Otuz beş yaşından önce evlenene ceza indirimi..

Hükümet adamları kara kaplı kanun defterini açmalı.. İçine yukarıdaki başlık gibi bir hüküm koymalı..

Çünkü erkek kısmının aklı başına ancak geldiğinden evlilik halinde çıkacak vukuatlardan sorumlu sayılmazlar.. Elimde belge de var.. “Dumanaltı Aşklar..” oyununun teksti..

Bizim köşe yazılarından çıkan tek kişilik tiyatro oyununun ilk gösterisi Harbiye’deki Kent Tiyatrosu’nda yapıldı..

Gösteri saat sekizde başlıyor ama Hüseyin Avni Danyal erkenci:

“Beş buçukta tiyatroda buluşalım..” diyor..

Halkla ilişkiler yapacakmışız..

O zaten benim işim.. Ama tiyatro gösterisi, film gösterisi gibi etkinlikler söz konusu olduğunda “halkla ilişkiler” kavramı şekil değiştirir..

İlişkinin bu şekli bir nevi kendini övme seansı şeklinde geçer.. Temel prensip “Sen kendini övmezsen kimse kalkıp seni övmez” olarak şekillenmiştir..

Bunu da usturuplu yapacaksın.. Seyrek akıllı kadının kocası için ağıt yakmasına çevirmeyeceksin..

Fukara kadının kocası sizlere ömür.. Konu komşu evine toplanmış.. Adamın göçüp gitmesi kimseye dert olmadığından “temsili olarak” gönülsüz ağlıyorlar..

Dul kalan karısı da sessizce göz yaşı döküyor.. Arada bir aklında anasının ölümünden kalan eski bir ağıtı mırıldanıyor..

Komşu kadınlardan biri “Gııız” diye dürtmüş.. “Güzel bir ağıt söyle bari.. Millet kocasının öldüğüne sevindi diye laf çıkaracak..”

“Abla ben ağıt bilmem ki..”

“Bilmeyecek ne var? Sağlığında sana yaptığı iyi şeyleri makamına uydur anlat..”

Dulumuz seyrek akıllı dedik ya! Başlamış evliliğinin iyi hallerini ağıt niyetine anlatmaya..

“Azdığında beni kaldırdığı gibi yatağa vururduuu..”

“Etimi, budumu şöyle burardıııı..”

“Rahmetli memişlerimi elma gibi dişlerdiiii..”

RTÜK’ün her eve yetişecek hali yok.. Komşular panik olmuşlar.. Aklı veren “Sus gız sus!” diye paylamış..

“Sen yine eski ağıtına ağla..”

-------------------------------------------------------------------
SIGAYA ÇEKİLME

Eksik olmasınlar, pek çok televizyon kanalı; kamerasını, muhabirini göndermiş..

Hüseyin Avni ile birlikte kapanın elinde kalıyoruz..

Tiyatronun bir köşesinde o konuşuyor, bir başka köşesinde de ben kameraya dil döküyorum..

Bazen de ikimizi birden aynı kameranın karşısına dikip düet yaptırıyorlar..

Doğal olarak sorular oyuna dair.. Daha hınzırca olanları oyunun kadın erkek ilişkisine dair olduğunu bildiklerinden işi bizim özel hayatlarımıza doğru sürüyorlar..

Ben iki kez evlenmişim.. İkisi de kızımın annesi ile..

Hüseyin Avni kardeşim dünyaya evlenmek için gelmiş sanki..

“Beş nikâhı var..”

Ama kendini mazur göstermek için midir ne, sorulduğunda “Evliliklerim hepsi de otuz beş yaşımdan önce geçti başımdan..” diyor..

Yani çok küçükmüş.. Hani biraz daha sıksa kendini “İlk evliliği yaptığımda daha bıngıldağım kurumamıştı..” diyecek..

Otuz beşinden sonra üzerine bir ağırbaşlılık, bir bilgelik çökmüş.. Şuurlu bir erkek haline geldiğinden bir daha evlenmemiş..

Sokrat haklıymış..

İyi evlilik erkeği mutlu yapıyor, kötüsü de filozof..

Hüseyin Avni Danyal’ın gazeteciler karşısındaki bilgece hallerini bu açıklıyor..

Aslında hayat erkeklere evlilik öncesi bir şans veriyor..

Hani yarışma sunucusunun “Son kararınız mı?” diye sorması gibi..

O fırsatı da mahalle kuaförünün kapısında sunar..

Gelin adayının nikâhtan önce uğradığı son yer kuafördür..

Kuaförlerin yüzde doksanı da erkektir..

Kendi cinslerini evlilikten korumak için son bir gayretle evlenecek kızı önlerine oturtur, ona bir “gelin başı” yaparlar..

Artık nasıl yaparlarsa..

Evinde, sokakta kendi kendineyken son derece şirin, sevimli görünen genç kız kuaförden gelinlik giymiş bir totem olarak çıkar..

Eğer damadın korkudan kalbi yarılmamış, oradan hızla kaçmamışsa evlilikte başına gelecek her şeyi hak etmiş demektir..

-------------------------------------------------
TAVŞAN TRİBİ..

Hüseyin Avni kardeşimiz; henüz aklının ermediği otuz beş yaş öncesi dönemde bu uyarıların en sertini üçüncü evliliği öncesinde almış..

Gelin adayı kuaförden çıktığında kapıldığı dehşet yüzünden dizleri titremiş..

Peki niye kaçmamış değil mi?

İşin sırrı gelin başında.. Kuaför kıza nasıl bir şekil yaptıysa artık, gören paralize oluyormuş.. Tıpkı ışığa tutulmuş tavşan gibi..

Hüseyin Avni’nin kaçamayıp, telef olmasının sebebi de oracıkta şoklanması..

Tabii muhabirler soru sordukça böyle konuşmuyoruz..

İfadelerimiz daha çok evlilik mağduruymuşuz gibi.. Başımıza evlilik gelmiş de devlet bize sahip çıkmamış..

İşe bakın ki oraya röportaj için kim gelmişse tamamı nisa taifesinden..

Muhabirler kız, kameramanlar erkek..

Cinsiyete göre iş dağılımı böyle olunca olay röportaj olmaktan çıkıyor.. Evlilik müessesesine zarar vermekten karakolda ifademiz alınıyormuş gibi oluyor..

Bir de kız muhabirlerde “hissiyat” takıntısı var.. Hemen tamamı bana aynı soruyu sordu:

“Yazılarınızın oyun yapılması için öneri geldiğinde ne hissettiniz?”

Allah Allah! Ne hissedeceğim yahu! Teklif Hollywood’un yapımcılarından gelse bu soruyu anlarım.. Neresinden bakarsan bak beş yüz bin doları çakarsın..

Kimin cebine öyle bir para girse hissiyatı da güzelleşir..

Ben yine de cevabımı dürüstçe verdim:

“Bir şey hissetmedim, boş boş baktım..”

------------------------------------------------
“Dumanaltı Aşklar” oyununa dair fikrimi söylemeyeceğim..

Kalkıp, adımızın karıştığı bir oyunu herkesin gözüne baka baka övmek bize yakışmaz..

İnsanlar giderse gider.. Seyredince de notunu verir..

Gözlemim şöyle..

Seyrederken gülüyorlardı.. Oyundan sonra yanımıza gelenler de güzel şeyler söylüyorlardı.. Söyledikleri hoşuma gitti..

Egomun biraz şişirilmeye ihtiyacı vardı.. Sağ olsunlar, bolca karşıladılar..

Bundan sonra top Hüseyin Avni kardeşimde.. İşin yükü ve angaryası onda.. Sahnede çok iyiydi.. Rahattı..

Oyunlaştırdığı gösteriye inandığı her halinden belliydi..

Bakalım gerisi nasıl gelecek.. Rastgele arkadaşlar!

Haber Kaynağım :
Vatan Gazetesi yazarı Selahattin Duman makalesidir.
http://haber.gazetevatan.com/