Ellinde tuttuğu kahve fincanının etrafında gezdirdi parmaklarını uzaklara doğru baktı derin bir iç çekti..
”Oooo uzattın ama, karşıki dağlarla sorunun var galiba hadi anlat” dedim…
Uzun süredir tanışıyorduk bilirdim sıkıntıları olduğunu, ama hiç sormadım biliyordum bir gün gelecek ve anlatacaktı bana içinde kopan kasırgaları…
Anlattı da; Tanışarak evlenmişler ailesi ilk etapta karşı çıkmış evlenmesine ancak vazgeçmeyince tamam demiş onlar da çaresizce. Ama hiç mutlu olamamış. Muazzam bir kültür farkı varmış aileler arasında.
Zaman içinde eşinde de aile tabanından aldığı o kültürün yansımalarını gördükçe, üzülmüş haliyle. O arada ilk oğlan doğmuş..Değişir demiş kıskançlıkları, sudan bahanelerle ona el kaldırması.. Heyhat nerede ?
İşsizlik, parasızlık. Kendi ailesi dışında adamın ailesinden de destek görmemişler. Ardından çalışmaya başlamış ikisi de. Çocuklara annesi ile babası bakmış.
İlk maaşını aldığında bir elde toplanmalı ailenin parası dediğinde, hiç art niyet düşünmeden saymış alın terini eşinin avucunun ortasına. Kartını da teslim etmiş ardı sıra…
İlk başlarda kılı kılına yetirmişler. Çocuğun masrafları, kira, yol parası, bir iki ufak tefek eşyada almışlar.
Ancak eşi para yetmediğinden sürekli şikâyet ederken bir araba ile gelmiş o gün eve; almış kolunda kalan son bileziği, bir de evdeki televizyonu....
Satmışlar para eder ellerinde ki tek eşyayı da ödemişler güç bela aldıkları hurdanın borcunu.
Tek karları olmuş önünde çekindikleri resim. Eşi; onu babasına göndermiş “Bak bana destek olmadın ama benim arabam bile var dercesine”…
Çalışmaya devam etmişler koşturarak oradan oraya, özel bir şirkette pazarlamacı olmuş eşi, kendisi de bir sağlık kurumunda devlet memuru olmuş.
Oh demiş kendince bitti yokluklar, işimiz var, en azından birimiz de devlet güvencesinde. Aradan geçen zaman sorunları hiç azaltmamış aslında...
Bir taraftan kendi kendilerine yetmeye çalışırken bir taraftan da eşinin önlenemeyen araba hırsı…
Güldü...
”Galiba otuzu geçti bizim araba sayımız.” Hep zarar ediyoruz artık iki çocuğumuz var daha dikkat etmeliyiz diye başladığı her cümleye; “Bindiğimiz kar sen anlamazsın “diyerek adam koymuş nokta. Arabaya binmediğini de fark etmiş bizim kız hayli zaman sonra…
Hafta sonları adam kahvehanede yeni dostlar edinmiş. Biraz da statüsü iş yerinde büyüyünce, adamın zevkleri de çeşitlilik kazanmış...
Kadınlar ve gece hayatı da yaşamlarının içine girmiş. Bu arada adam geldiği noktadan yüz seksen derece ters istikamete sapıp eşine olan ilgisini kaybedip bir kadına da âşık olmuş…
”Şaka yapıyorum sanma on sekizlikler gibi âşık oldu.”dedi gülerek ve Ona sadece, bana çocuklarımla yaşamam için evimi bırak ve git dedim senden başka hiç bir şey istemiyorum çocuklarıma da bakarım dedim...
Kadınla gidip tanıştım ona da yalan söylemiş bekârım, tek çocuğum var demiş...
Kadına dönüp; "sen de mağdursun bende, sen bilirsin ister devam et yoluna ister ayrıl ama benle işi bitti gerisi size kalmış" diyerek, eşinin metresinin yanından ayrılmış…
Boşanma davaları gel - gitler ben ettim sen eylemeler, yalvarmalar yakarmalar, göçler barışlar en önemlisi çocuklar…
Derken metresi ile ikinci bir tur adamın aşk yaşamasına rağmen bir türlü ayrılamamışlar.
Zaman geçtikçe; boşanamadık bari hayat benim hayatım yaşam kalitemi kendi adıma yükseltmek için çaba sarf edeyim kararına varmış kadın. El atmış enkazdan kürek, kürek kül atmış, bir bakmış karşısındaki tükenmiş bir adam…
Ne yapsa adamda çaba yok.. Evin içerisinde bir köşe edinmiş ki adam kendine, bütünleşmiş orayla bir nevi aksesuar...
Bu arada ergenliğe geçişte yanında olmadığı oğlu içinde biriktirdiği kinle asi olmuş babaya; evleneceğim diye tutturmuş bulduğu bir kızla...
Çaresiz kalkmış düğün dernek kurmuş, eş dostla el ele verip evlendirmiş yürek goncasını çok da mutlularmış. Küsmüş ya baba ne elini oynatmış, ne de bir lirası geçmiş evladına yuva kurulanda...
Küçülmüş biraz daha adam,bir kez daha O’nun ve evlatlarının nazarında...
Eve vaktinde gelip vaktinde gider olmuş seviyorum demek dilinde kelam olmuş. Ama yüreği hiç söylememiş, gözleri hiç anlatmamış, diline şahitlik etmemiş tavrı edası…
İnanamadım bir daha diyor gözlerimin içine yaşlı gözlerle bakarak ; “ya güvensizliğim sebep, ya onun dönüşündeki samimiyetsizliği, tükenmişliği, hep eksik hep yarım kalması…
İnandırtmadı bir daha beni ona...
Hep yabancı kaldı bana...
Ama onun hala bana dair beklentileri vardı. Evdeydi ya; tüm meseleler bitmişti. Sorun sadece dışarıda olmasıydı ona göre geldi mesele bitmişti.
Varlığı nimetti öyle de komikti işte. Maaşımı sürekli ediyordu ima, artık aileyiz para belli bir yerde dursa ya...
Korkuları vardı. İşten atılır, çıkarsam özel sektörü anlayamazsın bilemezsin sen diyerek bahaneler üretip eve dair harcamalarını da asgaride tutuyordu...
Yeni bir şey talep edilmesi ödünü patlatıyordu…
Hala evladına düşmandı, eşine ise sözde düşkün,fiiliyatta yok bir koca…
Anlatmıştı arkadaşım evladı ile arasındaki sorunun asıl kendisi olduğu sebebini ; “Eeee be adam anla çocuğun halini, Nuh deyip, peygamber diyemedi adam içindeki kinle kendini yargılamadan hep uzak kaldı”…
Ve anlattı...
Vazgeçtim konuşmaktan, vazgeçtim anlatmaktan, vazgeçtim göstermekten..
Evlatlarım dedim...
Sadece evlatlarım…
Hiçlik dokunmuştu artık sayın müdürümüze…
Bu arada laf aramızda adam üst düzey bir müdürdü ver yansın ettiği özelde. Susuyordu evdeki herkes izliyordu; bu kendine yabancılaşmış adamı.
O gün eve gittiğinde arkadaşım gün içinden birkaç parça ayrıntıyı eklemiş öylesine laf olsun diye…
Adam terslenmiş “dul kadın gibi oldun; ne bu entel dantel havan?
Kocan kim, nerede tavrın hoş değil biline ” dediğinde çok şaşırmış arkadaşım. İlk etapta birkaç saniye susmuş sonra haykırmış; “ ne dul, ne entel dantelim; ben bildiğin erkeğim.
Erkekleştim sayende bu evde olmayan erkeğin yükünü yüklenmekten kadın olarak bilinmemekten kollanmamaktan…
Sonra susmuş. Susmuş her zaman ki gibi...
Acı bir tebessüm yayıldı yüzüne ağlamak gülmek arası bana döndü “Dediği lafı düşünebiliyor musun bana dul kadın diyor, benim hiç kocam olmadı ki, ben hem çocuklarımın anası hem de babası oldum birden fark ettim ki; ben kadından ziyade erkek olmuşum.
Ne kadın olarak bir hevesim, ne hayata bakışımda bir estetik duygusu kalmış; ve ben bildiğin erkekleşmişim..İşte bunu fark etmek beni üzdü.Ben bu değildim istediğim hayalim bu değildi...
Hilkatim bu değildi...
Hilkatimin dışında bir hayata zorlanmak...
Hadi geç zorlanmayı ve hatta bu noktada yargılanmak…
İşte bu beni çileden çıkarıyor…
Bağırmak istedim; haykırmak, kusmak içimde "ki" tüm biriktirdiklerimi...
Değmez nasıl olsa anlamaya ilişkin organları çoktan körelmişti ki. Sabah oldu sana geldim…
Anlatayım yaz dedim; “ Yaz ki kocalar erkekleştirdikleri kadınlarından, kadın olmasını, onlara tabii olmasını beklemesinler...
Yaz ki Allahın emaneti diye aldıkları eşlerine Allahın hediyesi olan çocuklarına dünyayı zindan etmesinler “...
Gün gelip kendi taşıdıkları odunla da yanarken de feryat, figan etmesinler…
Gülümsedi kocaman bir aydınlık yerleşti simasına hadi çocukları da alıp sinemaya gidelim derken koş hadi hazırlan diye bana bağırıyordu…
Sen dağsın başı dumanlım…
Eteklerinde ne çiçekler bitecek daha ne depremlere göğüs gerdin, daha gerecek azamettesin, güçtesin…
Sıkma canını eteğin dibinde büyüyememiş bir güdük ağaç; ya kuruyacak, ya bu saatten sonra onun da boynu vurulacak var mı ötesi…
Haber Kaynağım :
Bu yazı Malatya Güncel Gazetesi köşe yazarı Perihan Kılıç' ın makalesidir.
ikrar44@gmail.com
http://www.malatyaguncel.com/