"Kadın ve Feminizm arasındaki alaka olsa olsa Türk ve Türkçü arasındaki kadardır"

 Gündem baş döndürücü bir hızla değişiyor. Bunun yanında olaylar da bize öyle aktarılıyor ki çoğu zaman kimin ne dediğini, bunun nedenini ve nasılını doğru anlamak ve anlamlandırmak pek de mümkün olamıyor.

Haliyle durumlar üzerine fikir yürütmek de zorlaşıyor, sağlıklı duruş geliştirmek imkânsızlaşıyor. Kısacası ‘’Sıradan’’ bir bilinenin yanılılana yetmemesi durumu söz konusu…

Önceki hafta ODTÜ’de, toplanacağı açıklandığından bu yana üzerine çeşitli tartışmalar yapılan Teoloji Sempozyumu gerçekleşti. Bu etkinlik ne konuşulduğundan çok neyin konuşulamadığı ve protestolar ile gündeme geldi.

Peki, 18 Şubat’ta ODTÜ’de Teoloji Sempozyumunda neler yaşandı? Taraflar ne düşünüyor?

Protestoların hedefi Sevan Nişanyan ile bu konu hakkında söyleştik.

- Geçtiğimiz hafta üniversiteye gelmeni çeşitli gerekçelerle istemeyen feminist ve LGBT gruplar tarafından ODTÜ’de bir protesto gerçekleşti. Medyada bu olay ile ilgili birçok şey yazıldı, söylendi. Peki, senin pencerenden bakacak olursak bu olaylar nasıl gelişti?

Beş sene önce olmuş bir olay ve yine o tarihte söylenmiş bir söz bahane edilerek, küçük bir grup tarafından, saldırgan ve terbiyesizce bir eylem gerçekleştirildi.

Sabahki oturumda sözde “Protestolarını” dile getirerek sahneyi işgal ettiler. Gülümseyerek karşıladım, hatta protestocularla birlikte kameralara poz verdim. Öğlen arasında protestocu grup dışarıda etrafımı sardı.

Grupla birlikte olan erkeklerden biri alaycı bir tavırla “Bir daha ODTÜ’ye gelmezsin herhalde” şeklinde laf atınca, yine gülerek “Sike sike gelirim, merak etme” cevabını verdim.

Bu esnada sanırım toplantıyı organize eden grupla protestocular arasında, benim tanık olmadığım bir arbede yaşanmış. Öğleden sonraki oturumda protestocular sahneyi işgal ederek “Sevan Nişanyan’ı ODTÜ’de konuşturmayacaklarını” bildirdi.

Bir saate yakın sürekli gürültü çıkararak Edip Yüksel’le tanrının varlığı ve yokluğuna dair yapacağımız münazarayı engellemeyi başardılar.

Protesto için ileri sürülen gerekçenin göstermelik olduğunu düşünüyorum. Son zamanlarda Türkiye’de “Otorite”yi temsil eden çeşitli kesimleri rahatsız eden şeyler söyledim.

Sanırım “Feminist” kisvesi altında girişilecek bir saldırının, mesela “İslami” kılıklı veya doğrudan devlet güçlerince girişilecek bir eylemden daha etkili olacağını hesapladılar.

- Protesto eden feminist grubun şöyle bir açıklaması var: ‘’Sevan Nişanyan'ın gelmesini şu nedenlerle istemiyorduk: Eski eşine şiddet uygulaması ve bu şiddeti "Sembolik bir jest" olarak tanımlarken ufacık bir pişmanlık göstermek bir yana eylemini sevimli ve haklı göstermeye çalışması, yaşanan süreçte (Ethen Mahçupyan'ın da üstün çabalarıyla) bir kadın gazetecinin Agos'tan istifa etmek zorunda kalması ve son olarak şiddete maruz bıraktığı kadına destek olan kadınları hedef göstererek yaptığı "Feminizmin çirkin bir nefret ideolojisi olduğunu düşünüyorum. Aynen bu beklenirdi onlardan, kendilerinden bekleneni yaptılar.

Çirkin bir ırkçılıktır feminizm, başka bir şey değildir" açıklamasıdır.’’ Bu açıklamanın seni, düşüncelerini ve geçmiş yıllarda yaşananları tam olarak yansıttığını düşünüyor musun?

İlk önce, insanlar arası şiddeti a priori reddeden bir bakış açısının ahlaken geçerli olamayacağını düşünüyorum. Belirli sınırlar içinde kalmak şartıyla şiddet, doğal ve bazen ahlaken zorunlu bir davranış biçimidir.

İkincisi, bir kadınla erkek arasında geçen her kavgada kadını otomatikman mağdur, erkeği otomatikman zorba veya haksız gören bakış açısını aptalca ve ahlaksızca buluyorum.

Küçük burjuva vizyonunun dar sınırları dışında kalan gerçek dünyada, cinsler arası ilişkide şiddet de vardır ve hiçbir zaman tek taraflı değildir.

Feminizme ilişkin söylediğim sözler, o dönemde “Feminist” olduğunu söyleyen birtakım isterik ve saldırgan kişilere verilmiş bir cevaptı. Belki biraz duygusal ve abartılıydı.

Fakat önemli bir doğruluk payı da içerdiğini düşünüyorum. Toplumun herhangi bir zümresini ötekileştirme, şeytanlaştırma, peşin hükümle reddetme üzerine kurulu her ideolojinin çirkin ve tehlikeli olduğunu düşünüyorum.

Erkeklerin her kavgada haksız ve saldırgan olduğunu varsayan düşünce tarzıyla, mesela Yahudilerin her kavgada haksız ve zorba olduğunu kabul eden düşünce tarzı arasında bir fark göremiyorum. 

“Irkçılık” tabirini de bu anlamda kullandım. Yoksa merak buyurmayın, “Ermeniyim o yüzden saldırıyorlar” gibi bir şey geçmedi aklımdan.

- Eski eşin Müjde ile dostluğun hala devam ederken yıllar önce yaşanan ve sürekli karşına çıkan söz konusu olaydan dolayı pişmanlık duyuyor musun? Bu konuda söylemediğin veya yüksek sesle söylemediğin bir şey kaldı mı?

  Konunun benden ve Müjde’den başka hiç kimseyi ilgilendirmediği kanısındayım.

- Agos'tan istifa etmek zorunda kalan kadın gazeteci ile daha sonra konuşma fırsatı bulabildin mi?

  Konuştum. Pişman olduğunu, gaza geldiğini söyledi, benden af diledi. Ayrıca “İstifa etmek zorunda” filan kalmadı. Kendi isteğiyle istifa etmişti.

- Feminizm hakkındaki açıklamaların gerçekten inandığın düşüncelerin mi yoksa bir anlık gerginlikle ağzından çıkan cümleler mi?

   Az önce buna cevap verdim. Daha diplomatik söylemeliydim belki ama özü doğrudur.

- Ülke gündemi hakkındaki düşüncelerini yumuşak bir üslupla açıklayan Sevan, konu ‘’Kadın ve Feminizm’’ olunca kendini neden farklı biçimlerde ifade etmeyi tercih ediyor ve geriliyor? Ya da öyle mi görülüyor?

‘’Kadın ve feminizm” arasındaki alaka olsa olsa “Türk ve Türkçü” arasındaki kadardır. “Nazileri sevmem” demek ne zamandan beri Almanları taciz etmek anlamına geliyor?

Kadınlar hakkında olumsuz veya yaralayıcı olan hangi sözü söylemişim? Bu konuda Aslanlı Yol’da bakış açımı özetleyen epeyce malzeme vardır. Bir bakın bakalım; “Gerilmiş” miyim?

- İfade özgürlüğünün bir tezahürü olan protesto hakkını kullanan gruplara karşı söylediğin ‘’ "S*ke s*ke ODTÜ'ye geleceğim" sözünü hala doğru buluyor musun? Bu hakkın senin ifade hürriyetini kısıtlayacak şekilde kullanıldığını düşünüyor musun?

  Göt gibi konuşana böyle cevap verilir.

- Kendi siyasi düşüncen içerisinde kadının özgürleşmesini nasıl kurguluyorsun?

  Türk toplumunda kadınların aşağılanmasına ve ezilmesine yol açan iki önemli faktör görüyorum. Birincisi geleneksel dinî dünya görüşü ve söylemlerdir.

Bunlarla mücadele edilmesi gerektiğini düşünüyorum. İkincisi köyden kente göçün doğurduğu, kırsal alanda geçerli cinsler arası dengelerin kent yaşamına uyum sağlayamamasından doğan ciddi problemlerdir.

Bu ikincisinin, sosyolojik süreçte zaman içinde aşılacak bir hadise olduğuna inanıyorum.

- Son olarak seni protesto eden feministlere ve LGBT'lere söylemek istediğin bir şey var mı?

İki kelime: Dolmuşa binmeyin.

Haber Kaynağım :
Radikal Blog Bulut Öncü haber yazısıdır.
http://blog.radikal.com.tr/