Göz göze :)

 
Senin döndüğünü duyunca, Kore'ye savaşa gidip şehit haberi gelen Rıza amcanın hikayesi geldi aklıma. 

Seniha yenge yirmisinde dul kalmış, beş yıl sonra tuhafiyeci Hacı Rıza ile evlenmişti...

Acı ile geçen beş yıl ve mecburiyetten dolayı yapılan bir evlilik...

Küçük bir kasabada dul olmanın sıkıntılarıydı aslında Hacı Rıza amcayla evlenmesinin  sebebi. Paçoz Rıza gitmiş, Hacı Rıza gelmişti millete göre ve hayırlısı buydu onlar için ama Seniha yenge hiç unutamamıştı ki Paçoz'u.

Sekiz yıl sonra döndü kasabaya, şehit sanılan Rıza, Koreli lakabını da adının önüne koyarak. Zaten bir daha da paçoz adını kimseler anmadı, anamadı...

Adamın anasını bellerdi Paçoz gitmeden önce ama savaştan öyle bir döndü ki şaşırdı herkes. O Rıza gerçekten savaşta ölmüş yerine başka birinin ruhu onun bedenine girmişti sanki.

Olgun, sakin, az konuşan, pos bıyıklı, iri kıyım adamı gözlerinden tanımışlardı. Aşkının beş yıl onu beklediğini ama üç yıl önce evlendiğini duyunca, ''Hayırlı olsun'' demişti sadece.

Sonrası bilinen hikaye. Kendini alkole vermiş, Seniha yengeyle defalarca karşılaşmasına rağmen, bir kez bile gözlerine bakmamış ve geçen yıllar boyunca hiç söz etmemişti şehit sanılırken nerede olduğundan.

Öldü gitti bir gece, ''kalp krizi'' dedi doktorlar, yaşı henüz kırkbeşti...

İşte bu gelişin bana onu hatırlattı''  dedi ırmak kenarındaki çay bahçesinde oturan Faik, karşısındaki güzel kadına.

''Niye?'' diye sordu Müjgan;

-Niye benzettin ki bu durumu ona?

Faik, bulanık ırmağın köprü altından geçerken köpürmesine dalıp gitti bir süre ve dudağını büzerek Müjgan'a baktı.

- Ne bileyim aklıma geldi öyle.

Bu Faik'le Müjgan'ın son buluşmalarıydı.

İki eski sevgiliden Müjgan, vaktiyle terk edip gittiği ve yıllar sonra evlenip çoluğa çocuğa karışmış halde bulduğu aşkını zor durumda bırakmamak, kafasını karıştırmamak  için bir daha asla geri dönmeyecekti o şehire.

Seniha yenge de paçozun döndüğünü duyduğunda ne yapacağını bilememişti. İki yaşında bir oğlu vardı yeni kocasından ve komşusu Remziye, eski kocasının ölmemiş olmasından dolayı, yeni nikahının dinen caiz olmadığı konusunda fetva veriyordu kendince.

Onun umurunda değildi oysa caizmiş maizmiş. Öldü sanıp yüreğine gömdüğü aşkı, gönlünde tomurcuk olup yeniden açmıştı. Oğlunu da alıp kaçardı bir kez olsun ''Gel'' dese ama Paçoz hiç bakmamıştı ki yüzüne...

Seniha'nın neler yapabileceğini bilen Rıza, kalbini hasta edip ölme pahasına uzak durmuştu aşkından.

Son buluşmanın akşamı Faik, elinde ekmekle eve doğru giderken iki liseli aşık gördü ırmak boyunda. Aynı otuz yıl önceki gibiydi her şey. Bankta oturan gençlere biraz fazla dikkatli bakmış olmalı ki delikanlı kabararak sordu;


- Hayırdır abi ne bakıyorsun?

''Yok' dedi Faik,

- Ben size değil, bize bakıyordum.

Ve yürümeye devam etti arkasından gelen sesi duymazdan gelerek.

''Sarhoş işte boşver'' dedi genç kız sinirlenen sevgilisine.

Eve doğru gidiyordu yılların verdiği alışkanlıkla. Aynı huzur, aynı sakinliğe  doğru yürüyordu ama kafası karmakarışıktı... Bahçıvan Pazarından sağa yokuşa saptı, arnavut kaldırımlı eski sokaklardan geçti, koca çınardan yukarı dönse evlerinin sokağına girecekti ama bir anda vaz geçip sağa, Müjgan'ların mahallesine yöneldi.

Her adımda biraz daha gençleşti, her adımda biraz daha sıyrıldı sorumluluklarından. Hızlı adımlarla geçti, mezar taşçı Sabri'nin bahçesinin önünden ve mescitten sola saptı.

Oradaydı işte, otuz yıl önce yaptığı gibi bir sigara yakıp avuç içine sakladı ve dumanını savurtarak çeşmenin dibinde durup başını kaldırırarak, o eve baktı...

Yıllar önce terk edilmiş ahşap evin, kırık camları, lime lime olmuş perdeleriyle karşılaşınca, bir ölüyle göz göze gelmiş gibi hissetti. Koltuğunun altından ekmek  düştü, sendeleyip çeşmeye tutundu ve güçlükle yere oturdu.

''Daha dün gibi'' diye mırıldandı hayal kırıklığıyla.

- Daha dün gibi...

'' Hayırlı olsun '' demişti Kore'den dönen Rıza, eski aşkının kendini beş yıl bekledikten sonra ümidi kesip başkasıyla evlendiğini duyunca.

O niye yapamıyordu bunu? Niye bunca yıl sonra Müjgan'ı görünce etkilenmişti böyle?

Toparlanıp geri giderken, her adımda kendine gelmeye çalıştı. Fırından yeni bir ekmek alırken sorusunun cevabını da buldu.

''Gözler...'' diye mırıldandı.

''Anlamadım '' dedi uzattığı parayı alan Fırıncı Sezai.

Cevap vermeden çıktı ekmeği kolunun altına alıp ve çocuklarının oynadığı, evinin sokağına saptı. Akşam ezanı henüz okunmaya başlamıştı, Faik işi çözmüştü;

''Göz göze gelmemek lazımdı... Gözler yıllar geçse de değişmiyor hep aynı bakıyordu... Bu hatayı yapanlar evinin yolunu zor buluyordu... İşte o yüzden bir kez bile göz göze gelmemişti Paçoz Rıza, Seniha yengeyle...''

Ekmeği oğluna verip ''Al bunu eve götür'' diyerek otogarın yolunu tuttu. Yanlış yaptığını biliyordu ama mazinin yakasını bırakması için zamana ihtiyacı vardı. 

Nasıl olsa geri dönecekti bu şehire fakat önce bir işini halletmesi gerekiyordu...

Yıllar geçti, Faik geri dönmedi...

Çok dedikodu dolaştı ortalarda.

Çadır tiyatrolarında, sevgilisi Müjgan dansözlük yaparken, arkasında darbuka çalıp Anadolu'yu gezdiği anlatıldı uzun bir süre.

Yıllar sonra bir pavyonda çalışırken görüldüğü rivayet edildi.

Bana bu olayı aktaran, yıllar önce o akşam, ekmeği elinden alıp eve götüren oğlu Hasan'ın anlattığı olaydan sonra bir daha haber de alınamadı zaten.

Hasan, Basmane'de bir pavyonda görmüştü O'nu.

''Babamdı O'' diyordu;

''Bence babamdı ama ilk anda emin olamadım . Parizyen Pavyon'da arkadaşlarla içiyorduk. Yaşlı bir kadın çıktı sahneye adını hatırlamıyorum, harika Klasik Türk Müziği okuyordu. 

Onun arkasında çalan ekipteki darbukacı yaşlı adam babama çok benziyordu. Benziyordu değil bence O'ydu ama yine de program çıkışı gidip arkasından seslendim. ''Faik Bey'' dedim. Durdu, bana doğru döndü ama yere bakıyordu.

Beş altı metreydi aramız en fazla. Kendi kendime ' Bu benim babam ''dedim. Onbeş yıl da geçse tanımıştım ama emin olmak için ''Baba'' diye seslendim. 

Sırtını dönüp karanlığa karıştı. Basmane'den Tepeciğe doğru giden ara sokaklarda izini kaybettim. Gözlerime baksaydı kaçmazdı, kaçamazdı aslında... İnsan sevdiklerinden gözünü kaçırır mı?''

Diyemedim Hasan'a bir türlü. Dinledim anlattıklarını ama bir türlü diyemedim.

İnsanlar gözlerini aslında sadece sevdiklerinden kaçırır.

Ne yanlış yaparsa yapsın, başkasına dik dik bakar ama sevdiklerine gelince iş, suçludur kaçırır, sevdiğini anlamasın diye kaçırır, o az üzülsün diye kaçırır, kendisini sevmekten vaz geçmesi için kaçırır ama insanlar gözlerini hep ve sadece  sevdiklerinden kaçırır...

Haber Kaynağım :
Adil Serkan SATI tarafından yazılmış.
http://blog.milliyet.com.tr/