtarlar, Hacıgiller, Tıngagiller, ve nicelerinin hayat öyküleri altından akan sulara karıştı, sönen su köpüklerine bindi aktı Düzce ovasına doğru.

Üstünden gelip geçen anaların, çocukların, delikenlı ve kızların ve de gelinlerin umutlarını, sevinçlerini, dertlerini çekti özleri hiç bükülmeden “IH” demaden.

At nallarının, nalsız eşeklerin, öküz arabalarının tekerlek izleri silindi çürüyen tahtalarından.

Yanukgiller, Bolatoğulları, Çafarkızları, Töynüklüler, İmamkızları, Velioğulları, Memetlüler, Garaalloğları, Çakıroğulları, Karahasangil, İdrisgil, Keloğulları, Melihgil, Musagil, Pamukhocagil, Zeynepgil, Hasangil, Mahmutgil, Salifgil, Şeytangil, Godalakgil, Çamoğulları… çarıkları, Angara lastikleri, iskarpinleri, çizmeleri ile bastılar köprü üstüne gelip geçtiler akan zamanın ışığında ve karanlığında. Anılarından çok azı kaldı belleklerimizde.

Sevdaları, aşkları, üzüntüleri, özlemleri, umutları yük edindiler sırtlarına geçtiler DANİK KÖPRÜSÜ’n den oyana bu yana Çakırsayvanlılar ile Samandereliler.

Bana da bıraktılar yazacak kadar miras.

Anıları geride kalanlara torunları adına;

“ SELAM OLSUN!”

Göç eyledi Doymuştan altı hane,

Önderleri Haceli(Hacı Ali)

Yarı yalın ayak, yarı yırtık çarık

Baş açık, kıç açık, yürek yanık

Yollar çok uzun, dere aşılacak,

Danik sırtına keçi yolundan,

Döne döne tepeye çıkılacak,

Orada Bir köy kurulacak

Adı Çakırsayvan olacak.

Haber Kaynağım :
Bu makale Numan GÜMÜŞ tarafından yazılmıştır.
http://www.bolugundem.com/