New Directors / New Films festivalinin bu bölümünde daha önce
bahsettiğim gibi hemen dikkati çeken ve akılda kalabilecek birkaç film
var.
Bunlarnan biri; aktörlükten yönetmenliğe geçen Avusturyalı Karl Markovics’in filmi “Breathing (Atmen)”.
Karl
Markovics yönetmen ve yazar olarak ilk filmi “Breading” i yapmadan önce
aktör olarak meşhurdu ve “En iyi yabancı film” dalında Oscar alan film
“The Counterfeiters” da oynamıştı.
Kino Lorber
Thomas Schubert, Karl Markovics’infilmi “Breathing” de.
Kino Lorber
Thomas Schubert, Karl Markovics’infilmi “Breathing” de.
“Breathing”, yetimhanede büyüyen ve 14 yaşında iken filmin sonunda
açıklanan nedenle çocuk tutuk evinde cezasını çeken 19 yaşındaki Roman
Kogler (Thomas Schubert)’in hikayesi.
Zaten cezasının yarısına gelmiş
Roman’ın şartlı olarak serbest bırakılma olasılığı dışarda, gerçek
hayatta deneme işindeki başarısına bağlıdır. Roman birkaç iş dener,
ama toplumla ilişki kurmakta güçlük çeker. Nihayet morgda bulduğu işle
kendini rahat hisseder.
Birgün morgda ölü bir kadınla soyadının aynı olduğunu farkeder.
Kadınla akrabalığı olmadığını öğrenir, ama bu olay Roman’da ilk kez
annesini bulma, geçmişini öğrenme ihtiyacını doğurur.
Annesini aramaya
başlar…. “Breating” izleyiciyi içine alan , Roman’ın hislerini ,
dünyasını dile getiren çok iyi işlenmiş bir karakter çalışması.
Seride aktörlükten gelen ve kameranın öbür tarafına geçen diğer yönetmen Faslı Roschdy Zem’in filmi “Omar Killed Me (Omar
m’a tuer)” İnsan Haklarını işleyen ve gerçek olaya dayanan bir film.
Herçek hayatta, 24 Haziran, 1991’de Cannes’a yakın luks villasında
yalnız yaşayan 65 yaşındaki zengin dul kadın ölü bulunur, ve kendi kanı
ile yazılmış “Omar m’a tuer” yazısı görülür.
Kadının yanında bahçıvan
olarak yarım gün alışan ve okuma yazma bilmeyen Faslı 28 yaşındaki Omar
Raddad, hemen göz altına alınır. Bütün inkarlarına rağmen 1994’de Omar
suçlu bulunarak 18 yıla mahkum edilir.
1994’ de bir gazereci Omar’ın
suçsuz olduğuna inanarak olayı araştırmaya karar verir…. “Omar Killed Me” festivaldeki güçlü filmlerden biri. Seride karakter çalışmasını konu alan birkaç film daha var.
Bunlardan en önemlisi “Oslo, August 31st”. Film, uyuşturucu rehabilitasyon merkezinde tadavisini hemen hemen tamamlayan 34 yaşındaki eski uyuşturucu bağımlısı ve alkolik Anders
(Anders Danielsen Lie)’in hikayesidir.
Bu tedavi o’na ne kadar yardım
etti, Anders dışardaki hayata, eski arkadaşlarını görmeye hazır mı?...
Program gereğince, Anders şehre inip iş görüşmesi yapacak ve gene
merkeze geri dönecektir. Sehre iner, ama şehirdeki kısa yaşamı
umduğundan farklı olur.
İş görüşmesi başarılı geçmez, kız kardeşi ile
buluşmak ister, ama buluşamaz, ziyaret ettiği bir arkadaşı o akşam için
bir parti adresi verir ve orada buluşmayı önerir, ama güvendiği
arkadaşı gelmez.
Yalnız Anders, partide kendini birden eski hayatında
bulur, önce bir içki ile başlar ve…..
Joachim Trier’in filmi “Oslo, August 31st”
ün konusu sinema dünyasına yeni bir konu değil. Pierre Drieu La
Rochelle’in romanı “ Le Feu Follet” den kaynaklanan film, daha önce
Louis Malle’ın filmi “ The Fire Within”e de konu olmuştu.
Joachim Trier, Türk’lere yabancı değil. Kendini sinema dünyasına
kabul ettiren ilk filmi “Reprise “ 26. Uluslararası İstanbul Film
Festivali (2007)’ nde “Uluslararası Yarışma” dalında “Altın Lale Büyük
Ödülü” nü almıştı.
Diğer karakter çalışması, Mads Matthiesen’in filmi “Teddy Bear”. Vücudunu,
kaslarını geliştirerek bu alanda bir çok ödül kazanan 38 yaşındaki
iriyarı Dennis (Kim Kold), ufak tefek , fakat gayet otoriter annesi ile
yaşamaktadır.
Film Society of Lincoln Center
Film Society of Lincoln Center
“Teddy Bear” den bir sahne Dennis, gerçek bir aşk, bir hayat arkadaşının özlemi içindedir. Amcası, Tayland’da tanıştığı biriyla evlenince Dennis’de şansını orada denemeğe karar verir.
Tayland’da tanıştırıldığı kadınlar Dennis’e
umduğu, istediği ilişkiyi veremezler. Ummadığı bir zamanda birisiyle
tanışır ve aradığı kadını bulur. Tek sorunu; O’nu annesine nasıl
tanıştıracaktır…..
O kocaman, iriyarı vucudun içindeki hassas,
sevecen, aşk, sevgi arayan kalp, yönetmenin ve aktörün başarısı ile çok
iyi işlenmiş.
Festivalde birde yıkılan aşkı ve mantarı temel alan bir film var:
Jason Cortlund’un yazdığı ve Julia Harperin ile beraber yönettiği “Now, Forager”.
Lucien (Jason Cortlund) ve karısı Regina (Tiffany Esteb) mantar
toplayıp, bunları lokantalara satarak hayatlarını sürdüren bir çifttir.
Yalnız mantardan yaptıkları para yetmeyince Regina bir lokantada aşcı
olarak çalışmaya karar verir. Lucien ise evi bırakıp, seyahat edip,
zamanlarını başka yerlerde mantar aramak önerisi ile gelir. Ve bu,
yollarının ayrılmasına kapı açar.
Eğer film güzelse onu birçok festivalde görmek mümkün. The Film
Society of Lincoln Center ve The Museum of Modern Art (MoMA)’nın yıllık
düzenlediği 41. “New Directors/New Films” festivalinde bu yıl, 28
ülkeden beşi belgesel olan 29 film var. Ve bunun en azından 9 tanesi, 31
Mart-15 Nisan arasında yapılan 31. Uluslararası Istanbul Film Festivali
(2012)’nin programında da yer alıyor.
Haber Kaynağım :