Beypazarı’nı her belediye başkanı görmeli

İmkânım olsa her belediye başkanını otobüse doldurur, Beypazarı’na götürürüm.
“Görünüz bakalım, bir şehrin özelliği, farklılığı nasıl ortaya çıkarılır. Görünüz bakalım, o şehrin insanı sosyal ve ekonomik kalkınmayı sahiplenirse, neler olur?” derim.

Beypazarı’nın kaderi bundan on yıl kadar önce Mansur Yavaş isminde bir Beypazarlının belediye başkanı olmasıyla değişmeye başlamış. Daha sonra başkan seçilen Cengiz Özalp bu değişimi ve gelişimi sürdürmüş.

Beypazarı Ankara’ya 100 km uzaklıkta 35 bin nüfusu olan ve yaşayanların yüzde 65’i tarım geliri ile hayatını sürdüren bir yerleşim bölgesi. Yerleşim bölgesinin özelliği Selçuklular döneminden İstanbul-Bağdat İpekyolu üzerinde önemli bir ticaret merkezi haline gelmesi, Osmanlı döneminde Tımarlı (Anadolu) Sipahi merkezlerinden biri olması ve de Sipahi Bey’ine ve ticari faaliyetin yoğunluğuna atfen “Beğ Pazarı” olarak gelişmesi.

O dönemlerden kalma 3 bine yakın eski ev ve de tarihi çarşısı var. İki veya üç katlı, beyaz sıvalı, çatısı kiremitli evlerin bulunduğu mahallelerin, her şeye rağmen yok olmaması ayakta kalması, yeni yerleşim bölgelerinin eski mahallelerin uzağında gelişmesi bir şans olmuş.

Farklılığı öne çıkaranlar Mansur Başkan eski mahallelerdeki evlerin bazılarını ve eski çarşıdaki dükkânların bazılarını örnek olarak restore ettirtmiş. Beypazarlılara demiş ki, “Bu şehire siz sahip çıkarsanız, şehir gelişir.

Sizler de para kazanırsınız. Evleri özelliklerini bozmadan onaracaksınız. Dükkânlarda sadece ve sadece kendi ürettiğiniz veya Beypazarı’nda üretilen mallar satılacak. Kadınlar kendi evlerinde neyi en iyi yapıyor ise onu yapacak. Ben satış yeri vereceğim. Orada satacaklar.”

Ticaret Odası Başkanı Necdet Çalışkan ile çarşıyı gezerken Fukan Gıda yazılı bir dükkânın önündeki 2 kadın dikkatimi çekti. Yerel giysiler içindeki Nesrin Aksoy (36) ve Şenay Yılmaz (39) evde yaptıkları erişteyi, “80 gatlı” baklavayı ve yaprak sarmayı, Beypazarı kurusunu satıyorlardı.

Dükkânlarında ayrıca Beypazarı balı, cevizli sucuğu, yoğurt peyniri de vardı. “Biz on yıl önce çarşıdan tek başımıza geçmekten çekinirdik. Bakınız şimdi çarşıdaki dükkânların çoğu kadınların. Evde yaptıklarımızı satıyoruz” diyorlar.

Baklavacı Müjgan Abla’yı (Müjgan Demir) yeni satın aldığı eski Beypazarı evinin altındaki dükkânda ziyaret ettik. Bir çocuk ile dul kalınca belediye başkanından iş istemiş. Başkan “Belediyede iş yok. Sen iyi baklava yaparmışsın.

Sana yer göstereyim. Orada satarsın” demiş. Müjgan Abla önce yanaşmamış. Sonra razı olmuş. Şimdi Beypazarı’nın en ünlü baklavacısı. Oğlunu Hacettepe Üniversitesi’nde okutuyor.

Başkasında olmayanı sat Sokaklardaki dükkânlarda, tezgâhlarda Çin işi, Japon işi, incik boncuklu örtü türü hiçbir şey yok. Önce belediye bunu önlüyormuş. Şimdi Beypazarlı sahiplenmiş. Eski hali korunarak yenilenen binalar arasında tek bir beton bina, eskiye uymayan yapı yok.

Belediye Başkan Yardımcısı Veysel Ayık ile “Gümüş Telkâri” işleyen dükkânları dolaştık.

Rivayette Süryani bir usta telkâri işine önce Beypazarı’nda başlamış. Telkâri Mardin’e daha sonra gitmiş. Gümüş ve altın eşya satan kuyumcu dükkânlarında sadece yörede yapılan ürünler var. Japon işi İstanbul işi gümüş ve altın eşya satılmıyor.

Beypazarı halkı yöre topraklarını da çok iyi değerlendiriyor. Türkiye’de tüketilen havucun yüzde 70’i Beypazarı’ndan çıkıyor. Yılda 100 bin ton havuç, 120 bin ton göbekli marul, 25 bin ton domates, 8 bin ton yer elması, 5 bin ton ıspanak üretiliyor.

İşte bunun içindir ki, şimdilerde Beypazarı bir “marka şehir” oldu. Duyan, merak eden Beypazarı’na gidiyor. 
.
(Beypazarı’ndan karıma gümüş “tılsım” takı aldım (45 TL.) Kendim için terzi Mehmet Bilgiç’e de eski yıllarda davar sahiplerinin giydiği, paçasının alt bölümü 6 düğmeli Ağa pantolonu ısmarladım (80 TL.) Tılsım, gelinlere alınan bir tür gümüş nazarlık. Ağa pantolonu ise görmeyene anlatılamaz. Çok fiyakalı!

Haber Kaynağım :
Güngör Uras Olayların içinden köşe yazısından alınmıştır.