Kadınla erkeğin bitmeyen iktidar savaşını konu eden 'Kukuriku: Kadın Krallığı'nın renkli karakterlerinden birini Didem Erol canlandırdı. Didem Erol, kadının gücüne inanıyor, erkeğin durumuna acıyor. Sevdiği zaman tam sevdiğini söylüyor. Erkeklerle ilişkisinde sıkıya gelemiyor, 'Beni başıboş bırakan erkeği de tepelerim' diyor.
'Kukuriku: Kadın Krallığı'nda güç kadınların elinde. Bu filmde erkekler etek giyiyor, namus kadından soruluyor. Burası öyle bir krallık ki erkek çocuk yerine kız çocuğu doğurmanın makbul olduğu bir sistem üzerine kurulu. Üstelik bu fantastik ülkenin kadınları alışılmışın tersine bu kez erkeği cinsel obje olarak görüyor.
Erkek dünyasının yerle bir edildiği bu filmin şehvetli kadınını ise 'Kodurgalı' karakteriyle Didem Erol oynuyor. Söz konusu kadın-erkek ilişkileri olunca Didem Erol ile birlikte kadının gücünü, erkeğin fethetme arzusunu konuşup kadını yüceltip erkeği yerin dibine batırdık.
- Filmin hikayesini dinleyelim mi sizden?
Yeri ve zamanı olmayan bir mekanda geçiyor hikaye. Fantastik bir film. Bir şekilde güç kadınların eline geçmiş ama kadınlarımız erkek gibi değil, kadın gibi kadınlar. Elde ettikleri güçle neler yapabileceklerini sorguluyoruz. Deneysel ve komedisi olan bir film.
- Filmin sonunda erkekler mi galip geliyor yine?
Yok. Film sonunda gücün çok da iyi bir şey olmadığını görüyoruz.
- Şehvetli bir kadını oynuyormuşsunuz...
Oynadığım karakterin ismi 'Kodurgalı', kocamın ismi de 'Kaldıray'. Kodurgalı cinsellik söz konusu olduğunda 'Ben mutlu oldum, senin ne halin varsa gör' diyen bir kadın. Anlayacağınız bu kez kadın erkeği cinsel obje olarak görüyor.
- Bu filmle kadınların intikamı alınacak demek ki...
Benim hikayem mesela o intikamın sekste nasıl alındığı üzerine. Komşumuz olan çiftin hikayesinde kadınlara uygulanan şiddetin intikamı alınıyor. 'Erkek şiddete maruz kaldığında ne olur'u görüyoruz.
Filmimizde erkek çocuğun tersine kız çocuğu doğurmak makbul. Adam 'Cıva gibi kız çocuğu vereceğine üç tane sümsük gibi oğlan verdin' diyor. Üstelik erkekler etek giyiyor ve namusu kadından soruluyor. Mavinin tersine erkek pembe giyiyor.
- Erkeğin dünyası yerle bir ediliyor, süper!
Filmi anneme ve arkadaşlarına anlattım, bayıldılar. Komşuları özellikle dullar, feministler, erkek düşmanı bütün hanımlar 'Biz çok sevdik bu konuyu. Gelip erkekleri dövseydik' diyorlar.
- Kadınların gücüne inanıyor musunuz?
Kesinlikle kadınların güçlü olduğuna inanıyorum. Kadının hem ağrı eşiği yüksek hem de doğuran bir varlık. Üstelik daha uzun yaşıyorlar. Tao öğretisinde uzun yaşamanın sırrı yemek-içmek, nefes almak ve seks. Onlar da kadının gücüne inanıyor. Kadın birden fazla kez orgazm olabiliyor, erkek olamıyor.
Erkeklerin daha az yaşamasını da buna bağlıyorlar. Kadın orgazm olduğunda o sıvı bedeninde kalıyor ama erkeğin uzun yaşamasını sağlayan sıvı dışarı gidiyor. O yüzden erkeğin boşalmaması üzerine kurulu tantrik seksle bu kadar uğraşıyorlar. (Kahkahalar)...
ERKEKLER DİŞİLEŞİYOR
- Dünyayı kadınlar yönetseydi nasıl bir dünyamız olurdu?
Kadın doğurgan ve dünyaya hayat getiriyor. Kadınların vahşi ve acımasız olabileceklerine inanmıyorum. Doğası gereği sevecen ve dünyaya daha farklı bakıyor. Erkek gibi fethetme arzusu yok.
Erkekte kadını, ekonomiyi, ülkeleri, toprağı fethetme arzusu var. Mikro düzeyde baktığınızda aile içi şiddete, makro düzeyde baktığınızdaysa milletlerarası savaşlara neden oluyorlar. Bu filmin iddiası da şiddet üzerine kurulu ama ne cop ne de gaz bombası var. Günümüzdeki iktidara da gönderme yapıyor bu anlamda.
- Sizin filminizde de kadınla erkeğin yüzyıllardır bitmeyen kavgaları, rekabetleri ve iktidar kurma çabaları sürüyor. Sizce neden bu kavga hiç bitmiyor?
Eğitimsiz toplumlarda erkek egemen durumda. Modern toplumlarda da tersine bir durum söz konusu. Erkeklerde artık bir dişileşme var.
Çünkü artık kadın bağımsız, parasını kazanıyor, istediği seks hayatını yaşıyor, isterse doğuruyor, istemezse doğurmuyor. Ekonomik özgürlüğünü kazanınca da erkeğe ihtiyacı kalmıyor. Dış kapının mandalı gibi davranıyor kadın erkeğe.
- Erkekler bağımsız kadın sever mi sizce?
Modern dünyada gittikçe kabul görse de Türk toplumunda çok fazla kabul edilmiyor. Türk erkeği, kadının çalışmasını kabul ediyor ama çok da bağımsız kadın modelini istemiyor.
- Uzun yıllar yurtdışında yaşamış biri olarak aradaki farkı çok net görüyorsunuzdur... Sizin tercihiniz Türk erkeğinden mi yoksa yabancı kökenli bir erkekten yana mı olur?
Orada bağımsız kadını kabul ediyorlar. Ben ikisinin ortasını seviyorum. Çok başıboş bırakılmayı sevmem. Bir erkek beni boş bırakırsa alır başımı yürürüm. Çok sıkarsa da bu sefer çok fena teperim. Sessiz atın tekmesi pek olur modeli gibi. Her şey dengede olacak. Erkeklerin de işi çok zor yahu.
BİR KEZ ŞİDDETE MARUZ KALDIM
- Neden?
Kadını anlamak da çok zor, kompleks yaratıklarız. Erkekler çok basit, neyse o. Maviyse mavi, kırmızıysa kırmızı...
- Erkekler kadınlar üzerinde baskı kurmayı sever mi?
Erkekler kadınla başa çıkamadığı ve kendisini eksik hissettiğinde ezmeye çalışıyor. Ben de mesela bir kere şiddete maruz kaldım. Üstelik İngiliz'di, çok iyi eğitimi ve çok iyi bir ailesi vardı.
Beyefendi bir adamdı, kamyon şoförü değildi. Eğitimli ya da eğitimsiz diye de ayırmamak lazım. Erkekler güçsüzlüğü kabul edemiyorlar.
- Kadınlarla mı yoksa erkeklerle mi daha iyi dost olursunuz?
Erkeklerle. Türk erkeği kadınla erkeğin arkadaş olabileceğine inanmıyor. Önce arkadaş gibi davranıyor ama sonra başka şeyler çıkıyor. Ünlü bir kadını merak ediyorlar. Erkekleri daha samimi buluyorum.
Sanat dünyasından kız arkadaş edinmek daha zor, çünkü hem rekabet hem de kıskançlık fazla. Kız arkadaşım bir başrolde oynasa çok sevinir, desteklerim. Herkes o kadar samimi değil.
- Dost kazığı yediniz mi?
Çoook.
- Kadınlardan mı erkeklerden mi?
Kadınlardan. İş konusunda kazık atmaya çalıştılar. Açık biriyim ve bunu suistimal ediyorlar. İlişkilerimde de aynıyım. Beğenilmek ve çekici bulunmak hiç de kötü değil...
- Size aptal sarışın muamelesi yapıldı mı?
Londra'da tiyatro eğitimi gördüm, Sheakeaspear oynadım. Ama Türkiye'de üç yıl boyunca en seksi kadın seçildim. Bununla ilgili hiç gocunmadım, tersine gurur duyuyorum. İnsanlar tarafından beğenilmek ve çekici bulunmak kötü bir şey değil.
Eğitimimi, yeteneklerimi göz ardı edip sadece görüntüm üzerinden söz edilmesi hoş değil. Türkiye'deki 'güzel ve seksi oyuncu' kalıbı kırılmıyor. Bu rolü de özellikle çok oynamak istedim.
Bu kez sıfır makyajla ve koyu saç rengimle güzel bir kadını oynamıyorum. Dünyanın en entelektüel yönetmeniyle üç buçuk sene bir ilişki yaşadım. Etrafımdaki kimse inanamadı.
- Tarantino'dan söz ediyorsunuz değil mi?
Hiç isim söylemeyeceğim artık. Bunlarla ilgili konuşmak istemiyorum. Onun film bilgisi ansiklopedi yazabilecek düzeyde. Onunla dışarı çıktığımda Hollywood'un aptal sarışınlarına kötü muamele ettiğine ve aşağıladığına tanık oldum.
Ben bu insanla bunca yıl bir ilişki yaşadım ve bana çok başka davrandı. Çok aptal bir kadını üç buçuk sene yanında taşımazdı.
- Değerinizin bilinmediğini düşünüyor musunuz?
Kendimi çok fazla değerli gören biri değilim. Değer bakan kişinin gözündedir, öyle bir iddiam yok. Yurt dışında ilk başrol oynayan oyuncuyum. Yüz milyon dolarlık bir filmde başrol oynamadım ama o da kendince bir başarıdır.
Orada Türkiye'dekinden çok daha zor oluyor bu işler. Marilyn Monroe'yu da kimse Norma Jean olarak görmek istemedi. Onu hep seksi ve güzel rollerin kadını olarak gördüler. O çok yetenekli ve zeki bir kadındı.
Seviyormuşum gibi davranmam...
- Kalbinizi kıran erkek oldu mu?
Amerika'da bana 'Kalp kırana benziyorsunuz' diyorlar ama tam tersi. Karma'ya inanırım. Kalp kırmamaya çok özen gösteririm. Dünyadaki en büyük günah kalp kırmaktır.
Sevmediğim bir adama seviyormuşum gibi davranmam. Seviyormuş gibi davrandığınızda haksız yere kafasını ve kalbini meşgul etmiş olursunuz. Birine seni seviyorum demek sorumluluk taşır.
- Ayrılık acısında ne olur size?
Çok acı çekerim. Evde oturup ağlarım. Kaparım kendimi. Çünkü derinden severim. Ya tam severim ya da hiç sevmem.
- Unutamadığınız biri var mı?
Üç buçuk yıldır biri var ve onu hiç unutamayacağım. (Tarantino'dan söz ediyor.) İlişkimiz bitmedi ki, hiçbir zaman ayrılalım da demedik. Ayrılıp barışıyoruz.
Haber Kaynağım :
SİBEL ATEŞ YENGİN Makalesidir.
http://www.aksam.com.tr/