Elli yaşında bakire kadın olur mu?


En namuslu, en faziletli kadın, eline erkek eli değmeyen kadındır, öyle mi? Hadi yalan deyin! Kahrolası düzeniniz bu değil mi?

Hiç evlenmeden yaşlanıp ölürse cennete gider belki de ha ne dersiniz. Hani kendi ister de olamaz bir türlü. Denk gelmez. Ki nasıl gelsin, kimi görüyor ki. Kasabada sütçüyle, köyde öküzle mi evlenecek.

Ya da 20’sinde dul kaldı. Toplumumuzun anlayışına göre artık bu tazenin ölen kocasına sadık kalarak, elin günün içinde alnına leke sürmeden çocuklarını büyütmesi gerekir.

20’sinde dul kalan kadını 60’ına kadar dul bırakan, belki de dul yaşatıp öldüren aşağılık düzeni Allah kanunu
bile olsa reddediyorum.

“Biz ona dul kal demiyoruz ki; kendi öyle istiyor…” Pşııkkk, sakalını sevsinler!

Türkiye’de kadınların evlenememe nedenleri çok fazla. Dul kalma nedenleri daha da fazla.

Türkiye’de evlenemeyen ya da dul kalan kadınların hayatları boyunca namuslu ve faziletli yaşama dışında alternatifleri yok.

Namuslu ve faziletli yaşamak insana ne verir. Aşk mı? Cinsellik mi? Elli yaşında bakire diyorum, aptal mısın?

Eline erkek eli değmeden yaşlanmış, ne cinselliği! Kuru bir onur. “Rahmetli ahlaklı ve namuslu bir hatun zadeydi, mekânı cennet olsun…”

İnsanları yalancı cennetlerle kandırıp yeryüzünde süründürmeyin. Hem cennette huri var, Nuri yok ki… Garibim gitse bile orada da rahibe!

Kerim Korkut açıklıyor: Mutluluğu kendi dışında engellenen kadınlarımızın başka erkeklerle birliktelikleri zina sayılmaz.

20 yaşında dul kalan kadın çocuklarım var diye (ki bazen çocukları olmasa da aynı) evlenmiyor, evlenemiyor. Madem sadakat, ahlak, namus, fazilet…

Erkek de evlenmesin. O da ölen karısına sadakat gösterip müzmin bekâr yaşlanıp ölsün.

Bir kadın namuslu olarak yaşadığı zaman ödülü ne olacak? Cennete mi gidecek?

Bunlar boş şeyler. Aslolan erkek ve dişi, hayatı birlikte geçirecekler. Tek başına erkek ve tek başına dişi yaşayışı diye bir durum olamaz.

Erkek yalnız kalmıyor; karısı olmazsa başkası; ama özellikle ülkemizde bu konuda kadınların mağdur edildiğini görüyoruz.

Bazen bekâr ama çoğunlukla dul kalan kadının evlenmesini ya cehalet ve din / töre üfürmelerinin etkisiyle kadın kendisi istemiyor.

Ya kadın istese bile din / töre ve toplumsal düzen müsaade etmiyor. Ya da şartlar
izin vermiyor.

Bu durumdaki kadınların bir kısmı gizli kapaklı ilişkilere giriyor ama büyük bir kısmı(hele de bakireyse) büyük acılar çekerek, bütün arzu ve isteklerini içine gömüp Rahibe Terasa oluyorlar. Yani bir anlamda biz bu kadınların mutluluklarını çalıyoruz.

Bir kadın eline erkek eli değmeden yaşayıp ölüyor ve cennete gidiyorsa ben o cennete inanmıyorum. Bu bence ortada imkânsız bir mecburiyet yoksa aşağılık bir durum. Öyle namus, fazilet gibi şeylerle de ilgisi yok.

Namus senin için önemliyse evleneceksin. Değilse ne istiyorsan onu yap. Olmaz diyenleri bana yolla, bir kafada indiririm; şerefsizlere bak!

Kadınları bu durumdan hiç kimse kurtaramaz; çünkü cehalet ve gerici zihniyetlerin pençeleri hala çok kuvvetli. Bu yazıyı okuyan 100 kişiden 80’i bana küfredecektir!

Ayrıca cehalet ve geri düşünceler diyoruz ama okumuşların içinde de Rahibe Teresa’ların sayısı az değil.

Mağdurların durumlarını kabul etmiş görünmeleri (Kabul etmesin de naspınlar) egemen güçlerin insanların bu düzenden memnun olduğunu sanmalarına neden oluyor.

Bir iki kadın protestosu ise bazılarının belden aşağı özgürlük araması şeklinde yorumlanıyor.

Ayşe ablanın fakirliğini konuşuyoruz; ama aşk ve cinsel konulardaki mağduriyeti kimsenin umurunda değil.

Haber Kaynağım :
http://blog.milliyet.com.tr/