İdamlık genc; sabıkalı ve dul ve ben kimin kurbanıyım...

Ben Kimin Kurbanıyım, yazarın diğer romanları gibi gerçek hayattan alınma. Cezaevinde yattığı dönemde romanın kahramanı Hülya'yla tanışır yazar.
.
Romanın kahramanı sırf geleneksel yapımızın aşarı korumacı gibi görünen edilgen bırakılan kız çocuklarına bir örnek olabilecek nitelikte.

Önce bir zarar gelmesin diye aşırı derecede korunan Hülya bir akrabasının hatası yüzünden aileden dışlanır ve korumasız papayalnız bırakılır şu dünyada. Onun başına gelenler karşılaştığı dünyanın acımısızlığı kadar kendi saflığı ve eğitimsizliğiyle de ilgilidir. Eser şu ana kadar altıncı baskısını yapmıştır...

Sabıkalıya Türkiye'de hayat hakkı yok. Ya dula? Dul olan erkekse, dul olması önemli değil. Ya kadınsa? Peşinen yandı demektir. Hülya Tekel (asıl adı Gülsen Tekel. "Ben Kimin Kurbanıyım" romanınının kahramanı aynı zamanda. Romanda da belirtildiği gibi ismini Hülya olarak değiştirmiştir.)
Sabıkalı Ve Dul Hülya'nın cezaevinden sonra da çok dolu dolu geçen hayatını anlattım bu eserde. İnsanlığın sabıkalı olmadığı, çilekeş dulların kalmadığı bir dünya dileğiyle. Eser şu ana kadar yedinci baskısını yaptı.

Bayrampaşa Cezaevvindeyim. “Yeni mahkûm geldi.” dediler. Baktım hüzünlü bir kadın. Cezaevine giriş anında bazı mahkûmlarda görünen şoke olmuş hali sergiliyor. Yanına gittim, birileri daha vardı. “Hoş geldiniz.” filan diyorum ama cevap vermiyor. Sonra Arap olduğunu bizi anlamadığını söyledi.

Komşu bir devletten gelmiş. Ona sahte pasaport vermişler. Burda yakalanınca hemen onu hapsetmişler. Arap kadınla samimiyetimiz arttı. Bana 1949 yılında babasının yaşadığı ilginç ama çok ilginç olayı ve hayatını anlattı. İnanılmaz, “Abartı” denilir diye roman yapmakla yapmamak arasında gidip geldim.

Cezaevinden çıktıktan sonra öyle insanla karşılaştım ki. O insanlar bana âdeta romanı yaz, dediler. Mektup Dergisi’nde yazdığım bir yazıdan dolayı mahkemem devam ediyordu. Mutlaka ceza alacağım söyleniyordu. Bir candan okuyucum ısrarla suçu üzerine almak istediğini söylüyordu.

Benim için ölüme bile seve seve gidebilecek sevgisi vardı ve bir dalkavuk sevgisi değildi bu. Başka olaylarda yaşadım. İnsanların fedakarlıklarını gördüm. Maddi manevi her türlü imkanlarıyla yanımda olanları gördüm. İşte o zaman dedim ki “Bu Roman yazılmayı haketti. Abartı değil, azda olsa bu romandaki insanlar gibi insanlar var. Gözlerim buna şahit oldu.”

Romanı yazmaya başladım. Güzelde bir kurgu yakalamıştım. Cezaevinde kışın gece yarısı beni uyandırıp “Ne olur Emine Hanfendiciğim canım dondurma istiyor, sizden rica etsem dundurma getirtebilir misiniz?” diyen sosyeteden bir bayan mahkûm vardı, onu da erkek olarak ilave ettim hikayeye.

Gece yarısı romanı yazıyorum başlangıcı beni öyle çok güldürüyordu ki, gülme krizine tutuldum. Kimi okuyucunun hiç gülmediği bu aşırı şişman mahkumun halleri beni ve okuyucumun çoğunu çok güldürdü. Onu anlatıyordum.

İdamlık gencin birinci bölümünü yazarken, gece yarısı beni gülme krizi tuttu. Bir de baktım eşim kafasını uzatmış, rengi bembeyaz olmuş bana bakıyor. “Ne oluyorsun? Gecenin bu saatinde neden gülüyorsun.” şeklinde soru sordu. Ben de “kitabın konusu beni çok güldürüyor.” dedim.

İdamlık Genç’in son bölümüne geldim. Bu defa çok ağlıyordum. Eşim yine gördü beni; “Allah Allah bu nasıl roman ya. Önce gülüyordun şimdi ağlıyorsun. Bitir şunu da okuyayım.” dedi.

İşte böyle bir roman İdamlık Genç. Arkadaslar ben bu kitapların tümünü okudum ve coook etkilendim yasananların hepsi dogru ve gercek sürükleyici konuları var

Özellikle idamlık genç romanını tavsiye ederim okudugum zaman sankı ordaymısım gibi oluyordum ve aglıyordum...şiddetle tavsiye ederim...

Haber Kaynağım :
Emine ŞENLİKOĞLU

http://www.siirtliler-board.net/