Birincikuvvet.com yazarlarından olan Avukat Haşim Kılıç, bu haftaki köşesinde ''Boşanan kadının dul maaşı alıp almalı mı?'' sorusunun cevabını veren bir yazı yazdı ve anayasaya ayrılık teşkil eden bir iddiayı dile getirdi...
Boşanan kadın dul maaşı almalı mı?
Birincikuvvet.com yazarlarından olan Avukat Haşim Kılıç, bu haftaki köşesinde ''Boşanan kadının dul maaşı alıp almalı mı?'' sorusunun cevabını veren bir yazı yazdı ve anayasaya ayrılık teşkil eden bir iddiayı dile getirdi...
Haşim Kılıç'ın yazısı;
Bazen insanımız hukukun açıklıklarından yararlanmak gibi bir yönteme de başvurarak bir takım menfaatler elde etme çabası içine girebilmektedir. Bu yönteme karşı bazen devletimiz ve mahkemeler de, kanuna ve hukukun temel prensiplerine aykırı olarak, bu çabaları düzeltme yolunu seçmektedirler.
Bu durum, devlet olmanın mantığıyla bağdaşmayacak bir uygulamadır. Vatandaş yapabilir, ancak devlet yapamaz. Vatandaşın hukuksuzluğunu da devlet, hukukun içinde kalmak suretiyle çözüme kavuşturmalıdır.
Ülkemizde Sosyal Güvenlik Sisteminin yeterli olmaması nedeniyle, evli kadın, eşiyle anlaşmak suretiyle resmen boşanmakta, gerçekte birlikte yaşamaktadır. Ve emekli olan müteveffa babasından dul maaşı almaya hak kazanmaktadır.
Ancak 5510 sayılı Sosyal Sigortalar Ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 55. ve 96. maddeleri gereğince resmen boşanmış olan kadın idari bir araştırma ile bundan mahrum bırakılmakta; hatta yapılan ödemeler faiziyle geri alınmaktadır. Kanun şöyle diyor:
“Eşinden boşandığı halde, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı belirlenen eş ve çocukların, bağlanmış olan gelir ve aylıkları kesilir. Bu kişilere ödenmiş olan tutarlar, 96 ncı madde hükümlerine göre geri alınır.”
Burada temel mantık, aslında boşanmadıkları, gerçekte evli kaldıkları halde, kadının babasının maaşından dul aylığı almak suretiyle yararlandığı iddiasıdır. Bu mantık bizce de tutarlıdır. Bu muvazaa dediğimiz durumu oluşturmaktadır aslında.
Ne var ki, bu mantık tutarlı bile olsa, kadının dul maaşı almasına engel olunması ve yapılan ödemelerin iade edilmesi hukuk mantığı ve temel hukuk ilkelerine aykırı olacaktır.
Şöyle ki;
Bilindiği üzere boşanma işlemi, devlet kurumları olan mahkemelerde verilen boşanma kararı ile gerçekleştirilmekte ve mahkeme kararı verilmiş olmakla, boşanmanın her türlü hüküm ve sonucu doğmaktadır.
Bu durumda boşanan kadın, kocanın soy ismini taşıyabilmek için onun iznini almak zorunda kalmakta, eşinin herhangi bir sosyal güvencesinden yararlanamamakta ve en önemlisi herhangi bir ölüm halinde her iki taraf, birbirinin mirasçısı olamamaktadır.
Boşanma resmî bir işlemdir ve boşanma kararıyla hukuk alanındaki tüm hüküm ve sonuçlar gerçekleşmektedir.
Ancak idare, mahkemelerce verilmiş olan bu boşanma kararlarını, kendince yapmış olduğu bir araştırma sonunda İPTAL ETMEKTE, onu geçersiz saymaktadır.
Mahkeme kararlarının idare tarafından İPTAL edilebilirliği yoktur.
Hukukumuzda böyle bur kurum düzenlenmiş değildir. İdare, mahkeme kararlarının geçerliliğini kabul etmek ve buna göre işlem yapmakla yükümlüdür.
Şayet idareye, resmen geçerli mahkeme kararlarının işine gelmediği anda, ufak çaplı bir araştırma ile İPTAL edebileceği yetkisi verilirse, çok vahim durumlarla karşı karşıya kalmak içten bile değildi.
İdarenin, hukuk alanında uygulanan mahkeme kararlarını uygulamayabileceği, onu yok sayabileceği bir anlayış, hukuk devleti ilkesi ile tam bir çelişki oluşturacak; yargı kararlarının uygulanmasının, bürokrasinin keyfiliğine terk edilmesi sonucunu doğuracaktır. Bu durumda yürürlükte olan mahkeme kararlarını uygulamayan hiçbir kuruma söylenebilecek bir söz kalmayacaktı.
Ortada resmen, hukuken geçerli olan, resmi merciler önünde hüküm ifade eden bir mahkeme kararı vardır ve idare, bu kararı gerçek ve doğru kabul etmekle yükümlüdür; ta ki, bu mevcut mahkeme kararı, “BİR BAŞKA MAHKEME KARARIYLA” İPTAL EDİLİNCEYE DEK.
Ortada bir iptal yoksa ve daha önemlisi, bu iptal bir başka mahkeme kararıyla gerçekleştirilmemişse, idarenin yapacağı tek şey, bu mahkeme kararını geçerli ve doğru kabul etmek; mahkeme kararına uymaktır
Hukukumuzda evlilik, resmi işlemledir. Bu şekilde resmen gerçekleşmeyen bir evlilik, Medeni Kanunumuz hükümlerine göre geçerli değildir.
Bizim sistemimizde ancak resmi şekle uyulması halinde geçerli bir evlenme; resmi şekle uygun olmak kaydıyla geçerli bir boşanma gerçekleştirilebilmektedir.
Ülkemizde içimize sindirelim ya da sindirmeyelim bireyler, erkek ve kadın olarak birlikte yaşama hakkına sahiptir. Kimse kimsenin özel hayatına karışamaz. Kimse kanun dışında, bireyler ve topluluklar olarak başkalarının nasıl yaşayacağını emredemez.
İnsanlar isterse resmî nikâh yapıp evlilik sorumluluklarını ve haklarını yüklenip evlilik kurumunu oluşturabilir ya da bu tür sorumluluk ve hakları gerekli görmeden birlikte yaşayabilir. Mevzuatımız, bu durumları yasaklamış değildir.
Ülkemizde ‘kadın, ancak eşiyle resmi nikâhlı evli olarak birlikte yaşayabilir, bunun ötesinde resmi nikâh altına girmeden birlikte yaşayamaz’ anlayışında ifadesini bulan bir düzenleme yoktur.
Muvazaalı bir boşanmanın varlığından bahsedilmesi halinde de yine bu işlem, mahkeme kararıyla iptal edilinceye kadar geçerliliğini koruyacaktır.
Şayet boşanma geçersiz, evlilik mevcut ise, bu durumda evlilik tüm hukuksal sonuçlarıyla geçerli olmalıdır. Kadın, boşandığı eşinin sosyal güvencesinden yararlandırılmalıdır; eşler, birbirlerine mirasçı olmalıdır.
Kadın kocasının soyadını izne ihtiyaç duymadan kullanabilmelidir. Velayet ilişkisi devam etmelidir…vs.
Tek taraflı, sadece olumsuzları geçerli kılan bir uygulamanın gerçekleşmesini kabul etmek adil olmayacaktır.
Sosyal devlet ilkesi gereğince tüm vatandaşlarının sosyal güvencesini sağlamakla yükümlü olan devlet, bu yükümlülüğünü yerine getirmeyip bu tür uygulamalar yapmamalıdır.
Kanun çıkarma yetkisi devletin hüküm ve tasarrufundadır. Devlet, şayet boşanma olaylarının bu amaçla gerçekleştirilmesini istemiyorsa, Aile Mahkemelerine bu konuyu araştırma ve bu durumu gözeterek karar verme yetkisi tanımalıdır.
Ya da boşanmanın muvazaalı olduğunu mahkeme kakarıyla tespit etmelidir. Ki, iki kişi arasındaki evlilik ilişkisinde böyle bir düzenleme, ayrıca üzerinde durulmayı gerektirecek sorunlara yol açacaktır.
Ancak ne olursa olsun, hukuk devletindeki çözüm, mahkemenin verdiği boşanma kararını idarenin yok sayması ve keyfince iptal etmesi değildir. Bu durum, devletin kendi kendisiyle çelişmesi, temel hukuk ilkelerine ters düşmesidir.
Tüm bu nedenlerle bizce; yukarıda bahsettiğimiz 5510 sayılı yasanın 55. maddesi Anayasaya aykırılık oluşturmaktadır.
Bu nedenle açmış olduğumuz davalarımız yargı aşamasında olup Anayasaya aykırılık iddiamız da vardır; bekleyip göreceğiz.
Haber Kaynağım :
http://www.birincikuvvet.com/