Ramón’un dul anası, Eleuterio’nun babası Don Pedro Miranda’nın arazisinden küçük bir parça toprak kiralamışdı.
Zavallıcık kira bedelini de artık ödeyemez olmuştu. Nasıl ödesindi ki; elinde on parası yoktu. Yıllar ve yıllar boyunca biriken borç korkunç bir tutara ulaşmıştı.
Don Pedro sabırlı idi ama, gün geldi, çok varlıklı az varlıklı demeden bindirilen vergiler yaşam koşullarını herkes gibi onun için de çekilmez hâle getirdi; alacak tahsilinin bu kadar gecikmesine tahammül (kendi deyimi ile) “gırtlağına geldi, dayandı”.
Dinî deyimle de, elindeki İsa’nın haçı, daha taşıyamayacağı kadar ağırlığını hissettirmeye başladı. Maria Pendones, artık kira borcunu ödemeli idi, ya da… çiftliği terk ederdi.
Kendi deyimi ile kırılma noktasına gelen Don Pedro: “Ya kira ödenir ya da arazi terk edilir!” ültimatomunu verdi. Maria için ise bu her şeyin, onun ve en büyüğü Ramón olan evlâtlarının sonu idi.
Fakat, o arada, Don Pedro’nun gözünün bebeği tek çocuğu olan Eleuterio’nun askere çağrılma dönemi de gelmişti.
Kasabada başka benzeri olmayan ve kent gazetelerinin gözde ve yetenekli yazarı bu genci tüm aile taparcasına seviyordu.
Miranda’nın mensup olduğu siyasal parti o sırada iktidarda değildi. Lirik bir ozanın askerlikten muaf olacağı yolunda bir Eyalet yasal düzenlemesi de bulunmadığından, daha çok karşıtlarının bulunduğu Belediye Encümenince, Eleuterionun askerî hizmete uygun olmadığı yolunda bir karar alınması söz konusu olamazdı.
Delikanlıyı kurtarmanın tek çaresi külliyetli bir miktarda para ödemekten geçiyordu. Ne var ki, buna da içinde bulunulan ekonomik koşullar elvermiyordu; hele hazır nakit para bulma ancak bir mucizeye bağlı idi. Uzun uzun düşünen Don Pedro uygun bir çözüm buldu.
“Dul Pendones’in en büyük oğlu işimizi görmez mi? “ diye düşünerek, Kralın hizmetine Eleuterio yerine Ramón’u ikame etme uğruna “ya kira ödenir ya da araziden tahliye” kararından sarf-ı nazar etti. Ve vakit kaybetmeden kararını Dul Pendones’e açıkladı.
Zavallı kadın dizleri üzerine çökerek gözyaşları döktü. Ancak, çiftliği terk edip yanında dört çocuğu ile yollara düşme yerine Ramón’a veda etme şıkkını tercih gibi korkunç kadere boyun eğek zorunda kaldı.
Zaten, yedi aylık permatüre doğmuş, sık sık gelen sıtma nöbetleri ve romatizmadan muzdarip olan hastalıklı Tavuk Ramón hayatında ilk kez toplayabildiği enerjisi ile, anasının bilgisi dışında, Don Pedro ile geçmiş ve halen yürümekde olan kira bedellerinin affı karşılığında hesap keserek kendisini satmıştı.
Aslında, anacığının birkaç aylık ekmeğini temin edecek, sevgilisi Pepa de Rosalía’ya bir gerdanlık hediye alacak kadar elinde birkaç peseta kaldığına göre kendini pahalıya da satmış sayılabilirdi. Gerdanlık altın kakmalı gümüşten mamûl olduğu için onun için bir servete mâl olmuştu.
Pepa, Ramón’un, Dul Perdones’in fizyolojik cazibe ve güç fukarası, yedi aylık doğmuş oğlunun kül gibi soluk sarışınlıkda, incecik telli saç demetinden ne zevk almış olabilirdi? Kim bilir? İşte bunlar, aşkın anlaşılmaz sırları.
Üstelik Pepa partnerini bir çıkar beklentisi karşılığı sever gibi görünmüyordu. Onun aşkının nedenini kimse çözemiyordu. Her hâlde, sadık, vefalı, samimî, nazik ve yumuşak başlı oluşuna gönül başlamıştı.
Gene de, güzeller güzeli Pepa de Rosalia ile Tavuk Ramón’un aşkları kasabanın yakışıklı bıçkınlarını hayretten hayrete düşürmekten alakoyamıyordu.
Fakat, artık sevgililer için ayrılık vakdi gelmişti. Oğlan vatanî hizmete gidiyor; kız da gerdanlığı ile yalnız kalıyordu.
Yazı yazmasını bilmediği gibi vatanî hizmet sırasında fazla da boş vakit bulamayan Ramón adına zaman zaman gelen mektuplar değişik onbaşıların elyazıları ürünü oluyor, imza yerine de Ramón bir haç işareti konduruyordu.
Kasabanın en lirik ozanının döktürmekde olduğu hamaset destanının ya da ağıtının finalindeki düş kahramanının aslı, işte bu Ramóncukdu. İğneleyici bir formdaki pişmanlık onu şu tedaiye sürükledi:
Don Kişotun, (senin hiç hissedemiyeceğin) Dulcinea’ya ruhunun derinliklerinden adadığı “Del Toboso” adlı kısa mısra ile bağlanan finâl gibi yürekden bir samimîyet için kendini hiç zorlama.
“Dökeceğim lâl ırmak” lirik sunumuna, kestirmeden, örneğin, şöyle bir not ekleyebilirsin:
Lirimin tellerinden çıkan ezgi yerine
Sana sunduğum kandır, İspanya
Merak edip sorarsan bir tasam yok kendi canımdan yana,
Ama, kesenin ağzını açtım, bu iş pahalıya patladı bana!
Ah, şu zalim hiciv! Ne utanç verici azap! Señorito (küçük bey) yerine zavallı Tavukcuğun denizler ötesinde Mağribîlerle savaşması…
Haber Kaynağım :
Kent Haber Gazetesi köşe yazarı Teoman Törün Makalesinden alınmıştır.
http://www.kenthaber.com/