Popüler dizilerde kadın hâkimiyeti

        Eskiden de elleri değiyordu ama son yıllarda daha da çok TV dizisi kadın yönetmenlere teslim.

Tutkuyu, acıyı, aşkları, komedi öykülerini kadın gözüyle izliyoruz. Söz öncü kadın yönetmenlerde...

‘Erkek gibi’ dayanıklı olmanız gerekir öncelikle... 

Soğuğa ve uykusuzluğa karşı her zaman dinç olmanız beklenir. 
.
         

Birileri reklamdan daha fazla gelir elde edecek diye 120 dakikaya çıkan bölümleri yetiştirmek için ağır çalışma saatlarine uyum sağlamanız; oyuncuyu, teknik ekibi, kanalı, yapımcıyı tıpkı bir orkestra şefi gibi idare etmeniz; bunu yaparken üstüne bir de akıl sağlığınızı korumanız... Mızırdanma lüksünüz de yoktur...

Aile zaten geri plana atılmak zorundadır; çocuğunuzu bile eğer o gece eve gidebilecekseniz uyurken görürsünüz ancak...

Herhalde, bütün bunlardan mütevellit, Türkiye ’de dizi sektörü erkek işi gibi algılanır daha çok.

Oysaki son yıllarda, hayatımızın tepesine yerleşen dizilerin önemli bir bölümü kadın yönetmenlere emanet:

‘Hanımın Çiftliği’, ‘Kayıp Şehir’, ‘Kara Melek’, ‘İkinci Bahar’, ‘Yaprak Dökümü’, ‘Menekşe ile Halil’, ‘Türkan’, ‘Sıla’, ‘Merhamet’, ‘Bir Bulut Olsam’, ‘Aşk-ı Memnu’, ‘Aramızda Kalsın’, ‘Öyle Bir Geçer Zaman Ki’, ‘İntikam’, ‘Kayıp’ ve daha niceleri...

Sadece 2013 yılında yayımlanan 51 diziyi, 41 erkeğe karşılık 15 kadın yönetmen çekiyor ve bu rakam her yıl artıyor. 

Merve Girgin, Zeynep Günay Tan, Hilal Saral, Nisan Akman, Derya Yoruç, Tomris Giritlioğlu, Gülşen Uğur Erişti, Cevriye Demir, Filiz Gülmez Pakman, Canan Evcimen, Funda Aras, Ayşe Tügen, Özlem Bayşu Ünlü, Hatice Memiş, Feride Kaytan, Gül Oğuz, Leyla Koraloğlu, Serpil Kurtça, Mesude Erarslan, Mihriban Şahin, Hülya Özyıldırım ve Jale Atabey sektörün öne çıkan kadın yönetmenleri...

Peki bu yükselişin altında ne yatıyor? 

Bir erkek yönetmenle bir kadın yönetmen nerelerde ayrışır?

Çıplaklığın, kadın bedeninin sömürüsü meselesinde kadın yönetmenlerin daha duyarlı/hassas davrandığını söyleyebilir miyiz?

Sektörün öncü yönetmenleri Türkan Derya, Gül Oğuz, Hilal Saral, Zeynep Günay Tan ve Tomris Giritlioğlu anlatıyor…

Dizi yapmak sabretmek demektir

Türkan Derya, ünlü sinemacı Kryzsztof Kieslowski’nin film yapmakla ilgili düşüncelerini, dizi için uyarlayarak başlıyor söze:

“Türkiye’de dizi yapmak sadece şöhretli oyuncular, reyting, rekabet, eleştiri demek değil; her gün sabahın altısında kalkmak, ortalama on beş saat çalışmak, soğuk, yağmur, çamur demek, ağır ışık malzemelerini taşımak demektir…

Her şeyden önce asap bozan bir meslektir ve her şey, ailen, duyguların, özel hayatın dahil olmak üzere ikinci plana atılır.

Ve hepsi bir yana, dizi yapmak sabretmek demektir.”
 

Sabır duygusunun da, özellikle Türkiye’de, kadınlarda daha çok geliştiğini anlatan Derya, bu yüzden kadın yönetmenlerin dizi sektöründe önemli bir yer teşkil ettiği görüşünde.

Ancak tüm bu zor koşulların tabii ki erkek yönetmenler için de geçerli olduğunu ve cinsiyet ayrımına girmiş gibi algılanmak istemeyeceğini belirtiyor.

Kadın yönetmen artışının hem kadının ekonomik gücü hem de ‘dizi yönetmenliğinin’ artık neredeyse kadınlardan sorulması bakımından sevindirici olduğunu söyleyen Derya, bu durumun yeni dönemde kadınların evde tutulmaya çalışılması, anneliğin kadının en önemli ve tek vazifesi algısının oluşturulması, kendi bedeni üzerinde bile söz hakkının elinden alınmaya çalışılması gibi bir çaba varken çok kıymetli olduğunu ekliyor.

Tutkuyu, hüznü, mutluluğu kadın gözünden göstermek...

Altını çizelim, Derya, Tan, Saral, Giritlioğlu ve Oğuz, kadın-erkek yönetmen ayrımına karşı.

Hilal Saral örneğin, hikâyeyi iyi anlatan ya da anlatamayan yönetmen diye bir ayrım olabileceğini söylüyor:

“Derdini anlatabilmek önemli bence. Aralarında dışavurum farkı olabilir. 

Bir de kadın yönetmenler kadınları daha iyi hissedebilir; tutkuyu, mutluluğu, hüznü, yani tüm duyguları anlatım şekilleri biraz daha kadın gözünden olabilir.”

Hayatın içinde yaşadığımız kadın-erkek farkı neyse, kadın ve erkek yönetmen arasındaki farkın da o kadar olduğunu söyleyen Saral, kadın yönetmenlerin sayısındaki artışın ya da biraz daha fazla tercih edilmelerinin sebebini de kadınların sürekliliğe daha yatkın olmalarına bağlıyor. Bir de duyguları çok kuvvetli hissetmelerini ekliyor buna.

Gül Oğuz’a göre de yönetmen yönetmendir. O da ya iyi yönetmendir ya da kötü...

“Ama belki şu olabilir” diyor Oğuz, “Kadın, çalışsa bile evde çocuklara bakıyor, bulaşığa koşuyor, çamaşıra, aynı anda o kadar fazla iş yapıyor ki, bu durum işine yansıyor ve daha detaycı olabiliyor sette. 

Bunun dışında da, kadınlar duyguya biraz daha yoğun odaklanabiliyor diyebiliriz.”

Kadınların çözüme odaklı ve pratik olmaları, denge unsurlarını işler hale getirmeleri, aileden gelen bir mirasla ‘idare edebilmeyi’ becermeleri, hikâyedeki insan malzemesinin birincil önceliği olması, detayları ve duyguları merkezde tutması gibi özellikler de Türkan Derya için kadın yönetmenlerin sektörde yükselişinin nedenleri arasında…

Zeynep Günay Tan işlerinin, çektikleri sahnenin duygusunu seyirciye doğru aktarabilmek, okudukları hikâyeden bir dünya kurabilmek ve insan ilişkilerini iyi yönetebilmek olduğunu; bunun için de kadın ya da erkek, çevresine ve insana duyarlı, insan psikolojileriyle ilgili biri olmanın yeterli olacağını söylüyor.

“Bu saydıklarım doğası gereği kadında daha çok rastlanmasına rağmen, duyguyu çok iyi çıkaran bir sürü erkek meslektaşımı da sayabilirim.

Aslolanın dünya kurabilecek genel kültürde ve insana duyarlı bir ‘yönetmen’, hayata güzel bakabilen bir insan olabilmek bence. 

Siz vicdanen ve ahlaken hayata güzel bakabilen biriyseniz, çektikleriniz de seyirciye o pencerenizden yansır.”

Peki, kadın yönetmen cinsellik meselesinde daha duyarlı mıdır?

Şöyle yanıtlıyor: “Hayata güzel bir yerden bakıyorsanız karşı cinsi meta olarak da görmezsiniz ve hikâyenin gerektirdiği haller dışında cinsel obje olarak da göstermezsiniz.

Aksi durumda bir kadın yönetmen de pekâlâ erkek oyuncunun vücudunu cinsel malzeme olarak kullanabilir. 

Ben şu anda bir aksiyon dizisi çekiyorum, aşk dizileri çeken de bir sürü erkek meslektaşım var. 

Eğer bu kadar net bir ayrım olsa, tam tersi olması gerekirdi.”

Sorumluluk aynı

Hilal Saral da kadın ya da erkek olmanın işin sorumluluğunu azaltmadığı kanısında.

‘Fatmagül’ün Suçu Ne?’ dizisinde örneğin, kendisini ilgilendirenin Fatmagül’ün acısı, çaresizliği, geleceğinin kararması, ümitsizliği ve hüznü olduğunu söyleyen Saral, bir yönetmen olarak Fatmagül’ü iyileştirmeye çalıştığını vurguluyor:

“Ben bir sosyal yarayı kadın bedeni üzerinden değil, kadın ruhu üzerinden anlatmaya çalıştım.”

‘İzleyici ve kadın yönetmen birbirini anlıyor’

Meslektaşları gibi meslekte cinsiyet ayrımına karşı olduğunu anlatarak söze başlayan bir diğer isimse Tomris Giritlioğlu.

Yönetmenlikte aslolanın yaratıcılık, farklılık ve duyarlılık olduğuna işaret eden Giritlioğlu, son yıllarda özellikle TV-dizi dünyasında kadın yönetmen sayısının artmasını memnuniyetle karşıladığını; dizi izleyici kitlesinin büyük çoğunluğu kadın olduğu için, izleyiciyle kamera arkasındaki kadın yönetmenin duygularının çoğu kez kesiştiğini çünkü birbirlerini anladıklarını söylüyor.

İnsanların sadece yetenekleriyle yükselebileceği bir sektörde çalıştığı için cinsel ayrımcılığa maruz kalmadığını anlatan Tan ise sektörde cinsiyet ayrımına maruz kalıp kalmadığı sorusuna şöyle yanıt veriyor:

“Set öyle bir yerdir ki çalışan herkesin becerisi ve beceriksizliği alenen görünür, kendinizi saklayamazsınız, bu yüzden de işinizi iyi yaptığınızda yaş, ırk, cinsiyet ayrımı olmadan saygı görürsünüz.

Belki de bu sektörde sadece kendi çabamın karşılığını alabildiğim için ‘kadın yönetmen’ ayrımına çok inanmıyorum.”


Kadın meslektaşlarının sektörde çoğalması ve başarılarının kendisini mutlu ettiğini söyleyen Tan, konuya son noktayı da koyuyor: “Başta Meclis’te olmak üzere tüm meslek dallarında kadınlar aynı oranda çoğalabilse keşke...”

Bu sezon bu diziler kadınlara emanet
.
        

‘Deniz Yıldızı’, ‘Çocuklar Duymasın’, ‘Unutma Beni’, ‘Umutsuz Ev Kadınları’, ‘Aşkın Bedeli’, ‘Benim Hâlâ Umudum Var’, ‘Kayıp’, ‘Aramızda Kalsın’, ‘Yalan Dünya’, ‘İntikam’, ‘Beni Affet’, ‘Sana Bir Sır Vereceğim’

İşin evveliyatı da var

Türkan Derya: ‘Kara Melek’, ‘İkinci Bahar’, ‘Yeditepe İstanbul ’, ‘Biz Size Âşık Olduk’, ‘Unutma Beni’, ‘Hırsız Polis’, ‘Türkan’, ‘Sen de Gitme’

Gül Oğuz: ‘Sil Baştan’, ‘Sıla’, ‘Merhamet’

Hilal Saral: ‘Karagümrük Yanıyor’, ‘Elveda Derken’, ‘Aşk-ı Memnu’, ‘Fatmagül’ün Suçu Ne?’, ‘Kuzey Güney’

Zeynep Günay Tan: ‘Eşref Saati’, ‘Kurtlar Vadisi Pusu’, ‘Öyle Bir Geçer Zaman Ki’, ‘Kayıp’

Tomris Giritlioğlu:
‘Gülbeyaz’, ‘Çemberimde Gül Oya’, ‘Ihlamurlar Altında’, ‘Hatırla Sevgili’, ‘Yol Arkadaşım’, ‘Aşka Sürgün’, ‘Asi’, ‘Bu Kalp Seni Unutur mu?’, ‘Gönülçelen’, ‘Kayıp Şehir’

Haber Kaynağım :
Radikal Gazetesi muhabir gazetecisi  İPEK İZCİ makalesidir.
http://www.radikal.com.tr/