Irak doğumlu yazar ve eylemci Haife Zangana hala ülkelerinin kurtuluşu için savaşan Irak'lı kadınların mücadelesi hakkında konuştu. Sizin yeni kitabınız, Dullar Şehri, genelde Irak özelde de kadınların rolü üzerine eğiliyor ki bu konu çoğunlukla resmi tarihlerde gizlenir.
İslam'ın ortaya çıkış dönemi boyunca ve bir İslam imparatorluğunun kurulması sırasında kadın liderler, şairler, toplumda çok etkili olan kadınlar vardı her zaman.
Büyüme zamanlarında kimi ünlü kadınlara daha sık rastlanıyordu; ulusal kurtuluş savaşının olduğu zamanlarda da kadınlar oradaydı ve oldukça güçlüydüler. Yani tarihsel olarak dönem dönem değişen bir şey bu.
Siz öğrenciyken Saddam Hüseyin rejiminde siyasi olarak etkin bir komünisttiniz, tutuklandınız ve tutsak edildiniz. Hayatta kalmanızı sağlayan şey annenizin cesareti ve azmi olmuş.
Eğer öyle olmasaydı sonum grubumdaki diğer insanlar gibi olurdu. Dördümüz tutuklandık; üç genç adam ve ben. Onları astılar, ben kurtuldum. O sıralar, 1970'lerde kadınların idam edilmesi çok enderdi.
Daha önceleri haklarında idam kararı verilen ama affedilen kadınların olduğu bir koğuşa koymuşlardı beni. Ama eğer annem benim tutuklanmam konusunda tüm sesleri protestoya yönelterek hayatta olup olmadığım konusunu gündeme getirmeseydi, tamamen unutulmuş olacaktım.
Savunma Bakanlığı’nın dışında ufak bir bölüm vardır; istihbarat servisi. İnsanlar dertleri için bazen oraya giderlerdi – ama çok yanaşamazlardı da, çünkü ya aşağılanırlardı ya da şiddet uygulanırdı kendilerine.
Güneşin altında küçük kardeşimle birlikte annem günler boyu orada oturmuş, ta ki biri ona acıyıp da neden orada beklediğini soruncaya dek. Sonunda hayatta olduğum anlaşılmış. Sizce tüm bu deneyimlerin hem bir siyasi eylemci olarak hem de bir yazar olarak üzerinizdeki etkisi ne oldu?
İşkencenin korkunçlukları beni hiç bırakmadı. Bu yaşadıklarımızı diğer insanlar yaşamasınlar diye mümkün olan her şeyi yapmak için yaşadım. Bizim işkencecilerimizin taktığı intikam maskesini takmamamız gerektiğine de inanıyorum. Çünkü bazen işkence gördükten sonra gelecek kuşağın işkencecisi haline gelebiliyorsunuz.
Asıl şok 2003 yılında Irak'ın bombalanması değildi yalnızca, asıl şok ABD ve Britanya'nın Irak halkına tekrar işkenceye başlamasıydı. Guantanamo'da işkenceye devam ettiler ve Ebu Garip'in korkunç görüntülerinin ardından bile Irak'ta işkence bitmiş değil.
ABD ve Britanya hükümetleri kadınların özgürleştirilmesinin Irak'ı işgal etme nedenlerinden biri olduğunu iddia ettiler. Bu tezgaha ortak olan kadınları siz "sömürge feministleri" olarak tanımladınız.
Kadınlar Saddam rejimine karşı on yıllardır seferber olmuş şekilde, mücadele yürütmekteydiler ama kimse dikkat etmedi. Sonra birden bire kadın meselesine ilgi duymaya başladılar ve medya işgalden aylar önce kadınların öykülerine yer vermeye başladı.
“Özgür Bir Irak için Kadınlar” adlı bir organizasyon kuruldu. İki ay içinde tüm medyada ABD'nin sağladığı videolar, röportajlar ve Beyaz Saray'da yapılan toplantı görüntüleri dönmeye başladı.
Kadınlar yaşadıkları acıları anlatıyorlardı – elbette anlatılanların bazıları doğruydu ama sonra ortaya çıktı ki bunlar propaganda için özel hazırlanmıştı. Bu hikayeler savaşı haklı çıkarmak için kullanıldı. Bu kadınlar savaşa feminist bir yüz takmak ve şiddete ahlaki bir haklılık kazandırmak için kullanıldılar. Tüm bu yapılanlar Irak'lı kadınlara karşı yürütüldüğü anlaşılan bir savaş içindi.
Kadınlar geçmişte Irak hükümetinde ve siyasi yaşantısında rol sahibiydiler.
.
Irak kadınları asla kurtarılmayı bekleyen kurbanlar olmadılar. Bu tüm Irak nüfusu için geçerlidir. ABD'yi ve Britanya'yı asla kurtarıcılar olarak kabul etmediler. Kadınların mücadele ve ilerlemelerle dolu uzun bir tarihi vardır ve bu mücadele savaşlar ya da 1990'daki BM önlemleri olmasaydı daha da devam edecekti.
İşgal Iraklı kadınların mücadelesini tek bir isteğe indirgedi. Bir Iraklı kadına isteğinin ne olduğunu sormuştum bir gün. "Şu an istediğimiz tek şey, ölülerimizi şerefli bir biçimde gömebilmektedir" demişti.
Sabah pencerenizi açınca sokakta cesetler görüyorsunuz ve onları gömmek için yanlarına gitmeye bile cesaret edemiyorsunuz. İşgal nedeniyle kadınlar buna indirgendiler işte. Kitabınızın başlığı erkeklerin katledilmesiyle ya da tutsak edilmesiyle kadınların sırtlarına artık daha ağır yükler bindiği olgusuna dikkat çekiyor.
2003 yılından beri 1.2 milyon Iraklı öldürüldü ve kadınlarla çocukların asıl kurbanlar oldukları diğer savaşlardan farklı olarak bu savaşta ölenlerin %91'i erkeklerdi. Bunun nedeni işgalin ilk üç yılında genç kızların güvenlikleri nedeniyle okula gönderilmeyişleri ve kadınların yanlarında bir erkek olmaksızın sokağa çıkamayışlarıydı.
Ama işgal güçleri açıkça erkekleri hedef almaya başladığından beri kadınların ev dışındaki işlerle ilgilenmeye başlamaları giderek artıyor. Buna benzin almak için saatlerce sıra beklemek, ölüleri gömmek, kayıpların ve tutsakların peşine düşmek, elektrik gibi temel ihtiyaçlarla ilgilenmek de dahil.
Bu günlük şeyler zaman harcayıcı ve riskli işler. Son yıllarda ölen kadınların sayısında bir artış meydana geldi ve cesetlere sokaklara fırlatılıp atılır oldu. Bu feministlerin cinsiyet eşitliği olarak görüp, hoş karşılayabilecekleri bir şey değil.
Her Iraklı ailenin ortalama beş çocuğu var, dolayısıyla ölen bir erkek karısını beş yetimle dul bırakarak gidiyor. Bağdat bir dullar şehri haline geldi. Buraa 300,000 ülke boyunca bir milyon dul var. ABD ve Britanya buradaki şiddeti mezhep çatışması olarak, Iraklıların Iraklıları öldürmesi olarak gösterip propaganda yapmaya çalışıyor
Irak'ta asla bir mezhep çatışması yaşamış değildik geçmişte. İşgal güçleri yalnızca beş yıldır burada ve Irak'taki bu bölünme daha işgalin birinci gününden itibaren akıllarda olan bir şeydi.
ABD yönetimindeki Bölgesel Koalisyonun otoritelerinden olan Paul Bremer burada bir hükümet yaratılmasının ve zaman çizelgesinin tamamen mezhepsel ve etnik ayrılıklar temelinde olmasına karar vermiştir.
Sünnilerin Şiileri, Şiilerin Sünnileri ya da Hıristiyanları öldürdüğü iddiası manipüle edilen bir iddiadır ve ABD güçlerinin burada sonsuza dek kalması için kullanılmaktadır. Irak halkı birbirini öldürmesin diye burada kaldıklarını söylüyorlar.
Sömürgeci güçlerin bu mantığına modern tarih içinde sürekli tanık olmaktayız. ABD, Iraklıların işgale karşı gerçek bir direniş gösterdikleri olgusunu da gizlemek istiyor.
Resmi bulutlandırarak Irak halkının işgale karşı direniş gösterdiğinin de üstünü örtmeye çalışıyorlar ve onların terörist olduklarını – El Kaideli yahut dış güçler olduklarını söylüyorlar. Ama Irak halkının dış güçlere ihtiyacı yok; kendileri savaşıyorlar.
Irak direnişi büyüyor ve toplumda büyük bir destek var. Bu halk, ispiyonculardan, işbirlikçilerden, güvenlik şirketlerinden ve müteahhitlerin paralı ordularından da destek gören dünyanın en güçlü ordusuyla mücadele ediyor.
Eğer Irak halkı tarafından korunup desteklenmeseydi bu direnişin böyle büyümesini nasıl açıklarsınız? Ama hala ABD ve Britanya özgür iradeleriyle işgale karşı savaşmak isteyen insanların varlığını inkar ediyor.
Biz kendi kendimizi yönetmek istiyoruz. Buna, özgürlüğe, egemenliğe ve kendi kaynaklarımızı kontrol etmeye hakkımız var. Kitabınız boyunca süregiden bir temayı direniş oluşturuyor, peki ya kültürel direniş?
Kültürel direniş en kuvvetli direnişlerden biri, çünkü insanlığın en derindeki katmanlarına dokunuyor. Şiir, edebiyat ve sanatta bu vardı, artık bloglara yazmak gibi modern direniş yolları da mevcut. Irak içinden yazan ve birçoğu kadın olan harika blog yazarlarımız var.
Blog yazarları olan biteni spontane, sansürsüz ve güzel bir biçimde ilk elden aktarıyorlar. Anlatımlarını şiirlerle, mesellerle, hikaye anlatıcılığıyla birleştiriyorlar. Şiir önemli. Çünkü Iraklı kadınlar Arap ülkelerindeki en iyi şairlerden bazılarını teşkil ediyor.
Dolayısıyla şairlerimizden bazıları direnişe destek sunuyor. İşgal güçlerinin sansürlemeye çalıştığı direniş şarkılarımız var. Gençler direniş şarkılarını cep telefonları aracılığıyla birbirlerine gönderiyor ve bu da işgalcilerin üstesinden gelmesinin son derece zor olduğu bir şey.
Direnişin pek çok veçhesi vardır. Burada savaşan herkes silahlı değil. İran'a saldırı üzerine son zamanlarda çok laf edilmeye başlandı. Bunun ABD'nin Irak'ta kaybetmeye başlaması, dolayısıyla dikkatleri başka yöne çekmeye çalışması ile bir ilgisi var mı sizce?
Irak direnişi imparatorluğun gelişmesini geciktiriyor. ABD bunu beklemiyordu. Onların beklentisi Irak halkının onları çiçeklerle karşılaması, daha sonra Suriye'ye ya da kontrol altına almak istedikleri başka bir ülkeye ilerlemekti. Irak'ta başarısızlığa uğradılar ve bu da planlarını bozdu.
İlerleme konusunda kimi direniş blokları çıkıyor karşılarına. ABD yönetiminin ve askeriyesinin içinde bile bir blok var. Asıl faktör gelecek yıl Irak'ta neler olacağı. ABD savunma sekreteri Robert Gates, hükümeti Irak'taki tüm askeri üsleri ilgilendiren bir anlaşmayı imzalaması için zorluyor.
Yeni petrol yasası da aynı şekilde, tüm kontrolü büyük firmaların eline bırakacak. Iraklılar bu konuda hoşgörüsüzler ve Basra'daki sendikalarla işçiler dişe diş bir mücadele veriyorlar. ABD başka bir ülkeye yelken açmadan evvel bunları halletmek istiyor.
Sizce Britanya'daki ve ABD'deki savaş karşıtı hareketlerin rolü nedir? Kanımca çok önemliler, çünkü Irak ve Afgan halkı işgale kendi topraklarında direnirken dayanışmaya ihtiyaçları oldukları muhakkak. Hele ki işgalci ülkelerin halklarından.
Bunun ne kadar önemli olduğunu anlatamam. Ne zaman Irak içinden ya da dışından bir Iraklıyla karşılaşsam mücadelelerinde yalnız olduklarını hissetmemelerinin ne kadar önemli olduğunu vurguluyorlar. Hükümet politikasını etkilemek de önemli.
Irak halkı gururlu ve barışsever bir halktır. Savaştan bıktılar ve yoruldular. Dünyanın her yerinden halkların yardımına ihtiyaçları var. Ambargo yıllarında Irak halkıyla birlikte olan örgütler ve insanlarla kurduğumuz bağların bugün Irak’taki savaşa karşı çıkması bizim için çok önemli.
Haber Kaynağım :
Socialist Review'den Solun Doğusu çevirisi
http://www.solplatform.org
İslam'ın ortaya çıkış dönemi boyunca ve bir İslam imparatorluğunun kurulması sırasında kadın liderler, şairler, toplumda çok etkili olan kadınlar vardı her zaman.
Büyüme zamanlarında kimi ünlü kadınlara daha sık rastlanıyordu; ulusal kurtuluş savaşının olduğu zamanlarda da kadınlar oradaydı ve oldukça güçlüydüler. Yani tarihsel olarak dönem dönem değişen bir şey bu.
Siz öğrenciyken Saddam Hüseyin rejiminde siyasi olarak etkin bir komünisttiniz, tutuklandınız ve tutsak edildiniz. Hayatta kalmanızı sağlayan şey annenizin cesareti ve azmi olmuş.
Eğer öyle olmasaydı sonum grubumdaki diğer insanlar gibi olurdu. Dördümüz tutuklandık; üç genç adam ve ben. Onları astılar, ben kurtuldum. O sıralar, 1970'lerde kadınların idam edilmesi çok enderdi.
Daha önceleri haklarında idam kararı verilen ama affedilen kadınların olduğu bir koğuşa koymuşlardı beni. Ama eğer annem benim tutuklanmam konusunda tüm sesleri protestoya yönelterek hayatta olup olmadığım konusunu gündeme getirmeseydi, tamamen unutulmuş olacaktım.
Savunma Bakanlığı’nın dışında ufak bir bölüm vardır; istihbarat servisi. İnsanlar dertleri için bazen oraya giderlerdi – ama çok yanaşamazlardı da, çünkü ya aşağılanırlardı ya da şiddet uygulanırdı kendilerine.
Güneşin altında küçük kardeşimle birlikte annem günler boyu orada oturmuş, ta ki biri ona acıyıp da neden orada beklediğini soruncaya dek. Sonunda hayatta olduğum anlaşılmış. Sizce tüm bu deneyimlerin hem bir siyasi eylemci olarak hem de bir yazar olarak üzerinizdeki etkisi ne oldu?
İşkencenin korkunçlukları beni hiç bırakmadı. Bu yaşadıklarımızı diğer insanlar yaşamasınlar diye mümkün olan her şeyi yapmak için yaşadım. Bizim işkencecilerimizin taktığı intikam maskesini takmamamız gerektiğine de inanıyorum. Çünkü bazen işkence gördükten sonra gelecek kuşağın işkencecisi haline gelebiliyorsunuz.
Asıl şok 2003 yılında Irak'ın bombalanması değildi yalnızca, asıl şok ABD ve Britanya'nın Irak halkına tekrar işkenceye başlamasıydı. Guantanamo'da işkenceye devam ettiler ve Ebu Garip'in korkunç görüntülerinin ardından bile Irak'ta işkence bitmiş değil.
ABD ve Britanya hükümetleri kadınların özgürleştirilmesinin Irak'ı işgal etme nedenlerinden biri olduğunu iddia ettiler. Bu tezgaha ortak olan kadınları siz "sömürge feministleri" olarak tanımladınız.
Kadınlar Saddam rejimine karşı on yıllardır seferber olmuş şekilde, mücadele yürütmekteydiler ama kimse dikkat etmedi. Sonra birden bire kadın meselesine ilgi duymaya başladılar ve medya işgalden aylar önce kadınların öykülerine yer vermeye başladı.
“Özgür Bir Irak için Kadınlar” adlı bir organizasyon kuruldu. İki ay içinde tüm medyada ABD'nin sağladığı videolar, röportajlar ve Beyaz Saray'da yapılan toplantı görüntüleri dönmeye başladı.
Kadınlar yaşadıkları acıları anlatıyorlardı – elbette anlatılanların bazıları doğruydu ama sonra ortaya çıktı ki bunlar propaganda için özel hazırlanmıştı. Bu hikayeler savaşı haklı çıkarmak için kullanıldı. Bu kadınlar savaşa feminist bir yüz takmak ve şiddete ahlaki bir haklılık kazandırmak için kullanıldılar. Tüm bu yapılanlar Irak'lı kadınlara karşı yürütüldüğü anlaşılan bir savaş içindi.
Kadınlar geçmişte Irak hükümetinde ve siyasi yaşantısında rol sahibiydiler.
.
Irak kadınları asla kurtarılmayı bekleyen kurbanlar olmadılar. Bu tüm Irak nüfusu için geçerlidir. ABD'yi ve Britanya'yı asla kurtarıcılar olarak kabul etmediler. Kadınların mücadele ve ilerlemelerle dolu uzun bir tarihi vardır ve bu mücadele savaşlar ya da 1990'daki BM önlemleri olmasaydı daha da devam edecekti.
İşgal Iraklı kadınların mücadelesini tek bir isteğe indirgedi. Bir Iraklı kadına isteğinin ne olduğunu sormuştum bir gün. "Şu an istediğimiz tek şey, ölülerimizi şerefli bir biçimde gömebilmektedir" demişti.
Sabah pencerenizi açınca sokakta cesetler görüyorsunuz ve onları gömmek için yanlarına gitmeye bile cesaret edemiyorsunuz. İşgal nedeniyle kadınlar buna indirgendiler işte. Kitabınızın başlığı erkeklerin katledilmesiyle ya da tutsak edilmesiyle kadınların sırtlarına artık daha ağır yükler bindiği olgusuna dikkat çekiyor.
2003 yılından beri 1.2 milyon Iraklı öldürüldü ve kadınlarla çocukların asıl kurbanlar oldukları diğer savaşlardan farklı olarak bu savaşta ölenlerin %91'i erkeklerdi. Bunun nedeni işgalin ilk üç yılında genç kızların güvenlikleri nedeniyle okula gönderilmeyişleri ve kadınların yanlarında bir erkek olmaksızın sokağa çıkamayışlarıydı.
Ama işgal güçleri açıkça erkekleri hedef almaya başladığından beri kadınların ev dışındaki işlerle ilgilenmeye başlamaları giderek artıyor. Buna benzin almak için saatlerce sıra beklemek, ölüleri gömmek, kayıpların ve tutsakların peşine düşmek, elektrik gibi temel ihtiyaçlarla ilgilenmek de dahil.
Bu günlük şeyler zaman harcayıcı ve riskli işler. Son yıllarda ölen kadınların sayısında bir artış meydana geldi ve cesetlere sokaklara fırlatılıp atılır oldu. Bu feministlerin cinsiyet eşitliği olarak görüp, hoş karşılayabilecekleri bir şey değil.
Her Iraklı ailenin ortalama beş çocuğu var, dolayısıyla ölen bir erkek karısını beş yetimle dul bırakarak gidiyor. Bağdat bir dullar şehri haline geldi. Buraa 300,000 ülke boyunca bir milyon dul var. ABD ve Britanya buradaki şiddeti mezhep çatışması olarak, Iraklıların Iraklıları öldürmesi olarak gösterip propaganda yapmaya çalışıyor
Irak'ta asla bir mezhep çatışması yaşamış değildik geçmişte. İşgal güçleri yalnızca beş yıldır burada ve Irak'taki bu bölünme daha işgalin birinci gününden itibaren akıllarda olan bir şeydi.
ABD yönetimindeki Bölgesel Koalisyonun otoritelerinden olan Paul Bremer burada bir hükümet yaratılmasının ve zaman çizelgesinin tamamen mezhepsel ve etnik ayrılıklar temelinde olmasına karar vermiştir.
Sünnilerin Şiileri, Şiilerin Sünnileri ya da Hıristiyanları öldürdüğü iddiası manipüle edilen bir iddiadır ve ABD güçlerinin burada sonsuza dek kalması için kullanılmaktadır. Irak halkı birbirini öldürmesin diye burada kaldıklarını söylüyorlar.
Sömürgeci güçlerin bu mantığına modern tarih içinde sürekli tanık olmaktayız. ABD, Iraklıların işgale karşı gerçek bir direniş gösterdikleri olgusunu da gizlemek istiyor.
Resmi bulutlandırarak Irak halkının işgale karşı direniş gösterdiğinin de üstünü örtmeye çalışıyorlar ve onların terörist olduklarını – El Kaideli yahut dış güçler olduklarını söylüyorlar. Ama Irak halkının dış güçlere ihtiyacı yok; kendileri savaşıyorlar.
Irak direnişi büyüyor ve toplumda büyük bir destek var. Bu halk, ispiyonculardan, işbirlikçilerden, güvenlik şirketlerinden ve müteahhitlerin paralı ordularından da destek gören dünyanın en güçlü ordusuyla mücadele ediyor.
Eğer Irak halkı tarafından korunup desteklenmeseydi bu direnişin böyle büyümesini nasıl açıklarsınız? Ama hala ABD ve Britanya özgür iradeleriyle işgale karşı savaşmak isteyen insanların varlığını inkar ediyor.
Biz kendi kendimizi yönetmek istiyoruz. Buna, özgürlüğe, egemenliğe ve kendi kaynaklarımızı kontrol etmeye hakkımız var. Kitabınız boyunca süregiden bir temayı direniş oluşturuyor, peki ya kültürel direniş?
Kültürel direniş en kuvvetli direnişlerden biri, çünkü insanlığın en derindeki katmanlarına dokunuyor. Şiir, edebiyat ve sanatta bu vardı, artık bloglara yazmak gibi modern direniş yolları da mevcut. Irak içinden yazan ve birçoğu kadın olan harika blog yazarlarımız var.
Blog yazarları olan biteni spontane, sansürsüz ve güzel bir biçimde ilk elden aktarıyorlar. Anlatımlarını şiirlerle, mesellerle, hikaye anlatıcılığıyla birleştiriyorlar. Şiir önemli. Çünkü Iraklı kadınlar Arap ülkelerindeki en iyi şairlerden bazılarını teşkil ediyor.
Dolayısıyla şairlerimizden bazıları direnişe destek sunuyor. İşgal güçlerinin sansürlemeye çalıştığı direniş şarkılarımız var. Gençler direniş şarkılarını cep telefonları aracılığıyla birbirlerine gönderiyor ve bu da işgalcilerin üstesinden gelmesinin son derece zor olduğu bir şey.
Direnişin pek çok veçhesi vardır. Burada savaşan herkes silahlı değil. İran'a saldırı üzerine son zamanlarda çok laf edilmeye başlandı. Bunun ABD'nin Irak'ta kaybetmeye başlaması, dolayısıyla dikkatleri başka yöne çekmeye çalışması ile bir ilgisi var mı sizce?
Irak direnişi imparatorluğun gelişmesini geciktiriyor. ABD bunu beklemiyordu. Onların beklentisi Irak halkının onları çiçeklerle karşılaması, daha sonra Suriye'ye ya da kontrol altına almak istedikleri başka bir ülkeye ilerlemekti. Irak'ta başarısızlığa uğradılar ve bu da planlarını bozdu.
İlerleme konusunda kimi direniş blokları çıkıyor karşılarına. ABD yönetiminin ve askeriyesinin içinde bile bir blok var. Asıl faktör gelecek yıl Irak'ta neler olacağı. ABD savunma sekreteri Robert Gates, hükümeti Irak'taki tüm askeri üsleri ilgilendiren bir anlaşmayı imzalaması için zorluyor.
Yeni petrol yasası da aynı şekilde, tüm kontrolü büyük firmaların eline bırakacak. Iraklılar bu konuda hoşgörüsüzler ve Basra'daki sendikalarla işçiler dişe diş bir mücadele veriyorlar. ABD başka bir ülkeye yelken açmadan evvel bunları halletmek istiyor.
Sizce Britanya'daki ve ABD'deki savaş karşıtı hareketlerin rolü nedir? Kanımca çok önemliler, çünkü Irak ve Afgan halkı işgale kendi topraklarında direnirken dayanışmaya ihtiyaçları oldukları muhakkak. Hele ki işgalci ülkelerin halklarından.
Bunun ne kadar önemli olduğunu anlatamam. Ne zaman Irak içinden ya da dışından bir Iraklıyla karşılaşsam mücadelelerinde yalnız olduklarını hissetmemelerinin ne kadar önemli olduğunu vurguluyorlar. Hükümet politikasını etkilemek de önemli.
Irak halkı gururlu ve barışsever bir halktır. Savaştan bıktılar ve yoruldular. Dünyanın her yerinden halkların yardımına ihtiyaçları var. Ambargo yıllarında Irak halkıyla birlikte olan örgütler ve insanlarla kurduğumuz bağların bugün Irak’taki savaşa karşı çıkması bizim için çok önemli.
Haber Kaynağım :
Socialist Review'den Solun Doğusu çevirisi
http://www.solplatform.org