Ey aşk özür dilerim senden :)
Size bir kelime söyleyeceğim, hazır mısınız? Size bir kelime söyleyeceğim, onu çok duydunuz da gerçekten tanır mısınız? Bu cümleden sonra geliyor o kelime, cesaretiniz varsa sorun kendize; onu başınızın üstünde taşır mısınız?
Aşk! Kelimemiz 'aşk'. Yerlerde sürünmüş, uzaklara sürülmüş, aslı karanlık odalara kilitlenmiş, klonlanmış klonlanmış dağıtılmış, eser sahibinden çalınmış defalarca cover'lanmış tek kelime 'aşk'. Oysa özneliğini geçtim bağlaç bile olamıyor artık cümlelerde... Aşk... aşkmış... aşk
AYIP ETTİK AŞKA
Şu saklandığım tatil kasabasında dalıp dalıp gidiyorum bir yerlere. Biraz küçüklüğüme, biraz büyümüş de küçülmüşlüğüme. Hem özlüyorum hem bekliyorum hem de utanıyorum ondan. Yaralarını sarmak istiyorum hepimiz adına çok kudretliymişim gibi. Ne kibir ama...
Çok kıydık biz ona. Kullandık, bozduk bozduk harcadık, takma isim yapıp tutkuya, arzuya, ihtirasa, yalana, yılana taktık. İşedik üstüne, o makyajsız bir güzelken badana boya yaptık her yerine. Kirpik taktık, allıkladık, dudaklarından taşıra taşıra ruj sürdük, ikoncan yaptık manşete çıkardık, canını aldık. Yani ayıp ettik biz ona. Ayıp ediyoruz biz ona. Ne hakkımız varsa...
Şimdi öğlen güneşi vururken buralara, sıcaktan durulmazken bu tatil kasabasında düşünüyorum... Düşünüyorum kimdi aşk, neydi aşk, geldiyse nasıl gitti aşk? Nerelere uğrar aşk, nerelerden kaçar? Kaç kişi gerçekten aşkla yaşar? Islak ve aç bir sokak köpeğinin gözünün içine baka baka iştahını kaybetmeden zıkkımlanan o adam aşktan ne anlar? Magazin sayfalarında okuduğumuz kadar vicdansız olabilir mi aşk?
METELİKSİZ KALDIM
Çok konuşur mu aşk? Avazı çıkana kadar bağırır mı? Günde beş vakit yakınır mı? Buradan bakınca çok uzaklara kaçmış aşk. O kadar uzakta ki, peşinden gitsem, yol git git bitmeyecek sanki...
Ellerimle gönderdim be aşk seni. Kurtla, vampirle, korkakla, cimriyle, arsızla, zalimle birlik oldum da gönderdim. Sürüye uydum, ben bir koyundum. İzin verdim güdüldüm. Farklıyım sandım, dibine kadar sıradandım. Özgürüm sandım, daha ilk günden tutsaktım. Kazandım sandım ruh hesabımda meteliksiz kaldım. Bir yere koştum, koştum daha hızlı koştum, ipi göğüslemeye koştum, yanlış yöne gitmişim uyanamadım.
Bastım hormonu, bastım hormonu, seni şişmanlattım. Verdim coşkuyu, verdim coşkuyu, senden şovlar yarattım. Meğer döktüğüm gözyaşlarının bir damlası bile senin uğruna değilmiş, burada anladım. Pozitif düşüncelere, zihin egzersizlerine, kurak beyinlerin rakı sofralarına, tarot kartlarına meze etmişim seni.
HÜZÜNLÜ VE SIRADANDIM
Ulan benden bir bok olmaz; hırslarımı, açlığımı, kenarı yağlanmış ağzımı, 3500 vuruşluk KDV'siz kullan- at yazılarımı, babamdan intikamımı, doğuştan şeytanlığımı, Hollywood'a hayranlığımı üstüne silmişim seni paspas yapıp. Varoşlamışım seni. Bir göz oldu mu, bir söz oldu mu anında satmışım seni. Sonra da kalkıp geri istiyorum aslında hiç tatmadığım seni. Hakkımmış gibi...
Zaten benim gibiler hep ister haklarıymış gibi. Diyelim, şu bütün gün denizden çıkmayan, koşup koşup iskeleden atlayan, annesi kızsa bile aldırmadan yüzmeye devam eden çocuğun denize duyduğu aşkı bile bir gün tadamadım ben. Senin yüzüne kapılar çarptım ben. İki dakika oturup düşünsem anlayacaktım da çok mühim kadındım, toplantım vardı yapmadım.
Ey aşk! Özür dilerim senden. Ben de sıradandım işte, anlayamadım seni. Hüzünlü ve sıradandım. Kollayamadım seni....
Kaynak :
Özcan Doğan makalesidir.
Size bir kelime söyleyeceğim, hazır mısınız? Size bir kelime söyleyeceğim, onu çok duydunuz da gerçekten tanır mısınız? Bu cümleden sonra geliyor o kelime, cesaretiniz varsa sorun kendize; onu başınızın üstünde taşır mısınız?
Aşk! Kelimemiz 'aşk'. Yerlerde sürünmüş, uzaklara sürülmüş, aslı karanlık odalara kilitlenmiş, klonlanmış klonlanmış dağıtılmış, eser sahibinden çalınmış defalarca cover'lanmış tek kelime 'aşk'. Oysa özneliğini geçtim bağlaç bile olamıyor artık cümlelerde... Aşk... aşkmış... aşk
AYIP ETTİK AŞKA
Şu saklandığım tatil kasabasında dalıp dalıp gidiyorum bir yerlere. Biraz küçüklüğüme, biraz büyümüş de küçülmüşlüğüme. Hem özlüyorum hem bekliyorum hem de utanıyorum ondan. Yaralarını sarmak istiyorum hepimiz adına çok kudretliymişim gibi. Ne kibir ama...
Çok kıydık biz ona. Kullandık, bozduk bozduk harcadık, takma isim yapıp tutkuya, arzuya, ihtirasa, yalana, yılana taktık. İşedik üstüne, o makyajsız bir güzelken badana boya yaptık her yerine. Kirpik taktık, allıkladık, dudaklarından taşıra taşıra ruj sürdük, ikoncan yaptık manşete çıkardık, canını aldık. Yani ayıp ettik biz ona. Ayıp ediyoruz biz ona. Ne hakkımız varsa...
Şimdi öğlen güneşi vururken buralara, sıcaktan durulmazken bu tatil kasabasında düşünüyorum... Düşünüyorum kimdi aşk, neydi aşk, geldiyse nasıl gitti aşk? Nerelere uğrar aşk, nerelerden kaçar? Kaç kişi gerçekten aşkla yaşar? Islak ve aç bir sokak köpeğinin gözünün içine baka baka iştahını kaybetmeden zıkkımlanan o adam aşktan ne anlar? Magazin sayfalarında okuduğumuz kadar vicdansız olabilir mi aşk?
METELİKSİZ KALDIM
Çok konuşur mu aşk? Avazı çıkana kadar bağırır mı? Günde beş vakit yakınır mı? Buradan bakınca çok uzaklara kaçmış aşk. O kadar uzakta ki, peşinden gitsem, yol git git bitmeyecek sanki...
Ellerimle gönderdim be aşk seni. Kurtla, vampirle, korkakla, cimriyle, arsızla, zalimle birlik oldum da gönderdim. Sürüye uydum, ben bir koyundum. İzin verdim güdüldüm. Farklıyım sandım, dibine kadar sıradandım. Özgürüm sandım, daha ilk günden tutsaktım. Kazandım sandım ruh hesabımda meteliksiz kaldım. Bir yere koştum, koştum daha hızlı koştum, ipi göğüslemeye koştum, yanlış yöne gitmişim uyanamadım.
Bastım hormonu, bastım hormonu, seni şişmanlattım. Verdim coşkuyu, verdim coşkuyu, senden şovlar yarattım. Meğer döktüğüm gözyaşlarının bir damlası bile senin uğruna değilmiş, burada anladım. Pozitif düşüncelere, zihin egzersizlerine, kurak beyinlerin rakı sofralarına, tarot kartlarına meze etmişim seni.
HÜZÜNLÜ VE SIRADANDIM
Ulan benden bir bok olmaz; hırslarımı, açlığımı, kenarı yağlanmış ağzımı, 3500 vuruşluk KDV'siz kullan- at yazılarımı, babamdan intikamımı, doğuştan şeytanlığımı, Hollywood'a hayranlığımı üstüne silmişim seni paspas yapıp. Varoşlamışım seni. Bir göz oldu mu, bir söz oldu mu anında satmışım seni. Sonra da kalkıp geri istiyorum aslında hiç tatmadığım seni. Hakkımmış gibi...
Zaten benim gibiler hep ister haklarıymış gibi. Diyelim, şu bütün gün denizden çıkmayan, koşup koşup iskeleden atlayan, annesi kızsa bile aldırmadan yüzmeye devam eden çocuğun denize duyduğu aşkı bile bir gün tadamadım ben. Senin yüzüne kapılar çarptım ben. İki dakika oturup düşünsem anlayacaktım da çok mühim kadındım, toplantım vardı yapmadım.
Ey aşk! Özür dilerim senden. Ben de sıradandım işte, anlayamadım seni. Hüzünlü ve sıradandım. Kollayamadım seni....
Kaynak :
Özcan Doğan makalesidir.