İşi nedeniyle kısa bir süreliğine doğunun güzel bir ilinde bulunuyordu Mehmet.
Orta yaşlarda, uzun boylu, zamanından evvel ağarmış saçları ve yeşil gözleriyle karizmatik bir yapısı vardı.
İnşaat mühendisiydi. O gün şantiyede yorucu bir gün geçirmişlerdi.
İş arkadaşları da konuklarını dinlendirip, eğlendirmek üzere aralarında bir plan yapmışlardı.
Mehmet her ne kadar yorgunum dese de, itirazlarını kabul ettiremedi ve onlarla birlikte daha önceden planlanan bara gitti.
Yemek için bir şeyler sipariş ettiler ve yanında da olmazsa olmazıydı aslan sütü. Başka türlü nasıl çıkardı bu yorgunluk.
Neşe ile yiyip içerken masalarına genç bir kadın geldi. Yirmi, yirmi beş yaşlarında var yok.
Uzun boyu, siyah saçları ve zümrüt gözleriyle adeta bir afeti devrandı. İşveli ve cilveliydi konuşmaları. Bir sandalye de onun için ilave edildi masaya.
Kadın, işinin hakkını vermek için elinden geleni yapıyordu. Şuh kahkahalar atıyordu insanın içini kaynatan.
Bir ara Mehmet'e takıldı gözleri. Siz dedi, buralardan birine benzemiyorsunuz, nereden geldiniz?...
O ana kadar onunla pek ilgilenmeyen Mehmet döndü ve İzmir'den geldim dedi. Pekâlâ, İzmirli misiniz dedi.
Hayır dedi Mehmet, aslen Mersinliyim. Öyle mi, dedi kadın ve ekledi, ben de Mersinliyim. Mersin'in neresinden diye sordu.
Mut dedi Mehmet. Ben de ama ben Alaçam Köyü'ndenim dedi kadın. Bu kez Mehmet, ben de aynı köydenim, siz kimlerdensiniz diye sordu?
Kadın heyecandan titremeye başlamıştı. Gözlerinde yaşlar birikmeye başladı. Ben dedi kadın, ben Topal Ahmet'in kızıyım...
Şaşırma sırası Mehmet'teydi. Ne söyleyeceğini bilemedi bir an. Yüreğine sanki bir taş gelip oturmuştu.
Baban benim çocukluk arkadaşımdı diyebildi. Kadın gözyaşları arasında ellerine sarıldığında, bir an geçmişe sürüklendi.
Köyün otlağında çocuklar toplanmıştı. Aralarında koşu yapmaya karar vermişlerdi. Topal Ahmet de oradaydı. Yarış başlamıştı.
Tüm çocuklar hızla ileriye atılırken Topal Ahmet yavaş yavaş ama azimle ilerliyordu. Mehmet durumu fark edince durdu ve onun kendisine yetişmesini bekledi.
Birlikte girdiler final çizgisine. Onu yalnız bırakmak istememişti Mehmet. Hem duvar komşuları, hem de iyi bir arkadaşıydı Topal Ahmet.
Yıllar geçmişti aradan ve yolları ayrılmıştı.
Orta yaşlarda, uzun boylu, zamanından evvel ağarmış saçları ve yeşil gözleriyle karizmatik bir yapısı vardı.
İnşaat mühendisiydi. O gün şantiyede yorucu bir gün geçirmişlerdi.
İş arkadaşları da konuklarını dinlendirip, eğlendirmek üzere aralarında bir plan yapmışlardı.
Mehmet her ne kadar yorgunum dese de, itirazlarını kabul ettiremedi ve onlarla birlikte daha önceden planlanan bara gitti.
Yemek için bir şeyler sipariş ettiler ve yanında da olmazsa olmazıydı aslan sütü. Başka türlü nasıl çıkardı bu yorgunluk.
Neşe ile yiyip içerken masalarına genç bir kadın geldi. Yirmi, yirmi beş yaşlarında var yok.
Uzun boyu, siyah saçları ve zümrüt gözleriyle adeta bir afeti devrandı. İşveli ve cilveliydi konuşmaları. Bir sandalye de onun için ilave edildi masaya.
Kadın, işinin hakkını vermek için elinden geleni yapıyordu. Şuh kahkahalar atıyordu insanın içini kaynatan.
Bir ara Mehmet'e takıldı gözleri. Siz dedi, buralardan birine benzemiyorsunuz, nereden geldiniz?...
O ana kadar onunla pek ilgilenmeyen Mehmet döndü ve İzmir'den geldim dedi. Pekâlâ, İzmirli misiniz dedi.
Hayır dedi Mehmet, aslen Mersinliyim. Öyle mi, dedi kadın ve ekledi, ben de Mersinliyim. Mersin'in neresinden diye sordu.
Mut dedi Mehmet. Ben de ama ben Alaçam Köyü'ndenim dedi kadın. Bu kez Mehmet, ben de aynı köydenim, siz kimlerdensiniz diye sordu?
Kadın heyecandan titremeye başlamıştı. Gözlerinde yaşlar birikmeye başladı. Ben dedi kadın, ben Topal Ahmet'in kızıyım...
Şaşırma sırası Mehmet'teydi. Ne söyleyeceğini bilemedi bir an. Yüreğine sanki bir taş gelip oturmuştu.
Baban benim çocukluk arkadaşımdı diyebildi. Kadın gözyaşları arasında ellerine sarıldığında, bir an geçmişe sürüklendi.
Köyün otlağında çocuklar toplanmıştı. Aralarında koşu yapmaya karar vermişlerdi. Topal Ahmet de oradaydı. Yarış başlamıştı.
Tüm çocuklar hızla ileriye atılırken Topal Ahmet yavaş yavaş ama azimle ilerliyordu. Mehmet durumu fark edince durdu ve onun kendisine yetişmesini bekledi.
Birlikte girdiler final çizgisine. Onu yalnız bırakmak istememişti Mehmet. Hem duvar komşuları, hem de iyi bir arkadaşıydı Topal Ahmet.
Yıllar geçmişti aradan ve yolları ayrılmıştı.
Uzun yıllar haberini alamadı Mehmet arkadaşının.
Sonra duydu ki, karıştığı bazı karanlık işler nedeniyle vurularak öldürülmüştü.
Demek, şu anda masasına gelen ve kendilerini eğlendirmek isteyen bu genç kadın, arkadaşı Ahmet'in kızıydı.
Düşüncelerinden sıyrılıp baktığında, genç ve güzel kadın hıçkıra hıçkıra ağlıyordu.
Sonra duydu ki, karıştığı bazı karanlık işler nedeniyle vurularak öldürülmüştü.
Demek, şu anda masasına gelen ve kendilerini eğlendirmek isteyen bu genç kadın, arkadaşı Ahmet'in kızıydı.
Düşüncelerinden sıyrılıp baktığında, genç ve güzel kadın hıçkıra hıçkıra ağlıyordu.
Mehmet, saçlarını okşadı kadının.
Hadi kızım, kalk git ve yüzünü yıka.
Hadi kızım, kalk git ve yüzünü yıka.
Vee.. bir daha dönme bu masaya ne olur dedi.
Kadın kalkıp giderken arkadaşları şaşkın, Mehmet'in gözlerinde ise yağmur bulutları oynaşıyordu.
Kalktı ve hemen gidelim dedi, daha fazla kalamayacağım...
Kadın kalkıp giderken arkadaşları şaşkın, Mehmet'in gözlerinde ise yağmur bulutları oynaşıyordu.
Kalktı ve hemen gidelim dedi, daha fazla kalamayacağım...
Haber Kaynağım :
Milliyet Blog yazarı Ayşegül HAYVAR makalesidir.
http://blog.milliyet.com.tr/aysegulhayvar
http://blog.milliyet.com.tr/