Evliler ve Evlenecekler İçin Mutluluğun Reçetesi


SAĞLAM BİR AİLE YAPISININ ÜÇ ÖZELLİĞİ

Toplumun temel taşı olan aile kurumumun giderek yozlaştığını, zayıfladığını ve eski kutsiyetini yitirmeye başladığını, boşanma olaylarının arttığını hep söyleriz, yazarız, çizeriz.

Ancak çatırdayan aile kurumumuzun ayakta kalması için tedbirler alıyor muyuz, bu konuda bir devlet politikamız var mı? Bu sorulara olumlu cevap veremiyoruz.

Aile kurumunu sağlam kılan, uzun yıllar ayakta tutan, Anadolu tabiriyle karı-kocanın bir yastıkta kocamasını sağlayan temel dinamikler nelerdir? Sağlam ve sağlıklı ailelerin ortak özellikleri nelerdir? Bu hususta yapılmış somut bir araştırmadan bahsedeceğim.

Amerika’da yapılan bilimsel bir araştırmaya göre, sağlam ve sağlıklı ailelerin üç ortak özelliği vardır. Bu ailelerin birinci ortak özelliği, dindar olmalarıdır.

İkincisi, karı-kocanın karşılıklı birbirleriyle ilgilenmeleri ve birbirlerine zaman ayırmalarıdır. Üçüncü olarak ta, karı-kocanın birbirini övmesi ve takdir etmesidir.

Aile binasının temel harcı, sevgi, saygı ve güvendir. Karşılıklı sevginin, saygının ve güvenin olmadığı aile kurumu huzur bulamaz ve uzun ömürlü olamaz. Özellikle sevgi, aile binasının taşlarını birbirine bağlar, kaynaştırır, sağlamlaştırır ve ayakta kalmasını sağlar.

Sevgi bir ateştir. Ateş, ilgilenilirse ve beslenirse yanmaya devam eder. Ateşle ilgilenilmezse söner, kaybolur. Evet, sevgi, ilgiyle büyür, gelişir ve serpilir.

En büyük âşıklar, duygusal insanlar değil, sevdiğine zaman ayıranlar, sevgisini ilgiyle besleyenledir. Sevgi, özveri ister, sabır ister, ilgi ister.

Sağlıklı ve güçlü ailelerin üç ortak özelliğini biraz irdeleyelim:
Mutlu, sağlıklı ve uzun ömürlü aileler genellikle dindardırlar, Amerika’da düzenli olarak kiliseye giderler, inançlarına bağlıdırlar, ibadet ve ayinlerine önem verirler.

Dindarlık, sevgiyi ve merhameti gerektirir. Çünkü Din, Allah’ı ve kullarını sevmeyi, bütün canlılara merhamet etmeyi öğütler. Yine dindarlık, namuslu ve edepli olmayı gerektirir.

Çünkü dinde zina haramdır, nikah bağı önemlidir. Nikah akdinde karı-koca birbirlerine Allah için söz verirler. Allah’ın emirlerine riayet eden insanlar, nikah akdine de sadakat gösterirler ve aldatma yoluna gitmezler.

İnanan insan, başta aile kurumunun kutsallığına inanır, Allah’ın her an gördüğünü ve gözettiğini düşünür, kendisini kontrol etmesini bilir, asla heva ve hevesine uymaz, şeytana alet olmaz.
İkinci olarak karı-koca birbirlerine zaman ayırmalıdır.

Bir yastıkta kocayan mutlu çiftler, birbirinin derdiyle dertlenirler, hastalığıyla ilgilenirler, Sağlıklı ve mutlu ailelerde erkek, akşam bir an önce evine dönmek ister, karısı güler yüz ve tatlı dille karşılar, karşılıklı iltifatlar edilir, sohbetler yapılır, hal-hatır sorulur.

Akşamlar adeta iple çekilir, özlemle beklenir. İyi bir aile reisi için, stres atma ve dinlenme mekânları kahvehaneler değil, evlerdir. Yine sağlıklı bir ailede karı-koca gıyabında birbirini över, başarılarını ve yeteneklerini takdir eder.

Çünkü insanlar takdir edilmekten hoşlanırlar. Peygamberimiz, “Sevdiklerinize sevdiğinizi yüzüne söyleyin, bizzat sevdiğinizi ifade edin.” Buyurur. Sevgiler paylaşıldıkça çoğalır, acılar paylaşıldıkça azalır. Evlilik de bir paylaşımdır.

Uzun bir evlilikten sonra ölümün ayırdığı eşlerden geriye kalanın hasretle yaşadığını, öleni hep dualarla andığını görürüz. Günümüzde yıldırım aşkıyla evlenip ertesi gün kavgaya başlayan çiftlere şu tavsiyede bulunabiliriz: İnançlarınıza ve kutsal değerlere bağlı olun.

Nikâh akdine sadakat gösterin. Birbirlerinize zaman ayırın ve ilgi duyun. Birbirinizin sağlık sorunlarıyla ilgilenin. Asla sohbetsiz kalmayın, espriler ve iltifatlar edin.

Birbirinizi övün, takdir edin ve sevdiğinizi söyleyin. Sevgi ateşinin sönmemesi için beslemeye devam edin.

PEYGAMBERİMİZ’İN AİLE HAYATINDAN ÖRNEKLER

Kuran-ı Kerim’de de ifade edildiği gibi, Peygamberimiz(sav.), âlemlere rahmet olarak gönderilen ve en yüksek ahlâki vasıfları üzerinde toplayan en kâmil insandır. Her insan gibi O da yemiş, içmiş, uyumuş ve evlenmiştir.

Her türlü beşerî ihtiyaçlar, O’nun için de geçerlidir. Ancak insanlar içinde, O’nun diğer insanlardan farkı, taşlar içinde yakut gibidir. Cenabı Hak, O’nu özel yaratmış, seçmiş, eğitmiş ve “Hatemü’l Embiya” (Son Resul) olarak göndermiştir.

Ayet-i Kerime’de buyrulur: “Andolsun ki, sizden Allah’a ve Ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok zikredenler için, Allah’ın Rasulü’nde en güzel örnek vardır.”(Ahzap,21)

İşte O’nun bize bıraktığı güzel örneklerinden birisi de aile hayatıdır. Peygamberimiz’in evine “hane-i saadet” yani mutluluk evi denilmiştir. Çünkü O’nun aile hayatı, biz ümmeti için en güzel örnek, en ideal aile modelidir.

Nitekim bir hadis-i şerifte “Ey insanlar! Size, kendilerine sarıldığınızda asla dalâlete düşmeyeceğiniz iki şey(iki rehber) bıraktım. Bunlar; Allah’ın Kitabı Kur’an ve Ehl-i Beytim (ailem)” buyrulur.

Peygamberimiz’in “Ehl-i Beytim” dediği aile bireyleri; hanımları ve çocukları, bizim için yol gösterici birer yıldız, onların her sözü ve davranışı aile hayatımızda uyacağımız ve uygulayacağımız birer örnektir.

Efendimiz’in aile hayatında sadakat, güven, iffet, haya, sevgi, saygı, nezaket, sadelik, güzel geçim, güler yüz, tatlı dil, vefa, samimiyet, ibadet, zikir, adalet, tertip, düzen, temizlik gibi mefhumlar hakimdi. Bu mefhumları tek tek örneklerle açıklayalım:

Hiçbir Peygamberin hanımlarına nasip olmayan sadakat ve bağlılık, Peygamberimiz’in hanımlarında vardı. İlk önce onlar inanmışlar, Allah’n emirlerine ve Peygamberimiz’in sünnetine ilk önce onlar uymuşlardır.

Onlar biliyorlardı ki, Peygambere itaat, Allah’a itaattir. Bir örnek olarak, Ümmü Habibe validemizin henüz müşrik olan babası Ebu Süfyan, Peygamberimiz’in olmadığı bir saatte ziyarete gelip Peygamberimiz’in minderine oturmak isteyince kızı müdahale etmiş, “sen müşriksin, necissin” diyerek mindere oturtmamıştır.

Hz. Peygamber’in aynı anda dokuz hanımı olmuş, O dokuz hanımını adâlet üzere, sabırla idare etmesini bilmiştir. Ancak O şehevî ve nefsâni arzularından dolayı değil, çok daha ulvi gayeler için evlenmiştir. Çünkü ilk gençlik yılları olan yirmi üç yılını, tek hanımıyla, Hz. Hatice validemizle geçirmiştir.

Daha sonraki yıllarda, sünnetin tesbitinin ve kadınlara tebliğinin yapılması, İslamiyet’in kadınlarla ilgili inceliklerinin daha kolay anlatılması, birçok sahabenin kendisiyle akrabalık bağı kurmak istemesi gibi sebeplerle evlilikler yapmıştır.

İçlerinden bir tek Aişe validemizi kız olarak almıştır. Bu sevgili annemiz, uzun yıllar sahabelere ve özellikle sahabe hanımlarına müftülük yapmış, Peygamberimiz’in aile hayatıyla ilgili ve değişik konularda 2110 hadis rivayet etmiştir.

Peygamberimiz, dul olarak aldığı bazı hanımlarının eski kocalarından yetim çocuklarına babalık yapmış, kol-kanat germiştir. Bir kısım kabile reislerinin ve ileri gelenlerin kızlarını almak suretiyle, İslam’ın o kabileler de kabul görmesini ve daha çabuk yayılmasını sağlamıştır.

Evet, Peygamberimizin her fiili, her davranışı, her sözü derslerle ve hikmetlerle doludur. Bir ayet-i kerime’de “O havadan konuşmaz, O’nun her sözü ve fiili vahye dayanır.” buyrulur. (Necm Suresi,3-4)

Peygamberimiz’in hanımları arasında da, kadınlık gayretlerinden dolayı zaman zaman kıskançlıklar yaşanmıştır. Peygamberimiz bunları sabırla karşılamış, “Ümmetime kadınlardan daha büyük fitne bırakmadım” buyurmuştur...

Bir defasında Aişe validemizle aralarında çıkan bir tartışmadan dolayı Peygamberimiz, hakem olarak Aişe validemizin babası Hz. Ebu Bekir’i çağırmıştı.

Aişe validemiz, “Doğru söyleyeceksen önce sen konuş Yâ Rasulallah” deyince, “Allah’ın Rasülünden daha doğru kim vardır, Allah Rasülü yalan mı söyler?” diyerek.

Hz Ebu Bekir kızına kızmış, dövmek istemiş, Peygamberimiz ise müsaade etmemişti. Hazreti Peygamber, hiçbir hanımına elini kaldırmamış, ağır sözde bulunmamış, tatlı hitaplarla gönüllerini almıştır.

Mesela, Aişe’ye çok zaman Hümeyra (Pembecik) diye hitap ederdi. “Sizin hayırlınız kadınlarına hayırlı olandır” buyurmuştur. Özellikle hanımı Aişe’ye mescidde yapılan bir gösteriyi kendi omuzundan izlettirmiş, onunla koşu yarışları yapmıştır.

Hanımların bindiği develeri hızla süren bir sahabeye, “Develeri yavaş sür, kıristalleri kırarsın” buyurarak hanımları kristallere, cam eşyalara benzetmiştir.

İkindi namazının ardından bütün hanımlarını tek tek ziyaret eder, hal-hatır sorar, ihtiyaçlarını öğrenirdi. Hafsa validemizin evinde bal şerbeti içmek için birkaç dakika fazla kalması, Aişe ve diğer hanımlarının dikkatini çekmiş, kıskanmışlardı. Bu kıskançlık büyümüş, bir ay hanımlarına küsmesine sebep olmuştur.

Yine Aişe validemizi evinde ziyaret ederken, başka bir hanımı Safiye validemiz, hizmetçisiyle bir tabak içerisinde hurma göndermiş, ev sahibi Aişe(ra.), tabak getiren çocuğun eline vurmuş, tabak kırılmış, hurma yere saçılmıştı.

Peygamberimiz, dökülenleri oturup toplamış, hizmetçi çocuğa da, “Kusura bakma, annen kıskandı” buyurmuştur. Kırılan tabağın yerine de Aişe’ye bir tabak göndertmiştir.

Evet, Peygamberimiz, kadınların zaaflarını biliyordu. “Kadınlar eğe kemiğinden yaratıldı. Onları doğrultmaya kalkarsanız kırarsınız. Kendi haline de bırakırsanız daha çok eğilir, onları o haliyle idare edin. Onların en eğri kısmı da yukarı kısmı yani dilidir.” buyurdu.

Peygamberimiz, hanımlarınn ev işlerine, koyun sağmalarına yardım ederdi. Damadı Hazreti Ali ile kızı Fatıma arasında iş taksimi yapmış, kızına evin iç işlerini, Ali’ye de dışarıdan kazanıp getirmeyi vermiştir.

Yetimleri ve evde hizmet eden cariyeleri evlendirmiş; Aişe validemiz, bizzat birçok yetim kızın çeyizini hazırlamıştır. Bunlardan biri de Berire isimli bir cariyedir.

Peygamberimiz, kadınların haklarına, aralarında adaletli olmaya son derece özen gösterirdi, bunca işine rağmen onları asla ihmal etmezdi. Hazreti Ali’nin ifadesine göre, O gününü üçe taksim eder, üçte birinde ümmetin işleriyle uğraşır, üçte birinde ibadet eder, üçte bir vaktini de hanımlarına ayırırdı.

Her gece birinin evinde misafir olur, genellikle misafir olduğu hanımın odasına diğer hanımlarını da çağırır, gece olunca herkes evine giderdi. Peygamberimizin hanımları özel olarak seçilmiş, son derece iffet ve haya sahibi kadınlardı. Onlar, “ümmehâtü’l mü’minin” yani mü’minlerin anneleriydi.

Öyle olduğu halde “Ezvac-ı Tahirat” (Efendimizin pak hanımları), tesettür ayeti geldikten sonra yabancı erkeklerle hep perde arkasından konuşurlar, haremlik- selamlığa dikkat ederlerdi.

Bir defasında gözleri a’ma olan Abdullah ibni Ümmü Mektum ziyarete gelmiş, Peygamberimiz, hanımlarına perde arkasına geçmelerini emretmişti. Hanımları, “O’nun gözleri görmez ey Allah’ın Rasüiü!” deyince Hazreti Peygamber, “O’nun gözleri görmezse sizin de mi görmez” buyurmuştur. Yol kenarlarında, kapı önlerinde oturup gelip geçeni izleyen hanımların kulakları çınlasın!

Peygamberimiz(as.), hanımlarına karşı son derece vefalıydı. Özellikle yirmi beş sene beraber kaldığı ve altı çocuğunun annesi olan Hadice validemizi, vefatından sonra sık sık anar, “Ah Hadice!” derdi.

Hatice’den olan baldızının sesini onun sesine benzetir, baldızına özel olarak ilgi gösterir, iltifat ederdi. “Allah sana daha güzel ve daha genç hanımlar verdi, hâlâ Hadice’yi anıyorsun” diyen Aişe validemize, “Hadice başkaydı, O’ndan iyisi olmadı.

Etrafımda kimse yokken beni malıyla O destekledi. Bana eziyet ettiler, O beni teselli etti. Bana O çocuk verdi, çocuklarımın annesi oldu” buyururdu. Peygamberimiz’in evinde hep namaz kılınır, Kur’an okunur, zikirle meşgul olunurdu.

Hanımlarının hepsi ibadete düşkün kadınlardı, sıksık oruç tutarlardı. Çok zaman kendisi geceleri hanımlarından müsaade alarak kalkar, ayakları şişinceye kadar kıyamda durur, saatlerce secdede kalır, gözyaşları secde yerini ıslatırdı.

“Bu kadar kendinize niçin eziyet ediyorsunuz Ya Rasulallah?” diyen Bilal’e, “Allah’a şükreden bir kul olmayayım mı Ya Bilal!” derdi. Sabah namazlarına giderken kızı Fatıma’nın evine uğrar, namaza kaldırırdı.

“Sizden birisi mescidde namazını kıldıktan sonra evine de bir nasip bıraksın” buyurarak evde nafile namaz kılmanın önemini vurguladı. Başka bir hadiste de, “Allah’ın zikredildiği ev ile Allah’ın zikredilmediği ev, ölü ile diri gibidir.” buyurdu.

Peygamberimiz’in sofrasında çok zaman katık bulunmaz, günlerce iki siyah yiyecek olan hurma ve su ile idare ederlerdi. Aişe validemiz, “Bizim evlerimizde aylarca duman tütmezdi, pişmiş yemek görmezdik, iki siyah yiyeceğimiz olurdu” demiştir.

Peygamberimizin hanımlarının hepsi cömert, hepsinin eli ve sofrası açıktı. El emeğiyle, deri tabaklayarak kazandıklarını fakirlere dağıtırlar, yetimleri evlendirirler, isteyeni boş çevirmezlerdi.

Aişe(ra.)den rivayet edilmiştir: Bir kerresinde bazı kadınları Resul-ü Ekrem’e,
“Hangimiz (evvel ölüp) en çabuk sana kavuşacaktır?” diye sormuşlardı. O da cevaben:
“Eli uzun olanınız” buyurmuştu.

Bu defa Peygamberin hanımları bir kamış endaze alıp kollarını ölçmeye başlamışlardı. İçlerinden en uzun kollu kadın Sevde binti Zem’a idi. Aişe validemiz şöyle diyor: “Resul-ü Ekrem’in vefatından sonra öğrendik ki, kolu uzun olan kadın, sadakası bol, eli açık kadın demekmiş.

(Tecrit,c.5,no:701)

Devam Edecek ......


Haber Kaynağım :
Bu makale Merhaba Haber gazetesi köşe yazarı Recep Öğütçü tarafından yazılmıştır.
http://www.merhabahaber.com/