Yeni kadın manifestosu


Sheryl Sandberg'in Türkiye’de yayınlanmayan Lean adlı kitabından öne çıkan bazı başlıkları sizlerle paylaşıyoruz...

Facebook COO’su SHERYL SANDBERG, Amerikan iş dünyasının önde gelen iş kadınlarından...

Kadınların iş hayatında geri planda kalmasında toplumsal engeller kadar içsel bariyerlerin de etkili olduğuna inanıyor.

Bu nedenle de deneyimleriyle önerilerinden oluşan bir kitap yazdı.

“Omuz Vermek: Kadınlar, İş ve Liderlik İradesi” (Lean In-Women, Work And The Will To Lead) adlı bu kitap, kariyer kadınları için tam bir “manifesto” niteliği taşıyor.

Gerçekten eşit bir dünyanın, kadın liderlerin çoğalmasıyla mümkün olacağının altını çiziyor ve ekliyor:

“Hayatımız boyunca erkeklerden daha açık sözlü, daha agresif ve daha güçlü olmamızın yanlış olduğu yönündeki mesajları içselleştirdik.

Başarabileceklerimizle ilgili beklentilerimizi düşürdük. Şimdi silkinip içsel bariyerlerinizden kurtulun” çağrısı yapıyor.

Her şey 2004 yazında o dönem Google’da üst düzey yöneticilik yapan ve ilk çocuğunu bekleyen Sandberg’in, şirketin girişinden uzak bir yere park etmenin hamile bir kadın için ne kadar zor olduğunu fark etmesiyle başladı.

Kocasının ısrarıyla Google’ın kurucularından Sergey Brin’e gidip hamile kadınlar için giriş kapısına yakın park yerleri isteyen Sandberg, kolay bir “olur” yanıtı aldı.

Sandberg, o gün kadınların en haklı, en karşılanabilir taleplerinde dahi kendilerini nasıl gereksizce geriye çektiklerini fark etti.

Belki de pek çok hamile kadın çalışan Sandberg gibi bilinç altında “kendilerine özel muamele” istemenin hoş görünmeyeceğini düşünerek, bunu talep etmeyi bile düşünmemişti.

Sandberg, kadınların ilerlemesini engelleyen bu içsel faktörlerin en az dış blokajlar kadar önemli olduğunu anlayıp deneyimlerini yazmaya karar verdi.

“Lean in” adlı kitabıyla iş dünyasında büyük yankı uyandıran Sandberg, aynı zamanda yeni bir dönemin de kapılarını açtı.

Henüz Türkiye’de yayınlanmayan bu kitaptan öne çıkan bazı başlıkları sizlerle paylaşıyoruz:

MUTLAKA HIRSLI OLUN


Kadınlar, çocukluklarından itibaren liderlik konusunda cesaret kırıcı mesajlar alıyor.

Kız çocukları liderlik etmeye kalktığında “patronluk taslamakla” etiketlenirken, aynı durum erkek çocuklar için yaşanmıyor.

Bilakis erkek çocuklar, çok küçük yaşlardan beri kumandayı ellerine almaya ve görüşlerini açıkça beyan etmeye yönlendiriliyor.

Kız çocuklar ise bunu yaptıklarında, genellikle kuralları bozmak ve “ellerini kaldırıp izin almadan konuşmakla” itham ediliyor.

Bu şablon tavır bize, yetişkin kadınlar haline geldiğimizde de hatırlatılmaya devam ediyor.

Kısa bir süre önce katıldığım bir iş yemeğinde onur konuğu uzun süre nefes almadan konuşunca, bazı erkek yöneticiler soru sormak için konuğun sözünü kesmek zorunda kaldı.

Onur konuğu onları her seferinde kibarca yanıtladı. Ben aynı şeyi yaptığımda aldığım yanıt ise

“Bitirmeme izin verin! Siz insanlar dinlemeyi hiç bilmiyorsunuz!” oldu.

Kadınlar için asıl tehlike, her ellerini kaldırmadan konuştuklarında susturulmak değil, bu suskunluğu toplumsal kabul adına içselleştirmeleridir.

Böylelikle sessizleşen kadınlar, bir de filmler ve hikayelerle dayatılan “çalışmaktan tükenmiş kariyer kadını” stereotipine girmemek için iş hayatında kendilerini iyice geri çekiyor.

Çünkü erkeklerin başarılı bir profesyonel yaşamla aile hayatını birlikte götürebilecekleri kabul edilirken kadınlar için bu neredeyse imkansız görülüyor.

Kadının karşılaştığı engellerin çoğunun temelinde sevilmeme, yanlış seçim yapma, olumsuz tepki çekme, yargılanma, kötü anne/eş/evlat olma korkuları yatıyor.

Korku olmadığında kadınlar mesleki başarı ve kişisel isteklerini gerçekleştirebilir.

Facebook’ta biz insanları risk almaları için cesaretlendiren bir kültür yaratmak için uğraşıyoruz.

Bu amaçla ofiste astığımız posterlerden en sevdiğimin üzerinde, “Korkmasaydınız acaba neler yapardınız” yazıyor.

MASAYA OTURMAKTAN ÇEKİNMEYİN

Birkaç yıl önce Facebook binasında dönemin Hazine Bakanı Tim Geithner’ı ağırladığımız kahvaltılı toplantıya Silikon Vadisi’nden çoğu erkek 15 yönetici katıldı.

Geithner da hepsi kadın olan dört kişilik ekibiyle geldi.

Tanışma faslından sonra katılımcıları büfeden yemek almaları için yönlendirdim.

Erkekler tabaklannı doldurup hemen masanın etrafında dizilirken, Geithner’in ekibindeki kadınlar tabaklarıyla birlikte odanın köşesindeki sandalyelere oturdu.

Kendilerini, erkekler kadar hakettikleri masaya ısrarla davet ettiğimde dahi gelmediler.

Bu, kadınların olup biteni kenardan seyretmeyi seçtiği anlardan sadece biriydi.

Kadınlar, çoğu zaman zeki ve başarılı oldukları için kendilerini kötü hisseder.

Eğer bir erkeğe başarısının nedenini sorarsanız, o size doğuştan gelen yeteneklerinden bahsedecektir.

Bir kadına bunu sorduğunuzda ise çoğunlukla başarısını dış faktörlere bağlayacaktır.

Çok çalıştığını, şanslı olduğunu yahut başkalarından yardım aldığını söyleyecektir.

GÜVENİYORMUŞ GİBİ YAPIN

Tabii ki kendine sert davranan sadece kadınlar değil. Meslektaşlar ve medya da kadınların başarılarını dış faktörlere bağlamaya meraklı.

Facebook’taki görevim açıklandığında, The New York Times’ta “şanslı olduğum” ve “güçlü mentorlarla ilerlediğim” yönünde makale yayınlamıştı.

Bu gazetenin bir erkeğin başarısını şansa bağlaması çok nadir görülen bir şeydi.

Tabii gazetenin söyledikleri, benim kendime söylemediğim şeyler de değildi. Kendimdeki bu güven eksikliği duygusunu aşmak için bulduğum taktiklerden biri “kendime güveniyormuş gibi” yapmak.

Araştırmalar da “hissedene kadar ‘miş gibi’ yapın” stratejisini destekliyor.

Bir araştırmaya göre insanlar kendilerini güçlü gösterecek duruş pozisyonları gerçekleştirdiklerinde, bir süre sonra hakimiyet hormonları yükseliyor ve stres hormonları düşüyor.

Böylelikle kişi kendini daha güçlü ve duruma hakim hissettiği için daha fazla risk alabiliyor.

FIRSATLARI GERİ ÇEVİRMEYİN

Google’da çalıştığım yıllar boyunca yaptığım yüzlerce tepe pozisyon mülakatında erkeklerin fırsatlara ulaşmakta kadınlardan daha hızlı olduğunu gördüm.

Yeni bir ofis açacağımızı ya da yeni bir proje başlatacağımızı duyurduğumuzda, erkekler kapıma dayanıp neden bu işe kendilerinin liderlik etmesi gerektiğini anlatıyordu.

Kadınlar ise değişen roller ve yeni meydan okuma alanları karşısında çok temkinli davranıyordu.

Çoğu zaman kendimi onları yeni pozisyonlara ikna etmeye çalışırken buluyordum.

Yanıtları ise çoğunlukla, “Bu konuda iyi olduğuma emin değilim”, “Heyecan verici ama daha önce hiç böyle bir şey yapmadım” ya da “Şu andaki pozisyonumda daha öğreneceklerim var” oluyordu.

Halbuki konu yeni bir fırsat arayışı olduğunda, size en uygun pozisyon diye bir şey yoktur.

Önce fırsatları yakalamalı, sonra onların sizin üzerinize tam oturmasını sağlamaya bakmalısınız.

Kadınlar ellerini havada tutmayı öğrenmedikçe en iyi niyetli yöneticiler bile onları fark etmeyebilir.

ASLA AZINA RAZI OLMAYIN

Genellikle erkeklerin kendileri için bir şey istemelerinde sakınca görülmez.

Kadınlara ise başkaları için bir şey isteme durumu layık görülür.

Kendi çıkarları için pazarlık yaptıklarında ise “talepkar ve bencil” yaftasıyla karşılaşırlar.

Bu yüzden iş kadınlarını, çoğu zaman kendi ücretleri için sıkı pazarlık etmeyip, kurumu ya da çalışanlarının çıkarları için ölesiye kavga verirken görürüz.

Şu andaki görevim için Facebook’un kurucusu ve CEO’su Mark Zuckerberg ile görüşürken bana adil olduğunu düşündüğüm bir ücret önerdi.

İşi almayı çok istiyordum ve eğer pazarlık yaparsam teklifin geri çekilmesinden korkuyordum.

Ancak, eşim ve kız kardeşimin kocası benim seviyemdeki bir erkeğin asla ilk teklifi kabul etmeyeceğini ve benim de buna razı olmamam gerektiğini söylediler.

Mark’a dönüp, “Beni pazarlık ekiplerinin başında istiyorsan, iyi bir pazarlıkçı olmamı da istiyorsun demektir” diyerek sıkı bir pazarlık yaptım.

O geceyi sıkıntı içinde geçirdim.

Ertesi gün Mark sunduğumun üzerinde teklifle işi bana önerdi.

Kadınlara önerim, bu tip bir pazarlıkta “kişisel düşünüp toplumsal hareket etmeleri.”

Pazarlığa başlarken kadınların erkeklerden hep daha az kazandığını bildiğinizi, bu yüzden ilk teklifi kabul edemeyeceğinizi söyleyin.

Böylece sadece kendiniz değil tüm kadınlar adına pazarlık ettiğiniz düşünülür. Her mümkün olduğunda “ben” yerine, “biz” kelimesini kullanın.

RİSK ALMAKTAN ÇEKİNMEYİN

Üniversite sonrası Hazine Bakanlığı’ındaki 4 yılın ardından teknoloji dünyasındaki heyecan verici gelişmeler üzerine 2001’de Silikon Vadisi’ne taşındım.

Kendime iş bulmak için 4 ay verdim.

Daha önce devlette çalışmış biri için ilk önce işler iyi gitmedi.

Sonra bir gün adı o dönemde henüz duyulmamış Google’dan teklif geldi.

Hemen önümdeki iş teklifleri arasında karşılaştırmalı bir hesap tablosu çıkardım.

Kalbim beni Google’ın dünyayı bilgiyle buluşturma misyonuna katılmam için zorluyordu ama hesap tablosunda açık ara en kötü olan Google’ın teklifiydi.

Çünkü, diğerlerinin halihazırda yönetmemi istedikleri ekipleri ve belli hedefleri vardı.

Ben ise Google’ın ilk ticaret birim genel müdürü olacaktım ama o dönem Google’da yöneteceğim bir ticaret birimi yoktu.

Google’ın CEO’su Eric Schmidt’e ikilemimi anlattığımda bana, “Aptal olmamamı, bir iş seçerken en önemli olan kriterin hızlı büyüme potansiyeli” olduğunu söyledi.

“Eğer bir uzay gemisinde sana yolculuk şansı verilirse hangi koltuk olduğunu sormazsın. Anında binersin” dedi.

O an kararımı vermiştim.

Risk almak ve biraz şans beni Google ile buluşturmuştu.

6,5 yıl sonra tekrar risk alma isteğim ise beni Facebook’a götürdü.

O dönemde pek çok şirket beni CEO olarak bünyesine almayı teklif ediyordu ama ben Facebook’a COO olarak katılmayı tercih ettim.

İnsanlar ilk başta neden 23 yaşındaki birinin altında ve olabileceğinden daha aşağı bir seviyede çalışmayı seçtiğimi soruyordu.

Artık sormuyorlar. Google’da olduğu gibi burada da hızlı büyüme potansiyeli ve markanın misyonu, tercihimde öncelik teşkil etti.

Kadınlar kariyerlerinde genellikle risk almaktan çekiniyor, hareket ettiklerinde dahi bunun aynı kurum içinde olmasını istiyorlar.

İş dünyasındaysa bu durgunluk anlamına geliyor. Çünkü insanları liderliğe, değişik iş tecrübeleri hazırlıyor.

GERÇEKTEN AYRILMADAN AYRILMAYIN

Birkaç yıl önce Facebook’un genç bir kadın çalışanı bana gelip ev ve iş hayatımı nasıl dengelediğimi sordu.

Soruları arttıkça, bu konudaki aciliyeti anlamak için çocuğu olup olmadığını sordum.

Gülerek aslında halihazırda bir erkek arkadaşının bile olmadığını söyledi.

Kadınlar, küçük yaştan beri aile ve kariyer arasında seçim yapmaları gerektiği telkinleriyle büyüdüklerinden, bir eş ya da bebek sahibi olmadan bile ileride aile yaşamlarından çalacağını düşündükleri büyük fırsatları teper.

Yani gerçekten ayrılmadan düşünsel olarak işten ayrılırlar.

Mesela kadın, bir hukuk firmasında çalışıyorsa, bir gün aile sahibi olacağını düşünerek ortaklığa oynamaz.

Bu yüzden çoğu zaman kendilerini tatmin etmeyen, aynı niteliklerdeki erkeklerden daha az maaş aldıkları işlerde çalışıp, mutsuz olurlar.

Sorun şu ki bir kadın hamile kaldığında bile önünde, kendisine ihtiyaç duyan gerçek bir bebeğe bakması için daha 9 aylık bir zaman vardır.

Gerçekten bir araya ihtiyacınız olduğunda veya bir bebeği kucağınıza aldığınızda vitesi küçültün.

Ondan önceki zamanlar sizin geri çekilmeniz değil aksine ileri atılmanızın zamanıdır.

EVDEKİ İŞLERİ PAYLAŞIN

Nasıl kadınların iş hayatında güçlendirilmesi gerekiyorsa erkeklerin de evde güçlendirilmesi gerekiyor.

Eğer kadın sorumluluğu devretmekte isteksiz davranıyor ya da babanın çabalarını sorguluyorsa erkek de her zaman daha azını yapıyor.

Ne zaman evli bir kadın benden ortak ebeveynlikle ilgili tavsiye istese kocasına bebeğin bezini değiştirmesi için izin vermesini söylüyorum, Bezi başlarda bebeğin kafasına taksa da eninde sonunda doğrusunu yapmayı öğrenecektir.

Bence, bir kadının kariyeriyle ilgili vereceği en önemli karar, bir hayat arkadaşı olup olmayacağı ve bunun kim olacağıdır,

Şu andaki kadın liderlere baktığımızda, hepsinin hayat arkadaşından tam destek aldığını görüyoruz, Kadınlar bir hayat arkadaşı aradıklarında onlara şunu öneriyorum:

“Kötü çocuklar, havalı çocuklar, bağlanma korkusu olan çocuklar, çılgın çocuklar” olmak üzere tüm erkek türleriyle çıkın.

Ama onlarla evlenmeyin.

Kötü çocukları seksi yapan şey, onları iyi koca yapmaz, İşler evlenip barklanmaya gelince kadının akıllı ve hırslı olması gerektiğini düşünen ve evde eşit ortaklık isteyen birini bulun,

Emin olun uzun vadede bundan daha seksi bir şey yoktur.”

SÜPER KADIN OLMAYA ÇALIŞMAYIN

Süper kadın diye bir şey yoktur ve hem evde hem işte mükemmel olmak sadece bir efsanedir,

Vaktiyle bir mentorum işyerlerinin tüm taleplerine cevap veren çalışanların kısa zamanda tükenerek işi bıraktığını, uzun vadeli başarının ise evde ve işte sınırlarını çizerek buna sadık kalanlar olduğunu söylemişti.

Google’daki ilk yıllarımda tüm detaylarla tek tek ilgilenip sabah 7’den akşam 7’ye kadar çalışıyordum,

Hamile kaldığımda 3 aylık doğum iznimi kullanmaya karar verdim, ama döndüğümde işimi kaybetmekten korkuyordum.

O  dönemde Google’ın en büyük ekibini yönetiyordum ve çoğu erkek meslektaşım patrona gidip doğum izninden dönemeyeceğimi, o yüzden sorumluklarımın acilen paylaştırılması gerektiğini söylemişti.

Ben gene de doğum iznime çıktım, ama doğumdan sadece bir gün sonra e-postalarımı kontrol ediyordum,

Sonraki üç ay boyunca oturma odamda iş toplantıları düzenledim, bebeği sepetine koyup önemli toplantılar için ofise gittim,

Anne olmak çok yorucu bir işti ama ben oğlumun uyuduğu saatlerde dinlenmek yerine çalışıyordum,

İşe gittiğim ilk gün arabamı garajdan çıkartırken birden gözlerimden yaşlar boşandı.

Doğum iznimde oğlum yanımdayken sürekli çalışmıştım ve şimdi de işe gideceğim için oğlumu daha az görecektim,

O an mentorumun sözlerine kulak verip bu noktada bir sınır çekmeye karar verdim ve iş saatlerimi sabah 9 akşam 5:30 olarak belirledim, Böylece evden çıkmadan bebeğimle ilgilenip o uyumadan eve dönmüş olacaktım.

Kararımı uyguladıkça işimin aslında ofiste 12 saat geçirmemi gerektirmediğini gördüm, Evden uzakta geçirdiğim her dakikayı çok daha verimli hale getirdim,

Öncelikleri ve yapılması gerekenleri belirleyip hem ev hem de iş hayatınız için alan açın.

Size taç takılmasını beklemeyin

Hewlett-Packard bünyesindeki bir rapora göre, kadınlar yeni bir işe başvurmak için istenen kriterlerin yüzde 1 QQ’ünü karşılıyor olmayı gerekli buluyor.

Erkekler için ise bu oran yüzde óQ düzeyinde seyrediyor.

Kadınlar artık “Bunu yapmaya hazır değilim” düşüncesinden, “Bunu yapmak istiyorum ve yaparak öğrenebilirim” yaklaşımına geçiş yapmalı.

Artık sadece çok çalışmaları sonucu doğal olarak fark edilip ödüllendirileceklerini düşünmekten vazgeçmeliler.

Mükemmel meritokratik sistemde size gayretleriniz karşılığı taç takabilirler ama böyle bir şeye henüz hiçbir ofiste rastlamadım. Gücün size sunulmasını beklemeyin.

Yüzünüzde bir gülümsemeyle terfileri talep edin.

Mentorluk cinsel gerilim engeline takılıyor

Kariyer yolundaki başarıda büyük payları olan mentorlara ulaşmak kadınlar için erkeklerden daha zor.

Bunun önündeki en büyük engellerden biri de kadın-erkek ilişkisinin cinsel bağlamda algılanmasıdır.

Kıdemli erkekler, başkalarının ne düşüneceğinden kaygılandıkları için tecrübesiz kadın çalışanlara mentorluk yapmaktan kaçınır.

Harvard Business Review dergisinin bir araştırmasına göre, başkan yardımcısı ve daha üst düzeydeki erkek yöneticilerin yüzde 64’ü, tecrübesiz kadın çalışanlarla birebir görüşmekte tereddüt ediyor.

Araştırmaya göre, genç kadınların da yarısı yanlış anlaşılmamak için bu tip temaslara girmiyor.

Kadınlar için dezavantaj yaratan bu durum sona ermeli.

Çünkü, terfilere ve yeni anlaşmalara giden yolu çoğu zaman bu gayri resmi kişisel temaslar sağlıyor.

Kıdemli bir erkek, tecrübesiz bir erkek çalışanla akşam barda oturduğunda bu “mentorluk” olarak algılanıyor.

Aynı durum tecrübesiz bir kadın çalışanla gerçekleştiğinde ise bu bir “randevu” gibi gözüküyor.

Erkekler mentorlarının desteğiyle kariyerlerinde büyük adımlar atarken bu çifte standart kadınları ilerlemekten alıkoyuyor.

Sandberg Zuckerberg'in omzunda ağladı mı?

Pek çok kadın (birçok araştırmanın da önerdiği gibi), işte ağlamanın iyi bir fikir olmadığını düşünüyor.

Ben de bunu yapmayı hiçbir zaman planlamadım ama çok kızgın ya da daha kötüsü ihanete uğramış hissettiğim bazı zamanlarda gözlerim doldu.

Ne kadar olgunlaşıp ne kadar tecrübe kazansam da bu hala çok sık başıma geliyor.

Facebook’ta henüz bir yıllık çalışanken yaşadığım bir durum duygularımdan utanmamam gerektiğini gösterdi.

Birinin hakkımda sadece yanlış değil, aynı zamanda zalimce bazı şeyler söylediğini öğrendim.

Mark’a (Zuckerberg) durumu anlatmaya başladığımda, tüm engelleme çabalarıma rağmen ağlamaya başladım.

Bana suçlamanın ağır bir yalandan ibaret olduğunu, bu yüzden kimsenin inanmayacağını söyledi ve sonra sordu:

“Kucaklaşmak ister misin?” İstedim. Bu bizim için devrim niteliğinde bir andı.

Daha önce hiç hissetmediğim bir şekilde ona yakın hissettim.

Daha sonra bu hikayeyi, gözyaşlarına engel olamayanlara yardımcı olması için bazı yerlerde anlattım.

Basın ise bunu, “Sheryl Sandberg, Mark Zuckerberg’in omuzunda ağladı” başlığıyla haberleştirdi.

Halbuki olan bu değildi. Olan, benim duygularımı ifade etmem, Mark’ın da buna şefkatle karşılık vermesiydi.

Duyguları paylaşmak daha derin ilişkiler kurmamızı sağlar.

Motivasyon, gerçekten umursadığımız konular üzerinde, önemsediğimiz insanlarla çalışmakla sağlanır.

Gerçekten başkalarını önemsemek için onların düşünceleri kadar duygularını da anlamamız gerekir.

Duyguların oynadığı rolü anlayabilmek ve onları tartışabilmek bizleri daha iyi yöneticiler, ortaklar ve iş arkadaşları haline getirir.

Diğer kadınlara destek verin.

Kadınların iş yaşamında eşit fırsatlara kavuşması için erkeklerin desteğine ihtiyacı olduğu kesin...

Ancak kadınların da bir koalisyon gibi hareket ederek diğer kadınları desteklemesi gerekir.

2012 yılının yazında Google’daki iş arkadaşım Marissa Mayer, Yahoo’nun CEO’su olduğunda, hamileliğinin son dönemine giriyordu.

Bir sürü erkek, eşlerinin doğumuna sadece birkaç hafta kala tepe görevlere getirilmelerine rağmen Marissa’nın durumu hızlıca manşetlerde yer aldı.

Dünyanın en büyük 500 şirketi listesindeki ilk hamile CEO olarak takdim edildi.

Feministler büyük sevinç gösterilerinde bulundu.

Ama Marissa doğum izninin birkaç hafta süreceğini ve o süre zarfında çalışacağını duyurunca, feministlerin sevinci birden suskunluğa dönüştü.

Bu kadar kısa bir iznin herkes için yeterli olamayacağını ve Marissa’nın mantıksız beklentiler oluşturup amaca zarar verdiğini söyleyerek acımasızca eleştirdiler.

Eğer Marissa Yahoo çalışanları için de hamilelik iznini iki haftaya indirseydi, bu eleştiriler haklı olabilirdi.

Halbuki bu sadece Marissa’nın kendi koşullarını değerlendirerek verdiği şahsi bir karardı.

Kadınların farklılıklarının üstesinden gelerek, ortak amaçlara odaklanmaları gerekiyor.

Marissa’nın durumunda onun çığır açan başarılarına odaklanmak lazım.

Bu yüksek profilli atama sayesinde şirketler artık tepe pozisyonlara hamile kadınları almayı ve hamile kadınlar da bu pozisyonlara başvurmayı düşünebilecekler.

Haber Kaynağım :
Capital Gazetesi köşe yazarı Aslı Sözbilir haber yazısıdır.
http://www.capital.com.tr/