Ivan Sergeyeviç Turganyev IV. Rus ve Sovyet Edebiyatı


Ivan Sergeyeviç Turganyev IV. 


Duman romanının özeti:

Constance Garnett






Turganyev’in “Duman” romanının, çağdaşları arasında ilk kez Türkçeye çevrilen Rus eseri olduğunda söz etmiştik.

Abdullah Zühtü tarafından 1904-1905’de çevrilen eserin bir de Hasan Âli Ediz tarafından daha sonra çevrilen versiyonu bulunmakda olduğunu tesbit etmekle birlikde yakın çevremizde bu çevirileri temin edemedik.

Bu bakımdan bu eserin 1861-1946 yılları arasında yaşamış Brighton doğumlu Rus edebiyatı çevirmeni Constance Garnett’in 1897 yılında çevrilmiş olup şu anda internete bulunan metnine dayanarak değerlendirme ve özetimizi yaptık.


Bayan Garnett, zamanının bir çok Rus edibi ile görüşmüş olup 71 cilt Rus eseri çevirmiştir. “Duman” romanının bu ilk İngilizce çevirisinin daha sonraki baskısına ayrıca değer katan 1887-1920 yılları arasında yaşamış ABD’nin Oregon Eyaletinden ozan, gazeteci ve komünist aktivist John Silas Reed’in yazdığı önsözdür.

John Reed’in çok kısa süren ömrünün, kendi gibi yazar olan feminist eşi Louise Bryant ile birlikde maceralı geçtiğini, savaş muhabirliği yaptığını, Sovyet Devrimini destekleyip, olayları bu ülkede yakından izlediğini, yazdığı “Dünyayı Sarsan On Gün” adlı eserin bu devrimin en otantik değerlendirilmesi olduğunu; 1920 yılında grip ve tifüsden yaşamını yitirdiğini kaydetmeliyiz.

Turganyev’in “Duman” romanı Almanyanın turistik Baden-Baden kasabasında cereyan eden duygusal bir aşk öyküsü gibi ise de, Turganyev’in diğer eserleri gibi Rus toplumunun ulusal geleneklerden sıyrılıp Batıya yönelmedeki sancılarına, Slavofillerle Batı yanlıları arasındaki çekişmeye bir başka yönden bakmaktadır.

John Silas Reed








“Duman”da öykünün baş karakteri, sâkin tabiatlı, sıradan bir genç olup Avrupaya teknoloji ve bilimsel çiftçilik tahsili için giden Grigory (Grişa) Mihaloviç Litvinov’un değil bizzat Turganyev’in aklı ve yüreği için kaygı yaratan deneyimlerinin tepkisi verilmektedir.

Turganyev bu tür gençlere Rusyanın gereksinimi olduğuna inanır.

1848 Sosyalist Devrim hareketlerinin başarısızlığının yarattığı düş kırıklıkları Avrupa’nın tüm aydınları üzerinden silindir gibi geçmiştir. Aynı düş kırıklığını 1880 aydınları için de Çehov haber veriyordu.
Nitekim Rusyada onun görmeye ömrünün yetmediği 1905 ayaklanması da bastırılacaktı. Kendisinden sonraki 1917 Devrimine kadarki dönemi de Turganyev iyi belirlemiştir.

İlk romanı Rudin’in aynı isimdeki karakterinde simgeleşen huzursuz biçimde kendisini arayıp ülküsüne erişemeyen, yeteneksiz adamın’dan (Türkçeye ilk çevrilen) son uzun romanı (daha sonrakiler “povest” denilen kısa romanlardır) “Duman”a kadar hayâl kırıklığı kompleksi, yılgınlık, çabadan vazgeçme sürer gider.

Babalar ve Çocuklar başyapıtındaki sivri nihilist Bazarov bile yılmıştır. Dumanda daha da acı bir ironi vardır.

Turganyev hakkında yapılan eleştiriler, doğuştan soylu olduğu için bu yılgınlığa kolayca kapıldığı yolunda idi.

Nitekim kendisi de: “Ben kendimi Alman Okyanusuna attım!” diyerek bir biçimde yılgınlığını itiraf etmişti.

Berlindeki öğrenciliğindeki anarşist Bakunin ile arkadaşlığını bir düşmandan deneyim kazanma şeklinde değerlendirir.

Romanın heder olmuş karakteri soylu Potugin’in ağzından Turganyev kendi ideallerini ifade eder.

Roman 10.Ağustos.1862 günü neşeli Alman kenti Baden-Baden’deki, aslında her zaman görünen manzaranın çizimi ile başlar.

Öğleden sonra saat dört’de, muazzam bir kalabalık çok muteber Konversation’un önüne yığılmıştır.

Hava çok lâtifdir. Avrupanın her yanından toplanmış kaymak tabaka, her yer rengâreng, sürekli bayram havası, herkes, Fransız nüktesinden yoksun şekilde Fransızca konuşuyor; züppeler cirit atıyor.

Pavyonda orkestra Traviata’dan Strauss valslerine, Rus şarkılarına kadar her tür müzik icra ediyor. Aynı tamahkâr, donuk bakışlı simalar...

Endişeli bakışların hâkim olduğu ve Tambov’dan gelmiş, iyi besili, ‘grand genre’ en son moda giyimli Rus toprak ağasının da yapıştığı kumar masası,..

Bir tahtada, kamu kesesinden araklanan 20.000 rublenin masada eriyivermesi vb. vb...

Aynı kentte, Weber’in kahvehanesinde küçük bir masada, kimsenin gözüne çarpmayan esmer, temiz yüzlü, ince, orta boylu, yüksek alınlı, otuzunda görünen bir adam kahramanımız Grişa’dır.

Halkdan fakat okumuş ve saygın bir subayın ve ondan 20 yaş genç soylu bir aileden gelme iyi huylu ve hamarat bir annenin oğlu idi. Annesinin ilgisi sayesinde Avrupalı geleneğini öğrenmiş iyi giyinen bir genç olmuştu.

Kadıncağız vereme yakalandı; oğlunun Moskova Üniversitesine girdiği yıl vefat etti. Çocuk bazı olaylar nedeni ile öğrenimine devam edemedi. 1855’de askere alındı.

Kırımda yakalandığı tifüsden zor kurtuldu. Purid Denizi kıyısındaki çamur kulübede 6 ay geçirdi. Soyluların ağız kokusuna katlandı. Yaşlı babasının yönetemediği çiftliğe döndü.

Kendilerini doyuracak hasılat elde edilemediği için ülke dışında tarım ve teknoloji öğrenimine niyetlendi. 4 yıl boyunca Avrupanın çeşitli ülkelerinde hem çalışıp kazanmaya hem de ilmini arttırmaya çalıştı.

Şu anda Baden-Baden’de kuzini ve nişanlısı Tatyana (Tanya) Petrovna Şestov’un, halası Kapitolina Markovna Şestov refakatinde yanına gelmesini bekliyordu.

Ancak, bu arada, Grişa’nın yeniden gündeme gelebilecek olan eski bir gönül ilişkisinden söz etmemiz gerekir.

Rusyanın ilk kurucuları olup Romanov’ların geri plana itiverip zor duruma, hattâ sefalete mahkûm ettiği Rurik hanedanından Osinin ailesi ile Litvinov’un babası 1850’ler başında ahbaplık ederdi.

Ailenin büyük kızı 17 yaşındaki Prenses Irina Pavlovna Osinin’e Litvinov aşık olmuştu. İnce, sık sarı saçlı, yetenekli, sihirli bakışlı, kişilik sahibi, yükselme tutkusu olan bu kız’a soğuk tavrı sebebiyle “une jeune fille sans coeur-kâlpsiz gen kız” derlerdi.

Irina da Litvinovun sevgisine ilgisiz kalmadı; fakat bütün endişesi onun tahsiline engel olma ihtimâli idi. Kız bir ara vereme yakalandı. Buna rağmen Litvinov onu sevmekden vazgeçmedi.

Fakat bir defasında Osininlere gittiğinde, kızın aşırı derecede baş ağrısı çektiğini ileri sürerek onu atlatırlar. Grişa onu çok uzun süre göremez. Aldığı haberler onun sosyeteye girdiği şeklindedir. Çaresiz kendine başka bir yol çizer.

Baden’de politik gündeme ikinci derecede ilgi duyardı ama çevresi aktüel siyasal hareketleri iştahla izleyen gerek sağ gerek sol kanattan arkadaşla dolu idi. Bekleme esnasında, bir işe yaramaz arkadaşlarından Rotislav Bambaev yanına gelir;

Rus öğrenci kolonisi içinde politika bilgisi ve zekâsı ile sivrilmiş; Heidelberg çıkışlı Stepan Nikolaeviç Gubaryov ve eski olan her şeyden nefret eden Harbiye öğrencisi Semyon Yakovleviç Voroşilov’u tanıtır; Gubaryov’u göklere çıkarır;

Rusyanın iki üç entellektüelinden biri olarak takdim eder. Weber Yemek Salonunda yerlerini alırlar. Salonda röküş giyimli Suhantçikov adında bir hanım da vardır.

Amandine Aurore Lucile Dupin (George Sand)


Gubaryov ona çok itibar eder. Çocuksuz dul Matrona Semyonovna Suhantçikov ülke ülke dolaşıp Rus kolonilerinde çene yarıştıran çaçaron bir hatundur.

O da gençlerin meclisine katılıp bahsi geçen herkesi yerin dibine batırır; Saygın ve zengin bir hükûmet temsilcisi Prens Barnaulov, içki imalâtçılarından rüşvet alan Elistratov, casusluğundan söz ettiği Pelikanov, Mihynov’da bedava yemek yiyen Prens Varuşkin, fukara kadınların kullandıkları dokuma makinaları ihalelerinde usûlsüzlükler yapan yalancıların, rezillerin şahı Sarkizov, bir zamanlar serflerin kâbusu despot toprak ağası Tentelyev, Yerseyev, kirli işlerin aracısı Pişçalkin vb. önüne geleni boyamakta; namuslu olmalarına karşın sorumlu konumdakilerin etkisizliğinden ve serfi özgürlüğünden sonra toprağın köylüler arasında paylaştırılmasının yürüyemediğinden yakınmaktadır.

Bunların bazıları hakkındaki iddialarına Bambaev isyan eder; bunların iftira olduğunu ileri sürer.

Gubaryov ise bazı tanıdıkları hakkındaki iddalarını doğrular.

Litvinov bu konuşmaları hayretle izlemekte; tanımadığı isimleri bu yoldan öğrenmektedir.

Bambaev Mme. Suhatçikov’un çenesini tıkamak için konuyu sanata çevirmeye çalışır: “Haydi, Matrona Semyonovna, bu kadar yeter; daha ciddî konulara girelim. George Sand’ın “Mmle. de la Quintintinie”ni okudunuz mu? *

(1) Çok nefis edebî bir tadı var; aynı zamanda sizin ilkelerinizle de uyuşuyor.” Mme. Suhantçikov sert ve kuru bir sesle: “Şimdilerde benim roman okumaya vaktim yok!” der.

Bu arada, aralarına Mme. Suhantçikov’un acımasızca kötülediği Yerseyev de gelir. Ama kadın onunla çok dostça bir mükâlemeye girer ve eve dönüşüne eşlik etmesi önerisinde bulunur.

Şikâyet konusu işlerin aracısı Pişçalkin de onlara katılır.

Baden’deki Rus öğrenci kolonisi içinde, öğrenim yapacağına kendini batakhanelere vermiş, aşiftelere fedailik yapan, polis takibinde gençlerden Tit Bindsov da aralarına katılır.

Bu rezil kumar oynarken Litvinov’dan da 100 gulden borç isteyip üstüne yatacaktır. Mazbut Rusların ise en büyük zaafı yüzlerinin tutmamasıdır. 

O tarihlerde Batıda 100’den fazla Rus öğrenci bulunmaktadır; ama bunların onda biri kadarı ciddî şekilde ders izleyip sınavlara girer. Homojen olmayan bu grup içinde geniş genel kültürü ile Gubaryov şef pozisyonundadır.

Mme. Suhantçikov ile İtalyan devrimcisi Garibaldi’den, İngiltere saraylısı Thomas Nash’a kadar dönemin ve geçmişin tüm ünlülerinden bahsederler.

Hararetli söyleşi sırasında kısa bacaklı, patates Rus burunlu bir kişi yanlarına yanaşır: “Bay Gubaryov, benim bu kadar seri tanışma adetim yoktur ama sizi bizim bu Babil Kulesinde karşılamakla onur duyarım.

Ben emeki danışman Potugin.” Gruba giren bu yeni kişi, fukara dostu olarak övdüğü Mme. Suhantçikov’un tersine, çok insalcıl söylemlidir.

Pişçalkin’in köylüleri bile aziz kabûl ettiğinden, Bambaev’in, arkadaşı Yazikov ile Dionizyen (Yunan Şarap Tanrısına özgü edebe aykırı) içki alemleri yapsalar da olaganüstü iyi yürekliliğinden; Voroşilov’un doğal mertliğinden; okulda çok başarılı olduğundan dem vurur.

Litvinov yeni tanıştığı bu adamın hitabetine hayran olmuştur, ona: “Rusyayı sever misiniz?” diye sorar; “İhtirasla sever, aynı ihtirasla nefret ederim!” yanıtına aklı basmaz. 

Sozont Ivaniç Potugin, 2000 yıl öncesinin Latin ozanı Catullus’un “Odi et amo. Quare id faciam, fortasce requiris./ Nescio: sed fieri sentio, et excrucior-Ben nefret ediyor ve seviyorum.

Neden bu şiddetli güdüye kapıldım? Bilmiyorum; böyle hissediyorum ve bu bir işkence” dizelerini örnek verir. Nefret, aşkın ayrılmaz bir parçasıdır. Bu 1830’ların Byronizm’i, romantizm, işte.

Rusyayı terekettim; burada mutluyum ama önünde sonunda döneceğim. Orası güzel bahçeler ülkesi; oranın yaban yemişleri burada yetişmiyor. ” Litvinov’un, Gubaryov hakkındaki izlenimini sorduğu

Potugin: “sadece bir özelliğini gördüm; tüm yaşamını ayyaşlığa karşı mücadeleye adadığını söylemesine karşın kafayı bulduğunda anlattığı iğrenç hikâyeler benim tahammülümü aşıyor!” “Sabırlı mısınız? “

Adım Sozont Ivaniç. Yüksek rütbeli rahip bir akrabanın adını vermişler. Çok sabırlıyım. 22 yıl amcam Irinarh Potugin’in otoritesine tahammül ettim.

Evet bir bakıma sabırlı değilim. Rusya 10 asırdır kendi bir şey yaratmadı. Hep Batıdan ödünç alıyoruz. Rusyayı tutku ile seviyorum ama Avrupaya hayranım.” 

“Sizinle evinizde görüşmek isterdim,” Potugin buna atlatmaca bir yanıt verdi: “Ama ben yalnız değilim. Evimde takdir ettiğim bir hanımın 6 yaşındaki kız çocuğuna bakıyorum.” dedi ve ayrıldı.

Litvinov o akşam uykusuzluk çeker; dağlarda gezi yapar; halka açık eski bir şatoya girer; orada, Fransızca konuşan Ruslar ve generaller arasında, arkasından adı ile kendisine seslenen Irina’yı görünce büyük bir sürprize uğrar.

Irina, ona evlendiği adam Valerian Vladimiroviç Ratmirovu tanıtır. Sonradan Litvinov’un Potugin’den öğreneceğine göre Ratmirov, sosyetenin parlak simalarından birinin bir Fransız aktristinden evlilik dışı doğma çocuğudur.

Babası ona dünyayı tanıtır; Saray maiyetine girmesine ön ayak olur. Askerî okullarda eğitim gören Valerian sonunda general ve kont olmuştur.

Irina baş başa görüştüklerinde, Litvinov’a yeniden aşık olduğunu söyler. Nişanlısı Tatyana’yı bekleyen genç adamda da eski romans canlanınca ilişkileri fazla saklanamayacak hâle gelir.

General Ratmirov hakarete uğradığını hisseder; ama bunu büyük mesele yapmadan müztehzî tavırlarla geçiştirir. Bu safhada Tatyana da halası Kapitolina Markovna ile birlikde Baden’e varmıştır.

Tatyana, dikkatini çeken Irina’nın kimliğini araştırır. Irina ise artık kaprisli bir kadındır; zaafını gördüğü zayıf yapılı Litvinov’u onu paylaşamayacağını söyleyerek sıkıştırır.

Litvinov açmaz içinde kıvranırken alarm halindeki Potugin’i görür. Ona bir şey söyleyecektir ama son derece sıkıntı ile söze girer.

Tatyana Petrovna’nın meleksi niteliklerinden söz etmeye başlayınca Litvinov özel yaşamına müdahale edileceği düşüncesi ile ona çatar.

Potugin israrla Tanya’yı över ve Litvinov’a derin bir sevgi duyduğunu yakından hissettiğini; ona asla ihanet etmemesi gerektiğini vurgular. 

Litvinov’un: “Bundan ne sebeple söz ediyorsunuz?” sorusuna Mme. Ratmirov ile ilgisinin farkında olduğunu yanıtını verir. 

Ama, bu müdahaleye alelade bir moralist olduğu için değil, kendisi ile ilgili özel bir sebebi olduğundan lüzum gördüğünü, bu özel sebebin de bir sır olarak kendisinde kalacağını; Litvinovla yarışacak durumda olmadığını da bildiği için kıskançlık meselesi olmadığını da anlatır.

Potugin’in kendisinde sır olarak kalmasını istediği öykü şudur: Kont Reisenbach’ın dairesine geçici bir kâtip olarak atandığı sıralarda Irina da bu kontların yanında imiş.

Mütevazı yapısı bu basit fakat muntazam giyimli bu kâtipde zeki ve entetllektüel adamın vasıflarını yakalamış. Potugin ona derin şekilde içinden aşık olmuş. 

Kontun yanından ayrıldıkdan sonara Irina’yı gözden kaybetmiş ama onu unutamamış. Üç yıl sonra, beklenmedik bir biçimde üçüncü kişi aracılığı ile pek tanımadığı bir hanımdan davet almış. 

Bu hanım önce pek isteksiz bir şekilde onunla konuştu sonra ondan yemin alarak, sosyetede seçkin bir yeri olan bir kızla evlenmesini önerdi. Kızın adını vermedi önce, ona da büyük mikdarda para vereceğini söyledi. 

Potugin buna bozulmadı ama şaşkınlığı baskın çıktı; hemen reddetti. O zaman kadın ona Irina’dan bir not verdi. Kız: ”Siz cömert yürekli, soylu bir insansınız; benim isteklerimi kırmazsınız. 

Bir ricam var, Benim için çok değerli bir varlığı ve beni de kurtaracaksınız. İşin iç yüzünü lûtfen sormayın; ama benim hatırımı kırmayın.” yazıyordu. 

Potugin düşündü, taşındı; evet Irina için çok şey yapabilirdi; fakat istediği özverini ne olduğunu kendi ağzından duymak gerekirdi.

O akşam Irina ile görüştüler. Irina kont Reisenbach’lardan ayrılmıştı. Potugin: “Neden beni seçtin?”

Kız onun niteliklerini saymaya başlayacaktı ki birden durdu.
 “Gerçeği söyleyeyim; beni sevdiğini biliyorum.” dedi, Eliza Byelsky adında bir yetimin bakımını paylaşmayı teklif ediyordu. 

Kesin bir bilgi olmamakla birlikde çocuk doğmadan annesinin gizlice evleneceği adam hastalanıp ölmüştür. Kız çocuğun doğumu üzerine kadın kendisini zehirlemiş.


Aslında, asil ruhlu bir kadın olan Irina, zorlama üzerine yaptığı evliliğinde mutlu olmamıştır ama Litvinov’a dönmede gene tereddütler içindedir.

Kaprisli tavrı bu tereddüdün eseridir. Litvinov’u kendinden soğutma yoluna gider. Potugin ile birlikde bağırlarına bastıkları küçük kız hastalanmış, ölmüştür.


Litvinov açmazlar içinde iken Tanya hastalanır; Litvinov’un da öğrenimi ve Rusyada iş arama gailesi ona Tanya’dan kopma mazareti hazırlamıştır.

Önce Dresden sonra Rusyaya gitmek üzere Baden’den ayrılacaktır. Madame Markovna ve Tatyana’ya ile vedalaşır. Tatayana’ya bu ayrılığın çok zor olduğunu söyler. Tatyana boş ver tarzında konuşur.

Baden-Baden kenti




Karaorman’ın (Schwarzwald) sisi, dumanı arasından geçerken Litvinov’un gözleri önümde ülkesi üzerindeki sis ve duman canlanır.

Evet, yukarda adını andığımız John Silas Reed’in yaptığı analizlerden de izleneceği üzere, Turganyev aynen Grigory Litvinov gibi Avrupaya gelip Slav kolaycılığı ile yabancı diyarın ortamına kendini kaptırıverenlere bozulur. 

Aydın yurttaşlarının haline gülerken onların yetiştiği çevre ve irsî yapılarına da anlayış gösterir. Fakat zalim ve çürümüş St. Petersburg’un aristokrat kesiminden nefret eder. 

Litvinov tümüyle kendisine benzer. Kendisi gibi emekli küçük bir memurun ve soylu gibi yaşamaya çalışan annenin yetersiz kazançlı oğludur; ailesi çevresinde hep Fransızca konuşulur. 

Gene onun gibi, sonradan çok ustaca kullanacağı Ruscayı evdeki hizmetkârlardan öğrenmiştir. Kendisi gibi Duman romanının yazdığı yer Badende ömür sürer. Kendisi Mme. Viardot’nun peşinden gelmiştir. 

Litvinov’un sevdiği Irina da, yazarın platonik ilgi duyduğu Mme. Viardot’nu kimliğini yansıtır. Turganyev’in Rus kadınını anlattığı üç romanındaki trio’nun bir ayağıdır. 

Soylu yuvasındaki Varvara Pavlovna, Bahar Seli’ndeki Maria Nikolaevna gibi tutkulu, güzel, erkekleri yakıp yıkan ama gene de bu üçlünün en açık yüreklisi ve insan olanıdır.

Rus kadını Rus erkeğinden daha güçlü ve erdemlidir. Litvinov ise aynen Turganyev gibi güçsüzdür. 

Selefi Gogol ve çağdaşları Tolstoy ve Dostoyevsky gibi realist roman tekniğini Batıdan almıştır bu teknik Rusyanın o zamanki koşulları için de uygundu. 

Rusyada politika yapmak yasaklanmıştı; Rus romancılar politik propogandistler değildi; onların üstünde idi.

Gene de nasıl politik roman yazılıyordu ve Rusyada okunuyordu. Romancı halkı çiziyordu; yorumu okuyucuya bırakıyordu. Turganyev bu konuda en üstündü…


Avrupanın tüm kitaplarını okuyan, onların kuramlarını özümseyen, Batı liberalizmine sempati duyan, devrim hareketlerine teşebbüs eden, ama akabinde sıkıyı görünce paniğe kapılan kaba bir gücü, aydınları ve çürümüş aristokrasiyi anlatan Turganyev Sovyetler döneminde de dikkatle okundu.


*(1) George Sand (asıl adı Amandine Aurore Lucile Dupin):
George Sand müstear adı ile eserlerini yazan, 1804-1876 yılları arasında yaşamış Fransız anı yazarı ve romancı. Feminist olduğu söylenirse de bunu kabul etmemiştir. 
Aralarında Frédérick Chopin’in de bulunduğu bir çok ünlü aydın ile flörtleri vardır. Mademoiselle La Quintinie 1863’de yazdığı din karşıtı bir romandır.


Haber Kaynağım :