Ezo Gelin Kimdir?

Ezo Gelin'in asıl adı Zöhre Bozgeyik'tir. Nüfus Kaydı, Gaziantep'e bağlı Oğuzeli ilçesindedir. Ezo Gelin (Zöhre Bozgeyik), Oğuzeli'nin Uruş (şimdiki adı Dokuzyol) köyünde doğmuştur. Bozgeyikli Oymağı'ndan Emir Dede'nin kızıdır.

Annesinin adı Elif'tir. Üç kız ve üç erkek kardeşi vardı. Kız kardeşleri: Şehri, Sakine, Radiye. Erkek kardeşleri: Zeynel, Kenan, Bekir. Oğuzeli Nüfus Memurluğu'ndaki Nüfus Kayıt Örneği'nde, Ezo Gelin'in ölüm tarihi, ''Ekim 1956'' olarak düşülmüştür.

(Ezo Gelin'in doğduğu köyün adı olan Uruş, eski ve yeni Türk lehçelerinde ''savaş'' anlamına gelir.) Ezo Gelin'in, Suriye topraklarındaki Halep'e bağlı Carablus ilçesinin Bozhöyük köyünde bulunan höyükteki (yığma tepedeki) mezar taşı yazısı:

Fatiha: EMİR DEDE KIZI EZO GELİN Doğumu Türkiye'nin Gaziantep ilinin Oğuzeli iıçesinin Uruş Köyü 1909. Ölümü 18 Mart 1952. Uzun zamandır çektiği verem hastalığından ve gurbetlik acısından.

(Ezo Gelin'in mezarının bulunduğu höyük ve köy -Bozhöyük-, Türkiye sınırına yarım saat uzaklıktadır .)


Ezo Gelin, Oğuzeli'nin Beledin Köyü'nden Hanifi Açıkgöz ile ''değişik'' geleneğine göre evlenir: Hanifi Açıkgöz, halası Hatice'yi (Hazik'i) Ezo'nun kardeşi Zeynel Bozgeyik'e verir, Ezo'yu (Zöhre'yi) eş olarak alır. Hanifi Açıkgöz ile Ezo Gelin, bir yıllık evlilikten sonra ayrılırlar. Köyüne dönen Ezo Gelin, altı yll dul oturur.

Ezo Gelin, çok kişinin evlenme önerisini kabul etmez. kendini isteyen Barak Ağalarının evlenme isteklerini de geri çevirir. Ezo Gelin, evlenmeme nedenlerini açıklamaz. Suriye'nin Kozbaş Köyü'nde oturan teyzesinin oğlu Memey (Mehmet), sık sık dünürcü (görücü) göndererek istetir Ezo Gelin'i.

Ezo'nun Suriye'ye gelin gitmek istemediğini işiten görücü kadınlar, Ezo Gelin'in evlenmesi için inandırıcı konuşurlar: ''Güzel kızım, hiç merak etme. Memey'in nüfus kaydı Türkiye'dedir.

Evlendikten az bir zaman sonra Türkiye'ye göç edersiniz. Biliyorsun Barak'ta, Suriye'den gelen birçok mülteci vardır. Biz seni gurbet ellerinde hiç yakar mıyız?...

Bize güven. Biz akrabalar, senin kötülüğünü istemeyiz.'' Üstelemelerden, kezlerce konuşmadan sonra, evlenmeyi uygun bulan Ezo, şöyle der: ''Sözlerinize inanıyorum. Yalnız korktuğum başıma gelirse?...

Ya Memey Türkiye'ye mülteci olarak gelmezse, benim halim nice olur? ...Zaten birinci kocamdan boşandım. Şimdi de ikinciden mi boşanayım? Boşanma olmazsa, Suriye'de ölünceye kadar kalıp Türkiye'ye, akrabalara hasret mi kalacağım?...

Talihim zaten karadır. Orada ölürsem, ölüm bile Türkiye'ye hasret kalır. Ne diyeceğimi bilemiyorum. Siz ne derseniz o olsun. benim çabalarım para etmiyor. Ezo, nasıl olsa bir defa yandı. Bin defa yanacak değil ya...''

Ezo'nun güzel gözlerinden birkaç damla gözyaşı, gül rengi yanaklarına dökülürken fısıldarcasına ''Evet'' der.

Ezo Gelin'i götürenler , akşam karanlığından yararlanarak, sınırı bekleyen askerlere görünmeden Suriye'ye ayak basarlar. Geldikleri Kozbaş Köyü'nde düğün dernek yapılmaz. Yörenin göreneğine göre dul kadın ve dul erkek için eğlenti yapılmaz...

Sessizce imam nikahı kıyılır. Böylece Ezo, Suriye'nin Carablus İlçesi'nin Kozbaş Köyü'ne gelin gider. Sonra oradan, Lüle Köyü'ne taşınırlar.

Ezo Gelin'in ikinci evlenmesi de ''değişik usulü'' olur... Ezo'nun teyzeoğlu Memey, bacısı Selvi'yi Zeynel Bozgeyik'e verir, kendisi Ezo'yu alır. (''Değişik usulü'' evlenme olgusunu sonra açıklayacağım.) Memey ile Ezo'nun aile kurması, ikisinin de ''değişik'' yoluyla yaptıkları ikinci evlenmeleridir.

Ezo, gurbetlik acısına dayanamaz. Ara sıra köyündeki yakınlarını görmek amacıyla Suriye sınırını gizlice geçerek, Uruş (Dokuzyol) köyüne gelir. Türkiye'ye her gelişinde, biraz daha yıpranmış, daha süzülmüş ve üzgün görünür.

Nedenini soranlara: ''Gurbetliğe fazla dayanamıyorum. köydeki hısım akrabaları göresim geliyor. Ne de olsa burası eski vatanım. Nedense Suriye'yi hiç sevemiyorum. Ah Türkiye'nin gözünü seveyim! Vasa öleydim, tek Türkiye'de kalaydım. İlle vatan, ille vatan.''

İlk kocasından çocuğu olmayan Ezo Gelin'in, ikinci eşinden altı kız çocuğu olur.
Ezo Gelin'in gül yüzü, portakal rengine döner... Yıllardan beri ayakta çektiği hastalık, onu güçsüzleştirir, çok zayıflar, yatağa düşer. Ara sıra ağzından kan gelir. Gözleri de pek iyi görmez.

Birkaç kez hekimlere görünür ancak yoksulluktan ilaçları düzenli olarak alamaz. Kendine bakamaz. 1952 yılının Mart ayında, Lüle Köyü'ndeki tek odalı kerpiç evini de yataktan kalkamaz... Ezo Gelin, 18 Mart Cuma günü gece yarısı, ''ince hastalık'' dedikleri Verem'den ölür.


Özlemi, acıyı, yabancılığı içinde götürür Ezo Gelin... Ozan Kemalettin Kamu'nun dediği gibi: ''Gurbet o kadar acı ki, / Ne varsa içimde. / Hepsi bana yabancı, / Hepsi başka biçimde.''

Ezo Gelin, arada bir yükseklere çıkar, Türkiye'ye doğru ağlayarak bakarmış... Sağlığında kocası Memey'e, ölüsünün, Bozhöyük Köyü'ndeki höyüğün başına gömülmesini yalvara yalvara söylermiş... ''Hiç olmazsa mezarım Türkiye'den gözüksün.

Ben doyana kadar Türkiye'ye bakmadım, mezarım baksın. Ben seyretmezsem bile mezarımın taşı toprağı Türkiye'yi seyretsin.'' dermiş Ezo Gelin.

Ezo'nun vasiyeti yerine getirilerek, Lüle Köyü'nden alınan ölüsü, Bozhöyük Köyü'ndeki höyüğün üstüne gömülür. Ezo Gelin'in gömütü, Suriye'nin sınır boyundaki topraklarından ve Türkiye'nin sınıra birkaç saat uzaklıktaki köylerinden, beyaz bir benek gibi görünmektedir.

Ezo Gelin'in yaşamı, acımasız doğa koşulları, kapitalist düzenin getirdiği ekonomik açmazlar ve feodal düzenin töresel baskıları arasında sıkışıp kalmış kadınlarımızın göğüsledikleri çilelerin öyküsüdür...

Kadınlarımız, geri bırakılmışlığa ve gelişmelerini engelleyen törelere başkaldırabildiklerinde, kurtuluşa varacaklar.

Haber Kaynağım :
http://www.turkulerdiyari.com