Masumiyet 3. Bölüm

Sen asla birinin sahipleneceği olamasın, izin vermesin.. ve asla sahiplenemesin birini.. Senin sahiplendiğin yalnızca kendi korkularınla büyütüğün yalnızlığın.. Dünyanın en yalnız kalesi kalbin, sessiz ruhlar kabilesinde..Tasarlanmış sözdizimlerinin arkasına gizlenip, öngörüntülerden ayrıntılar ve hatalar yakalamak için tetiktesin.. Kendine gömülmüşsün baştan başa , kimseyi içine alıp başka renklere bürünemesin.. Başkalarının seni senden alıp başka uzak limanlara taşımasını istemesin.. Birinin içinden sarsıntılı yolculuğa çıkmayı henüz tanımamasın.. Kendine koyduğun yasaklarda kalbin.. Oysa öyle ürkek ki sevgin, seni kim anlamak istese de, ister istemez o öykülerine gizlediğin derin yaralarını sürüyorsun öne... O derin kimsesizliğini... Bana bulaştırdığın kimsesizliğini.. Sevgi nasıl bulaşıcı ise hüzün ve nefrette öyle bulaşıcı.. Şimdi kendimde senin izlerini taşıdığımı görüyorum. Senin karanlıklarında yüzüyorum. Ne kadar kendime kaçsam seni buluyorum anılarımın sokak aralarında... ve her seferinde senin boşluğundan çaresiz kendime, kendi çarezsizliklerime dönüyorum..
Sen beni unutmak için savruldukça, bende seni unutmak için kendi alaycı acılarımı sevmeye çalışıyorum... Bu yüzden her şey birbirine karışıyor... Sana duyduğum o masumane sevgim kendime çekilmelere, kendime çekilmeler sana duyduğum nefret’e karışıyor... Sevgi ve nefret duygularım ayrılmaz ikizler gibi.. Şimdi çekildiğim bu karanlıklarımın alaycı acılarında anlıyorumki ben seni değil, sende suret bulan katıksıksız beni canyoldaşı yapmışım sevda yollarımda.. ve yine anlıyorumki yok olan sen değilsin, yok olan kendi masumiyetimin ve inançlarımın güçlü yanları.. Şimdi sahip olduğum yoğunluk ise; beni yansıtan aynanın kırılan binbir parçasının tarihimin gençlik bölümün her noktasına gömülmesine seyirci kalan teslimiyetçi ruhumun sessiz gece çığlıkları..