İnsan haklarının en üst seviyede yaşandığı hatta sadece insan değil hayvan, nebatat (bitki) cemadat (eşya) hukukunun zirvede tanınıp yaşandığı bu güzel dinde kadına yapılabilecek en küçük bir haksızlık, küçük ve değersiz görme gibi bir cehalet düşünülemez.
O kadın ki o eğitilmeden dünyanın mamur hale gelmesi düşünülemez. Ailenin huzuru bereketi, çocukların bedensel ve ruhsal yapıtında sağlıklı olması mümkün değildir.
Dünya kadın mamur hale gelirse mamurdur. O kadın ki bütün Peygamberlerin velilerin de gelişine sebep olmuştur. Yeri çok yücededir.
Ama her şey gibi eğitilmez ve cehalet çukurunda bırakılırsa şer yuvası haline gelir. Şimdi yüce dinimizin hakları ve hukukları inceden inceye tespit ettiği ve teslim ettiği bu durumda, bir kadın düşünün ki, kağıt üzerinde evli ama yanında eşi yok, yeniden evlenmek istese evli ama evli gibi yaşamak istese bu hakkı elinden alınmış. Hiçbir kimse böyle bir muameleyi hak etmez.
“Kadınlar arasında adalet (ve müsavatı tatbik) etmenize ne kadar hırs gösterseniz, asla güç yetiremezsiniz. Bari (birine) büsbütün meyledip de ötekini (ne dul, ne kocalı bir durumda) askılı gibi bırakmayın.
Eğer (nefsinizi) ıslah eder, (haksızlıktan) sakınırsanız şüphe yok ki Allah çok yargılayıcı, çok esirgeyicidir.” Nisa suresi 129.ayet. Hasan Basri Çantay meali.
İslam dini dört kadınla evliliği olağanüstü hallerde bir istisnai hüküm olarak koymuştur. Mesela eşinizin ileri derecede akıl hastalığına yakalandığını düşünün, fakat ona sahip çıkacak bir ailesi de yoksa, eşi olan erkek bütün bir ömrü bir akıl hastası ile geçiremez, hukukumuzda da bu boşanma sebebidir.
Şimdi dinimiz bu durumda ikinci evliliğe izin verir, niçin! Hasta olan kadının kendi kaderine sokağa bırakılmaması, ayakaltına düşmemesi için der ki, onu da nikâhın altından (yani himayenden çıkarma) ama yeni bir hayat kurabilirsin. Ayrı bir evde yaşasa da hasta olsa da, dinimiz onun da namus şeref ve haysiyeti koruyor.
Ve eşine diyor ki, sen ona bakmaya devam et. Burada keyfilik var mı? Haksızlık var mı? Nefsani istekler söz konusu mu? Değil tabiî ki. İşte bunun gibi olağanüstü hallerde (bulaşıcı hastalık, savaş sonunda erkek nüfusun iyice azalması v.b gibi nedenler) istisnai olarak cevaz verilmiştir.
Kalkıp ta bunu ana hüküm gibi algılamak, sana onca hizmet etmiş olan eşine ihanet İslam kurallarına sığdırılamaz. Esas hükmü Allah c.c. Kur’an-ı Kerimde koymuştur.
“sizin için hayırlı olan tek eştir.” Diğer taraftan İslam’ın geldiği o cehalet devrine bakacak olursak yüce dinimiz birden bire insanları alışkanlıklarından kopartmamış, onları radikal kararlar almaya birden bire zorlamamış, yavaş yavaş doğru kurallara geçişi sağlamıştır.
O cahiliye devrinde öyle ahlak dışı bir yaşantı vardı ki, mesela zengin olan erkekler öksüz ve yetim kızlardan istedikleri kadar alıyor, sonra o kadınlara hiçbir hukuk ve hak tanınmıyor, kadınlar insan hesabına bile alınmıyordu. Kimin kaç tane karısı var belli değildi.
Bazı erkeklerin evlerindeki cariyeleri hariç, onlarca karısı vardı ve bu durum bir sosyal güç simgesiydi. Yine kadınlar, kız çocukları öyle hakir görülüyordu ki istenirse öldürülebiliyordu. Öyle büyük suçlar işleniyordu ki kadına karşı, akıl alır gibi değildi.
İşte böyle cehalet ve vahşet içerisinde yaşayan bu insanlara siz bir tane kadın alacaksınız ve onunla ailenizi kuracaksınız dense bu o günkü toplum üzerinde şok etkisi yapacaktı ve belki de dini asla benimsemeyeceklerdi. (İkna; Abdüsselam Semre-Keriman Semre) Bunun gibi diğer bazı yasaklarda yavaş yavaş gelmiştir.
Mesela içki yasağı da birden bire gelmemiştir. Sadece o devrin insanına el yıkama kuralı bile yavaş yavaş konmuştur. Önce ellerinizi toprağa silin… Sonra bir beze silin denmiş, sonra o kirli bezi evin dışına atın, sonra sadece suyla ellerinizi yıkayın denmiş, en sonunda da kafur otu denilen sabun gibi köpürüp temizleyen bir otla ellerinizi yıkayın diye öğretilmiştir.
Hiçbir zaman insanlar birden bire on basamak çıkmaya zorlanmamış, alıştıra alıştıra kötü alışkanlıklarından vazgeçirilmiştir. Dört kadınla evlilik meselesi de böyledir. Bu yüce din kimseyi ağlatacak, üzecek kahredecek, mağdur edecek, insan tıynetine aykırı hükümler konmamıştır.
Her kadının yaradılışında hatta her insanda kendine ait olanları kıskanma vardır, bu doğaldır. Buna aykırı bir şeyin kabulü mümkün değildir. İniş, yokuş hesaplanmadan yük taşınmaz. Hangi doğruya ihanete kalkarsak o suçu bize yaşatırlar. Kalıcı mutluluğun olmasını istersek İlahi Kural'a riayet edelim.
Aslında her şey yerinde güzel ve düzenlidir. Cehalet doğru düzeni bozmak demektir. Kontrolsüz ateş, kendine de zarar verir. Kontrolün dışında her şeyin zararlı olduğu gibi. Yönlendirilen su, dost illerine akar. Aynı hayat gibi...
O kadın ki o eğitilmeden dünyanın mamur hale gelmesi düşünülemez. Ailenin huzuru bereketi, çocukların bedensel ve ruhsal yapıtında sağlıklı olması mümkün değildir.
Dünya kadın mamur hale gelirse mamurdur. O kadın ki bütün Peygamberlerin velilerin de gelişine sebep olmuştur. Yeri çok yücededir.
Ama her şey gibi eğitilmez ve cehalet çukurunda bırakılırsa şer yuvası haline gelir. Şimdi yüce dinimizin hakları ve hukukları inceden inceye tespit ettiği ve teslim ettiği bu durumda, bir kadın düşünün ki, kağıt üzerinde evli ama yanında eşi yok, yeniden evlenmek istese evli ama evli gibi yaşamak istese bu hakkı elinden alınmış. Hiçbir kimse böyle bir muameleyi hak etmez.
“Kadınlar arasında adalet (ve müsavatı tatbik) etmenize ne kadar hırs gösterseniz, asla güç yetiremezsiniz. Bari (birine) büsbütün meyledip de ötekini (ne dul, ne kocalı bir durumda) askılı gibi bırakmayın.
Eğer (nefsinizi) ıslah eder, (haksızlıktan) sakınırsanız şüphe yok ki Allah çok yargılayıcı, çok esirgeyicidir.” Nisa suresi 129.ayet. Hasan Basri Çantay meali.
İslam dini dört kadınla evliliği olağanüstü hallerde bir istisnai hüküm olarak koymuştur. Mesela eşinizin ileri derecede akıl hastalığına yakalandığını düşünün, fakat ona sahip çıkacak bir ailesi de yoksa, eşi olan erkek bütün bir ömrü bir akıl hastası ile geçiremez, hukukumuzda da bu boşanma sebebidir.
Şimdi dinimiz bu durumda ikinci evliliğe izin verir, niçin! Hasta olan kadının kendi kaderine sokağa bırakılmaması, ayakaltına düşmemesi için der ki, onu da nikâhın altından (yani himayenden çıkarma) ama yeni bir hayat kurabilirsin. Ayrı bir evde yaşasa da hasta olsa da, dinimiz onun da namus şeref ve haysiyeti koruyor.
Ve eşine diyor ki, sen ona bakmaya devam et. Burada keyfilik var mı? Haksızlık var mı? Nefsani istekler söz konusu mu? Değil tabiî ki. İşte bunun gibi olağanüstü hallerde (bulaşıcı hastalık, savaş sonunda erkek nüfusun iyice azalması v.b gibi nedenler) istisnai olarak cevaz verilmiştir.
Kalkıp ta bunu ana hüküm gibi algılamak, sana onca hizmet etmiş olan eşine ihanet İslam kurallarına sığdırılamaz. Esas hükmü Allah c.c. Kur’an-ı Kerimde koymuştur.
“sizin için hayırlı olan tek eştir.” Diğer taraftan İslam’ın geldiği o cehalet devrine bakacak olursak yüce dinimiz birden bire insanları alışkanlıklarından kopartmamış, onları radikal kararlar almaya birden bire zorlamamış, yavaş yavaş doğru kurallara geçişi sağlamıştır.
O cahiliye devrinde öyle ahlak dışı bir yaşantı vardı ki, mesela zengin olan erkekler öksüz ve yetim kızlardan istedikleri kadar alıyor, sonra o kadınlara hiçbir hukuk ve hak tanınmıyor, kadınlar insan hesabına bile alınmıyordu. Kimin kaç tane karısı var belli değildi.
Bazı erkeklerin evlerindeki cariyeleri hariç, onlarca karısı vardı ve bu durum bir sosyal güç simgesiydi. Yine kadınlar, kız çocukları öyle hakir görülüyordu ki istenirse öldürülebiliyordu. Öyle büyük suçlar işleniyordu ki kadına karşı, akıl alır gibi değildi.
İşte böyle cehalet ve vahşet içerisinde yaşayan bu insanlara siz bir tane kadın alacaksınız ve onunla ailenizi kuracaksınız dense bu o günkü toplum üzerinde şok etkisi yapacaktı ve belki de dini asla benimsemeyeceklerdi. (İkna; Abdüsselam Semre-Keriman Semre) Bunun gibi diğer bazı yasaklarda yavaş yavaş gelmiştir.
Mesela içki yasağı da birden bire gelmemiştir. Sadece o devrin insanına el yıkama kuralı bile yavaş yavaş konmuştur. Önce ellerinizi toprağa silin… Sonra bir beze silin denmiş, sonra o kirli bezi evin dışına atın, sonra sadece suyla ellerinizi yıkayın denmiş, en sonunda da kafur otu denilen sabun gibi köpürüp temizleyen bir otla ellerinizi yıkayın diye öğretilmiştir.
Hiçbir zaman insanlar birden bire on basamak çıkmaya zorlanmamış, alıştıra alıştıra kötü alışkanlıklarından vazgeçirilmiştir. Dört kadınla evlilik meselesi de böyledir. Bu yüce din kimseyi ağlatacak, üzecek kahredecek, mağdur edecek, insan tıynetine aykırı hükümler konmamıştır.
Her kadının yaradılışında hatta her insanda kendine ait olanları kıskanma vardır, bu doğaldır. Buna aykırı bir şeyin kabulü mümkün değildir. İniş, yokuş hesaplanmadan yük taşınmaz. Hangi doğruya ihanete kalkarsak o suçu bize yaşatırlar. Kalıcı mutluluğun olmasını istersek İlahi Kural'a riayet edelim.
Aslında her şey yerinde güzel ve düzenlidir. Cehalet doğru düzeni bozmak demektir. Kontrolsüz ateş, kendine de zarar verir. Kontrolün dışında her şeyin zararlı olduğu gibi. Yönlendirilen su, dost illerine akar. Aynı hayat gibi...
Haber Kaynağım :
Merhaba Gazetesi köşe yazarı Asiye EKİN hanımın makalesidir.
http://www.merhabahaber.com/