Savaşın, binlerce insanın ölümüne, bir o kadar kadının da dul kalmasına yol açtığı Şii Müslümanlar’ın kutsal kenti Necef’te kadının yaşamı zor.
Savaşın yalnız bıraktığı kadınların sıkıntılarına tanık olmak için, aslında Necef’teki eski mezarlığı ziyaret etmek de yetiyor.
Çünkü orada binlerce binlerce kadının eşleri ve çocukların babalarının yattığını görüyorsunuz.
Dicle’nin kocası çapraz ateş altında öldü. Taksi sürücüsü olarak yaşamını kazanıyordu.
Adını Dicle nehrinden alan Iraklı kadın, 4 çocuğuna bakabilmek ve ayakta durabilmek için öncelikle önyargılara karşı savaşmak zorundaydı.
El Amel Derneği’nin de yardımıyla, evinin bir bölümünde küçük bir güzellik salonu açtı. Tabii ki büyük zorluklar yaşayarak.
Aslında evde peçe takmıyor. Ancak yılların çabasının boşa gitmemesi için bu kez kendisinin ve çocuklarının yüzünü kameradan saklıyor Baskılardan kaynaklanan korkularını şöyle dile getiriyor:
‘‘İşyerim hakkında konuştuğum basit bir şey bile sorun oluyor. Dükkan için malzeme almak istediğinizde, toptancılara gitmek durumundasınız. Orada sadece erkekler var.
Kadınlara ayrılmış bir bölüm yok. Erkeklerin yardımına başvurmanız gerekiyor ve bizim toplumumuzda bundan hoşlanılmıyor.’‘
Dicle aynı zamanda eşinin ailesinin karşı çıkışına da direnmek zorunda. Aile içi dengeleri de şöyle anlatıyor Dicle:
‘‘Kızlarımın okumaya devam etmesini istedim ancak eşimin ailesi okulu bırakmalarından yanaydı. Benden de işi bırakmamı istediler, bize bakacaklarını söylediler. Ancak bunu reddettim.’‘
Dicle reklam yaparak dikkat çekmeyi göze alamıyor. Ancak ünü kadınlar arasında yayılıyor. İşleri de iyi gidiyor. Şimdi faaliyetlerini geliştirmeyi amaçlıyor:
‘‘İleri doğru her adım atışımda, riskler alıyorum. Ancak bunu risk olarak görmüyorum. Bu bir duruş ve kararlılığım beni daha ileri taşıyor. Erkek ölünce, yerinde huzur içinde uyuyor.
Ancak kadın ondan sonra büyük bir yükün altına giriyor. Erkek kadını çocuklarıyla birlikte ardında bırakıyor.
Kadın ondan sonra aileye tek başına bakmak zorunda. Bu durumdaki tek kadın ben değilim.’‘
Irak’ta 40 yıl süren savaş ve mezhep çatışmaları, ardında bir milyonun üzerinde dul kadın bıraktı. Çok küçük bir azınlık dışında devletten herhangi bir maaş alamıyorlar. Raşide de bu şansa sahip değil.
O kocasını 4 yıl önce kaybetti. İki aşiret arasında bir parça toprak için yaşanan bir çatışmanın sonucunda eşi öldü. O ve 2 oğlu erkek kardeşleriyle birlikte yaşıyor.
Günlerce çalışarak yapıp 5 euro’ya sattığı çömlekler dışında bir kazancı yok. Yoksulluğunu anlatırken devletine de kırgın:
‘‘Herkes gibi benim de hiçbir şeyim yok. Bir gelirim yok. Normalde bu ülkede benim de belli haklarım olması gerekirdi ama, hiçbir hakkım yok. Hiçbir zaman da olmadı.’‘
Raşide hiçbir devlet yardımı alamıyor. O aşiret kurallarına göre yetiştirildi ve evlendirildi.
Kimliğini ya da dul olduğunu kanıtlayan bir belgeye de sahip değil.
Evlilik belgesi 2005’te ailesiyle birlikte Bağdat yakınındaki Mahmudiye kasabasından, mezhep kavgasından kaçarken kaybolmuş.
Bu nedenle de oğullarını bir gün okula yazdırabilme umudunu da yitirmiş:
‘‘Çocuklarımı okula almıyorlar çünkü kimlikleri yok. Umarım birgün onlar da diğerleri gibi okula gidebilir bir şeyler öğrenirler.
Burada böyle kalmalarından çok daha iyi olur. Onların ticaret öğrenmelerini istiyorum. Ancak okula gitmeden, okuyup yazamıyorlar.
Hayatla ilgili hiçbir şey bilmiyorlar. Bu durumda gelecekleri, hayatları ya da başka bir konuda, neye ilgi duyabilirler ki?
Onlar için en iyisini diliyorum, ama bunun bir gün gerçek olabileceğine inanmıyorum.’‘
Çocuklarının babalarının anısına olan sadakati yüzünden Raşide bir başka erkekle evlenmeyi reddediyor.
Ve bütün yaşamının yerle bir olmasından savaşı sorumlu tutuyor:
‘‘Savaş nefret edilecek bir şey. Savaş yüzünden evlerimizi, topraklarımızı terk etmek zorunda kaldık. Savaş yüzünden, bu hiç bitmeyen sorunlar yüzünden bir hiçe dönüştük.
Hükümet bizim bir yere yerleşmemizi, evlerimizi inşa etmemizi istemiyor.
Sürekli bizi tacize geliyorlar, bize buraya sahip olmadığımız söyleniyor.
Niye bütün bu sorunları yaşıyoruz, tabii ki savaş yüzünden.’‘
Raşide birkaç dinar daha fazla kazanabilmek için bazen de yakındaki bir tuğla fabrikasına çalışmaya gidiyor. Zira erkek kardeşlerine daha fazla yük olmak istemiyor.
Bütün umudu, daha az yorucu bir işe sahip olmak ve barış içinde yaşamak. Kendisi için en önemli konunun istikrar olduğunu söylüyor: ‘‘En önemlsi istikrara kavuşabilmek.
Biraz rahatlık ve ölene kadar bir hiç olarak kalmaktan kurtulmak isterdim. Kendi evimizde oturabilmeyi, giysiler alabilmeyi, herkes gibi dışarı gidebilmeyi isterdim. Hayatımı fabrikayla çömlekler arasında yaşamak istemezdim.’‘
Bu basit hayaller bile ona çocuklarıyla birlikte mücadele etme, ayakta kalma gücü veriyor.
‘‘Benim cesaretim, kaynağını cehaletimden alıyor. Ben her zaman belirsizlikler içinde yaşadım. Hep acı çektim. Hep acılar, dertler üstüme geldi. Bu nedenle de bugünkü Raşide oldum. Hayatımda hiç güzel bir şey olmadı.
Hep acı ve açlık çektim. Bütün yükler üstüme bindi ve bunlarla mücadele etmek zorunda kaldım.
Erkekler savaşıyor, kadınlar da sonuçlarına katlanmak zorunda kalıyor. Kadınlar onların ardında cehaletleriyle ve acılarıyla başbaşa kalıyor.’‘
Bu Nahide’nin ise, henüz kabul etmeye hazır olmadığı bir şey. Irak’ı konu alan Women and War’ın son bölümünde onu yakından tanıyabilirsiniz.
Haber Kaynağım :