Adını Türk sinema tarihine altın harflerle yazdırmış Hülya Koçyiğit meslekte 50’nci yılını kutluyor. Bir de bugün Anneler Günü, biliyorsunuz. Onunla konuşacak çok şey var yani
Balkan göçmeni Sedat Bey ile Melek Hanım’ın ilk çocuğuydu Hülya... “Meleğim” dediği annesi onu çocuk tiyatrosunun oyuncu seçmelerine soktu. Hikâye böyle başladı. Sonra geçenlerde bana bir telefon geldi.
“Hülya Koçyiğit, meslekteki 50’nci yılı dolayısıyla ödül alacak. Bunun için Gaziantep’e gidiyoruz, gelir misin” diyordu karşıdaki ses. Bir sonraki sahnede Nazenin çantasını hazırlıyordu.
Ben onu altın orantılı yüzüyle sinemanın en güzel ve başarılı oyuncularından biri olarak bilirdim ama mütevazı kişiliği ve eğlenceli yanıyla da tanıştım.
Şu dünyada kaç kişi yeni dünya kebabı yerken Hülya Hanım’dan aşk tavsiyesi almıştır ki!
Bir meslekte 50 yıl, nasıl bir şey?
Hani Amerikalılar “Vaaovv” der ya, onun gibi bir şey. Bir nefeste geçti. Hayatımı hep filmlerle yaşadım, filmler gibi bir hayatım oldu. İyi ki sinemayı seçmişim, iyi ki bu filmleri yapmışım.
Dönüp baktığınızda en kilit cümle neydi hayatınızda?
Kendime güvenimin tepe noktada olduğu yıllardı, popülerdim. Lütfi Akad bir gün “Sen bu insanların bacısısın, bu ne demek bir düşün, adımlarını ona göre at” dedi. Bu sözler çok önemliydi.
50 yıl kimler kimler geldi geçti. Kimin kaybı sizi çok etkiledi?
Lütfi Akad, Atıf Yılmaz, Orhan Aksoy, Hulusi Kentmen, Erol Taş, Kadir Savun, Yılmaz Güney, Ayhan Işık, Ekrem Bora’yı yeni kaybettik...
Yıllar geçtikçe sizde ne değişti?
Bir şeyler hemen olsun isterdim, olmazsa üzülürdüm. Şimdi daha kaderciyim. Değiştiremeyeceğim şeyleri oluruna bırakıyorum.
‘SABAH KALKTIM Kİ DUDAKLARIM UÇUKLAMIŞ’
Ağzınızdan düşürmediğiniz bir söz...
Her şeyin hayırlısı...
1963 yılına dönelim mi?
Susuz Yaz ve Şaşkın Baba’ya... O sıralar Metin Erksan Yılanların Öcü’nü çekmiş yeni yüzler arıyordu. Kaprisli ünlülerden usanmıştı ve iki ay Anadolu’da film çekmek özverili bir işti.
Annemin ısrarlarına dayanamadı ve benimle görüşmeyi kabul etti. Susuz Yaz’daki Bahar Gelin ben olacaktım.
Şaşkın Baba Susuz Yaz’dan sonra yaptığım ikinci filmimdi. Karşımda koskocaman bir aktör, Türk sinemasının kralı Ayhan Işık duruyordu.
Bir de Vahi Öz... O kadar çok güldürüyordu ki! sahneleri ikide bir bozmak zorunda kalıyorduk.
Benim en sevdiğim filmlerinizden biri Kurbağalar. Şerif Gören’in yönettiği 1985 yapımı filmin çekimlerine gidelim.
Gerçek bir hikâyeydi, karakteri canlandırmak istiyordum. Ancak kurbağalarla yüz yüze gelince cayabilirdim çünkü acayip bir ses çıkarıyorlardı, bir de leş gibi kokuyorlar. Ay nereden aklına geldi?
Hep aklımdaydı, çocukluk kâbusum.
Sülükler de vardı. Dul bir kadın, zor bir hayat, kurbağa yakalayıp para kazanmaya çalışıyor. Sete kilolarca kurbağa geldi. Onları düşünmekten bir sabah kalktım ki dudaklarım uçuklamış.
Şerif Gören, “Yakın çalışamıyorum” diye bağırıyor, kurbağalar hopluyor. Gece sahneleri çok zordu ama güzel hikâyeydi.
En derin iz bırakan film?
Topuğum saçağa takıldı camdan çıktım, at tepti, ayağımda barut patladı. Ama en kötüsü Rabia Hatun’un çekimlerinde oldu.
Zindan sahnesinde kapalı alanda daha güçlü ultraviyole ışık veren malzeme kullanılmış ama aletin ışık etkisini azaltan camı kırılmış. Hüseyin Peyda kaybetti gözünü. Ama hiç belli etmedi, oyunculuğu biter diye.
‘En son bu sabah sulandım!’
Sizi ne zaman görsem aynısınız, hep çok güzel. Bir de hep sevgiden beslendiğinizi söylersiniz. Eşiniz düzenli olarak “Seni seviyorum” der mi? Öyle uyandırır mı?
Evet bu günümüz evliliklerinde pek sık göremediğimiz bir şey ama benim şansım eşimin hem beni seviyor olması; hem de bunu çok sık dile getirmesi.
Herkese en kötüsü bizimkisi gibi bir evlilik diliyorum. Sanatçılar çok hassas, küçücük şeyden hasar alıp solabilir. Çiçek sular gibi zaman zaman sulanmamız gerekiyor.
En son ne zaman sulandınız Hülya Hanım?
Bu sabah...
Ölümsüz aşk var mıdır?
Bunu öldürmemek için emek veren insan yaratır. En kötü şeyse bir tarafın bu sorumluluğu yüklenmesidir. Onun adı aşk değil fedakârlıktır.
Hiç “yeter artık” dediğiniz oldu mu?
Tabii ki, yanlış anlaşıldım, kırıldım. İçimde tutmadım ama üzerinden düşünecek kadar zaman geçmesini de bekledim. Selim de aynısını yaptı. Şimdiki gençlikte sabır yok. Evliliğin “Biz” demek olduğunu öğrenemediler.
Siz Beşiktaşlısınız, Selim Bey zaten Fenerbahçe’nin efsane futbolcularından. Bunu nasıl mutlu sona bağlıyorsunuz?
Arada bir didişiyoruz ama Selim’in mutlak egemenliğiyle sonuçlanıyor. Benimle alay edip eğlenmeye başlıyor. Eğleşiyoruz diyelim.
‘Katmerli anneyim’
Siz hem annesiniz hem anneanne. Her röportajda mutlaka annenizden bahsedersiniz, sert yapısından da! Tarih tekerrür eder derler, annem bende tezahür etmedi ama kızımda etti.
O da benim annem gibi biraz çocuklarını kontrol eden bir anne oldu. Ben çocuğumu kendi sorumluluklarını alabilsin diye yetiştirdim. Bu vesileyle bütün annelere saygılarımı sunuyorum.
Kim en iyi anne? Anneniz mi, anneanneniz mi, siz mi, kızınız mı?
Annem... Kadın olarak, insan olarak hep destekledi beni. Bendeki sanatçı ruhunu annem keşfetti. Ama ben Gülşah’ın oyuncu olması için bir çaba sarf etmedim. O da “Ben ünlü olmak istemiyorum” dedi.
Her sene birçok ünlünün çocuğu oluyor ama anne denince hâlâ akla, anneanne olmanıza rağmen siz geliyorsunuz. Benimki katmerli olduğu için geliyordur...
Haber Kaynağım :
Gazeteci ve yazar NAZENİN TOKUŞOĞLU haber yazısıdır.
GAZETE HABERTURK- HT PAZAR İLAVESİ
http://magazin.haberturk.com/