Ne kadar öfkeli; yüzünün konuşurken çizgilerine çöken, düpedüz nefret gibi görünüyor buradan.
Elini karın gibi şişirip “Böyle karınla sokakta gezilmez” derken sondaki –mez’i öyle bir tonluyor ki, tartışmaya mahal vermesin, bu fasılada edilecek daha da laf kalmasın istiyor.
Belki çıkıp diyecek ki benim sözüm işte şunu bunu yapanlara...
Ama bileceğiz ki hamileyken dergi kapaklarına çıplak poz veren Hollywood yıldızlarını kastetmiyor.
O kadar öfkeyle, ‘Ayıptır ayıp’ı ünleyerek, açıkça sokakta yürümekten söz ediyor.
En çok, ‘biraz hava almak için filan’ derkenki ‘biraz’ın sesi kulağımda.
‘Az’ı vurgulayarak, kendi bahşedermişçesine damlatarak söylüyor.
Akşamüstü. Beyinin otomobiline binerek. Şöyle bir.
TRT 1’in iftar saati programı olan ‘Ramazan Sevinci’nin evvelki günkü konuğu tasavvuf düşünürü ve avukat Ömer Tuğrul İnançer’in hamile kadınların kamusal görünürlüğü üzerine sözleri dün sosyali, asosyali her nevi medyanın tam göbeğindeydi.
Hatta sansasyon olsun çıkışlarına meyletmeyişiyle methedilen bir kişinin böyle konuşması kimileri için ayrıca hayal kırıklığıydı.
Hangisi ayıp?
Bir yanım bu yazıyı yazmayı, bu konuda kelam etmeyi zul sayıyor.
‘Ne münasebet’ diyorum, hamile kadınların sokağa çıkma özgürlüğünden mi konuşacağız?
‘Hamile kadınların sokağa çıkma özgürlüğü’ tamlaması, daha kurulmasıyla ayıp geliyor.
Bunu sizinle mi konuşacağız, sizinle mi pazarlık yapacağız? ‘Ayıptır ayıp’.
Bize bu ayıp mesela.
Başka ayıplar da var.
En fazla beyi otomobil sahibi olanlara küçük bir kaçamak salık verirken fabrikalarda, tarlalarda o haliyle çalışmak mecburiyetinde olan kadınların adının anılmaması mesela.
Misal slikozis garantili işlerinde ceninlerinin gelişimi tamamlanmayan kadınlar.
Bir de hamile kalışıyla sudan bir sebeple işinden atılanlar; şimdi kim uğraşacak onun süt izniyle, kreş talebiyle.
Hamileyken kocaları, onları ‘seven’ adamlar tarafından bıçaklanan kadınlar, öldürülenler.
Tecavüz bebeğine gebeyken bir ‘yakını’ tarafından öldürülenler, dokuz katlı apartmanların tepelerinden kendilerini bırakmaya mecbur edilenler.
Kadın katillerinin, tecavüzcülerin, erkek yargının her nevi indiriminden nasiplendiği ve dahi ekserisinin elini kolunu sallayarak gezdiği sokaklarda hamile kadınların estetiğinden konuşmak...
Ayıp olan bu. Kimi zaman gündemdeki başkaca mühim konulardan merceği çekmek için kasıtla, kimi zaman bilhassa merceği yine o yana yöneltmek için bir kadın mevzuu açılıyor böyle.
Ne giysin, ne örtsün, nerede örtsün, nerede çalışsın?
Nasıl doğursun, kaç tane ve hangi yöntemle doğursun?
Ben bir kadın olarak tüm kadınlar adına konuşmakta müteredditken, ben bir kadın olarak hamileler adına laf ettiğimde üç kez düşünürken bir koca erkek grubunun daimi münazara konusu kadının bedeni.
İşte günlük hayatın içindeki bu siyaset, güncel siyasetin de mevzuu olunca, yasalar ve yönetmeliklerle de bir kadın tahayyülü çizilmeye çalışılırken, birinin çıkıp böyle laflar edişine kulak tıkamak mümkün olamıyor.
Siyaseten tercih edeceğim, laf sahiplerini kaale almamayı beceremiyorum. Kadınlık üzerinden yapılan siyasetin sıklığı öfkemin uçuşmasına izin vermiyor.
Otomobillerle, diyelim yürüyen merdivenlerle, Instagram filtreleriyle, yap-işlet-devret modeliyle aynı yüzyılda yaşamakta sorun yaşamazken, kadın konusunda bu yüzyıla gelemeyen zihniyet kadar, meseleyi sadece ilericilik-gericilik üzerinden ele alıp başka bir elitizmle kendini bu toplu münazaradan azade gören de tepesine biniyor kadının.
Ne kadar bedavaymış cüret.
Şimdi gördüm, lafının da arkasındaymış İnançer. Ne olacaktı?
Haber Kaynağım :
Radikal Gazetesi köşe yazarı PINAR ÖĞÜNÇ makalesidir.
pinar.ogunc@radikal.com.tr
http://www.radikal.com.tr/