Kadın için cinsellik köpüklü Türk kahvesi gibidir


Sedef Avcı ve Levent Ülgen’in karı-kocayı canlandırdığı ‘Yatak Odası Diyalogları’ adlı oyunun basın toplantısında oyundan bazı bölümleri izledik. 

Çoğu hikâye için “Herkes hayatından bir şey bulacak” denir ya, işte bu oyun da tam bu duyguları uyandırıyor. 

- Yeni oyununuzu anlatır mısınız?

Levent Ülgen: Kadının duyarlılığı, erkeğin duyarsızlığı üzerine bir oyun. Tabii kadınlar tarafından duyarsızlık deniyor, erkeğin böyle yakıştırması yok. Ben duyarsızlık olarak bakmıyorum.
Sedef Avcı: Bakış açısı.

- Erkeği duyarsızlıkla suçlayan kadın için, erkek ne düşünüyor?

L. Ülgen: Farklı gezegenlerdeniz, kadınların kodlama sistemiyle bizimki farklı. Aynı olması beklenemez ki.

- İlişkinin başındaki o duyarlı erkek elde edince duyarsızlaşıyor, üçkâğıtçılık değil mi bu?

L. Ülgen: Bu bilinçli bir durum değil. Erkek ilişkiye başlar, elde eder; sonra o kadın onun olur artık. Doğada da böyle.

S. Avcı: Ama kadın bu ilginin, özenin ömür boyu sürmesini ister. Kadının öncelikleri farklı.

L. Ülgen: Kadın hep detaycı, hep incelik peşinde... 10 yıl süren monotonlaşmış bir ilişkiyse evet, sonuç budur. Bir süre sonra o incelikler, güzellikler yok oluyor. 

(Sedef Avcı’ya dönüp) Ne zamandır Kıvanç’tan (Kıvanç Kasabalı) çiçek almıyorsun?
.
      
S. Avcı: Ooo hatırlamıyorum bile. (Kahkahalar)...

- Oyunun metnini okurken siz de “Eşim de böyle” dediniz mi?

S. Avcı: Birçok yerde eşimi görüyorum. Daha dün gece, yatıyoruz, eşim “İkinci bir yorgan mı alsak?” dedi. 

Oyunda da “Yorganı çekiştirip durma ya da ikinci bir yorgan al” diye bir diyalog var. Bunu Kıvanç’tan duyunca çok güldüm. 

L. Ülgen: Sedef, Kıvanç’la ilgili ne yaşıyorsa aynısını ben de kız arkadaşımla yaşıyorum. 

Aynı şikâyetler bana da geliyor. Bazen Levent miyim, oyundaki Ahmet miyim; karıştırıyorum.

- Evlilik mi, sevgililik mi daha güzel?

S. Avcı: Dört duvar arasında yaşanan ilişkinin geleceği nokta, evli mi, sevgili mi bakmaz. Önemli olan ilişkinin nasıl yaşandığı. Evlilikle kısıtlamamak lazım.

L. Ülgen: Diğer ilişkim de 7 yıl sürdü. Nişanlıydık ama aynı evde yaşamadık. 

Aynı evde yaşamayınca farklı. İlişki aynı ortamda yaşayınca başlıyor. 

Çünkü aynı tuvaleti kullanıyorsunuz, aynı yerde yemek yiyorsunuz, sorumluluğunuz oluyor. 

Öbürü biraz daha çocuk oyunu, evcilik gibi. 

Kim ne kadar özen göstermeli, kim ne kadar fedakârlık etmeli bilmiyorum ama zaten oyunun aradığı da bu. 

Oyunda kadının şikâyet ettiği gibi;  neden erkek hemen yatak odasına geçmek istiyor?

S. Avcı: Hormonal herhalde, başka bir nedeni yok.

L. Ülgen: Çünkü erkek sonuç odaklıdır. Bir de “Elde etmek için gerekeni yapmıştım, daha ne yapayım?” diye düşünüyor. Erkek kodlaması böyle. Kötü niyetten değil.

S. Avcı: Doğası gereği diyelim.

KADINLAR DA BİZE ÇİÇEK ALSIN

- Bence doğası gereği diyerek bu erkekleri kolaya alıştırıyoruz... 

İşlerine gelmiyor, ne dersiniz?

L. Ülgen: Aynı şey kadınlarda da var. Neden kadınlar bize hiç çiçek getirmiyor yahu? 

Niye hep ben almak zorundayım?

S. Avcı: Çünkü siz böyle bir şey istemiyorsunuz ki.

L. Ülgen: Ne münasebet, niye istemeyelim. Bir kadın bana çiçek getirse ne kadar hoşuma gider.

S. Avcı: Alır bir kenara koyarsın.

L. Ülgen: Olur mu canım! İletişim kopmaya başladığı zaman özensizlik de başlıyor. 

En çok özensiz davranan da erkek. Kadınlar daha duyarlı ama onlarda da “Neden özensiz davranıyorsun?” soruları başlıyor. 

Bu bir suçmuş gibi erkeğin kafasına kakıldığında itici oluyor. Böyle bir ilişkide soğuyorum.

- Erkek de başına kakmadıkça anlamıyor ama! Öyle değil mi?

L. Ülgen: Ne münasebet canım. (kahkahalar)... 

Niye döndük erkeklere yine. Ayıptır ama. Erkek, “Güven artık bana, seni seviyorum, benim kadınımsın, bu kadar detaya gerek yok” diye düşünüyor. 

Sevgisinde azalma olduğu için değil. Kesinlikle seviyordur, sevmese niye aynı evde otursun. “Detayları geçelim, önümüzdeki maçlara bakalım” diyor.

- Eşim de ilgi bekleyince sizin gibi “Aynı evdeyiz ya” diyor. Oysa o salonda, ben mutfakta oluyorum...

L. Ülgen: Allah’tan biz aynı salonda oturuyoruz (Kahkahalar)...

- Kadın ve erkek için cinsellik nedir?

S. Avcı: Erkek sonuca odaklı, kadını mutlu eden giriş ve gelişme bölümü. Kadın sevilmekten, sarılmaktan mutlu oluyor. 

Bunlar olmadan kadın için sonucun anlamı olmuyor. Çünkü ilişkinin ‘ön safhası’ kadına zevk veriyor.

L. Ülgen: Oyunda kadın, “Erkek için cinsellik kaynar suya hemen karıştırılıp içilen bir neskafe, kadın içinse kısık ateşte, ağır ağır pişirilen, az şekerli, bol köpüklü bir Türk kahvesidir” diyor. 

Aslında çok doğru. Haldır huldur bir şey yapacağınıza kıymetini bile bile, tadını ala ala yaşamak en güzeli. 

Zahmet çekerek, emek vererek yaklaşmak elbette çok güzel ama işte zaman el vermiyor. Neskafeyi yaptım, iç. (Kahkahalar)...

- Erkek ön sevişmeyi ön konuşma olarak algılıyor değil mi?

S. Avcı: “Ne gerek var uğraşmaya” diyor.

L. Ülgen: Kadın “Seni seviyorum” diyerek yatağa götürmeye başla, “Hadi galk gidelim deme” diyor. 

İlişkinin kopmaya geldiği noktada yine kadın tüm duyarlılığıyla “Herhalde kabahat bende ama bu ilişkiyi düzelteceğim” deyip adama son derece güzel bir sofra hazırlıyor. Mum ışıkları, çok güzel yemekler, çiçekler...

Ve herif eve geliyor, çiçeği de elinde ama “Ne o elektrikler mi kesik?” diyor. İşte buna ‘hödük’ demeyelim de ne diyelim. 

Ama kötü niyetinden değil, ruhu öyle. Yapımız böyle, değiştiremezsiniz.

- Erkek, ‘saf’ mı acaba?

L. Ülgen: Hiç değil, kadının önem verdiği noktayı görmüyor. Kadın her zaman “Neden bunu anlamadın?” diye soruyor. 

Öz el yaşantımdan yola çıkarak söylüyorum, “Söyle de bileyim” deyince, “Ne hissettiğimi nasıl anlamazsın?” diyor bu kez; anlamıyorum, benim algım farklı. 

Erkek belki kolaycılığa kaçıyor. Halbuki kadın derdini söyleyip “Bana çiçek al, böcek al” dese…

GÖRÜŞLERİMDEN TAVİZ VERMEM

- Sizin çok sinirli olduğunuzu duydum, bir kadına el kaldırdınız mı hiç?

Asla. Duvarlara vurmayı tercih etiğim için her tarafım kırıktır. 

Yıllar geçtikçe bu fevri davranışları çocuksu ve cahilce buluyorsunuz. 

Doğduğumuz andan itibaren bilinçli olsak herkes filozof gibi gezer.

- Konservatuarda öğrencileri isyana teşvik suçundan atılmışsınız. Yaş aldıkça isyan duygusu da törpüleniyor mu?

L. Ülgen: O anlamdaki isyanlarım asla bitmez. Çünkü o konuda son derece haklıyım. 

Sorumlusu olduğum öğrencilerin hakkını kimseye yedirmem, yedirmedim. Asla tavizim olamaz. 

Siyasi görüşlerimden taviz veremeyeceğim gibi.

- Siyaset demişken Sinop’ta HDK’lılara şiddeti nasıl değerlendirdiniz?

Bir grup insanın savunmasız insanları linç etmeye kalkması Türk insanına yakışır mı? Hani mertlik. Bunu Sinoplular’ın yaptığına inanmıyorum; kesinlikle provokasyon.

Haber Kaynağım :
SİBEL ATEŞ YENGİN haber röportajıdı.
Fotoğraf: Taylan UYGAR
http://www.aksam.com.tr/