Yaşarken farkına varmadıklarımız

Evlerimiz küçülüyor, dolaplarmız büyüyor. Yaşam alanımız daraldı. Tükettiklerimiz çoğaldı. Kutu kutu apartman dairelerinde daracık odalar, kadınlarla erkeklere ayrı ayrı dolaplar.

Mimarlarımız yeni yaşam kültürümüzü çizerken biliyorlar yaşadıklarımızla değil tükettiklerimizle varız. Üniversite hocasının, senaryo yazarının, tiyatro oyuncusunun, bestekarın evindeyiz. Kütüphanesi, çalışma odası, ondan da vazgeçtim, köşesi?

Sitelerin çağdaş mimarisinde soyunma-giyinme odalarımız var. Yaşam kültürümüzün ne zaman nasıl değiştiğinin farkına varmıyoruz. Psikolojik rahatsızlıklarımız çeşitlendi. Yaygınlaştı. Toplumsal normlara dönüştü.

Ayakkabı fetişizmi yaygınlaşıyor. Kaç çift ayakkabınız var? Dolabımızı açtığımızda sıra sıra ayakkabılarımızı görmenin hazzı günümüze özgü. Yatak odalarımızda, kendimizi tükettiğimiz dev aynalar karşısında hissettiklerimiz gibi. Kim farkındaydı, İstanbul’da en son ayna örtüsü çöpe atıldığında? Adı bile unutuldu.

Evliliklerimiz de farkında olmadığımız kültür değişiminin ifadesi. Mesai saatleri dışında mesleklerini gizleyen doktorların hipokrat yeminine bağlı olmaları gibi, evlenenler de ölesiye beraberiz diye evet derken, ayrılabileceklerinin bilincinde, ilk günden boşanma davalarına hazırlıklılar - yakınları tarafından uyarılıyorlar mal mülk haklarının korunmasında tetikte olmaları için.

Günümüzde evlilik kültürü, “Ben seni mutlu ederim,” değil, “Sen beni mutlu edebilir misin?” üzerine kurulu. Evliliğin aşkdan çıkar ilişkisine dönüşmesinin dünya kamuoyu nezdinde sıradanlaştığını hatırlıyorum.

Başkan Kennedy’nin dul eşi Jacqueline dünyanın en zengin adamı diye bilinen Onassis ile evlendiğinde, avukatları aracılığıyla yaptıkları andlaşmada, evlilik karşılığı Jacqueline’in kendisi için üç, çocukları için birer milyon dolar alması, skandal değil haber olarak alglanmıştı.

Aynı yıllar önce Türkiye’de, “Beni otomobillendirsene Ahmet,” diye erkeğine seslenen kadının rol aldığı televizyon reklamının toplumca olağan karşılanması gibi.
.
Üniforma kültürümüzün değiştiğinin farkında mıyız? Askerler üniformalarıyla ne zamandan beri sokaklarda dolaşmıyor?

Geçtiğimiz yüzyıl savaşlarında galip gelen tarafın askerleri ülkelerine döndüklerinde törenlerle karşılanır, kendilerini sürü sepet bekleyen kızlarla sarmaş dolaş olurlardı.

Ankara’da Atatürk Bulvarında hafta sonu piyasaya çıkan genç subaylar karşılıklı selamlaşırken cakalarından geçilmezdi. Günümüzde askeri diktatörlüklerde bile sivil dolaşılıyor.

Cepheden dönenleri karşılayan kızlar değil onları topluma kazandırabilmeye çabalayan psikoterapistler. Ama kimi gündelik kültürel değişimlere de, nerdeyse anlık geçmişi olsa da, çabuk mu alışılıyor?

Amerika’dan Türkiye’ye seslenen bir İslam cemaati liderinin, anayasa referendumunda “ölüler bile mezarlarından çıkıp evet demeli” diye vaaz etmesi, hava raporu dinleniyormuşcasına normal karşılanmaktan öte hocaefendinin sözleridir diye saygıyla zikredilebiliniyor.

Haber Kaynağım :

Radikal Gazetesi Yazarı GÜNDÜZ VASSAF makalesidir.
http://www.radikal.com.tr/