Nasreddin Hoca, fıkralarından anlaşıldığı üzere birkaç kez evlenmiştir. İlk evliliği Akşehir’de olmuştur. Burada ilk olarak dul ve pek de güzel olmayan bir kadınla evlendirilmiş, bu hanımın kısa bir süre sonra vefat etmesi üzerine ikinci evliliğini yapmıştır.
Hoca’nın bu evlilikten Fatma adında bir kızı oldu. Hoca, kızı evlenme çağına gelince onu Sivrihisar’a gelin gönderdi. Fatma Hatun’a ait Sivrihisar’ın eski mezarlığında bulunan 727 tarihli mezar kitabesinin bulunması bu olayı doğrulamaktadır.
Buna göre Fatma Hanım Şubat 1326 tarihinde Sivrihisar’da vefat etmiştir. Mezar taşı ise daha sonra Akşehir müzesine kaldırılmıştır. Fatma Hanım’ın Mevlâna Celâleddin isimli oğlu olmuş ve Sivrihisar’da kadılık yapmıştır. Onun oğlu değerli bilgin Hızır Bey ise(ö.1459) İstanbul’un ilk kadısı olmuştur.
[1] Hızır Bey’in oğulları Sivrihisar ve civarında ve Akşehir’de imamlık yapmışlardır.
[2] Bu da Hoca ve ailesinin Akşehir’e geldikten sonra Sivrihisar’la bağlarının sürdürdüklerini göstermektedir.
Fatma Hanım hakkında söylenen bir görüş de şöyledir. Hoca, Akşehir’e gitmeden önce yani Konya’daki tahsilini tamamladıktan sonra memleketi olan Sivrihisar’a, Hortu köyüne dönmüş, burada Atike isimli bir hanımla evlenmiştir. Bu evlilikten de Fatma isimli bir kızı olmuştur.
[3] Bu bilgilerden hangisi gerçeği yansıtmaktadır? Bunu tam olarak şu anda bilemiyoruz. Ama Fatma Hanım, Hoca’nın ister ilk karısı olan Atike Hanım’ın kızı olsun, isterse Akşehir’deki eşinden doğan ve Sivrihisar’a gelin gönderilen kızı olsun kesin olan şudur ki; Hoca, Sivrihisarlı’dır.
[4] Çünkü her iki görüş de bu tezi destekler niteliktedir. Öte yandan Fatma Hanım’ın varlığı son arkeolojik çalışmalara göre kesin bir gerçektir. Sivrihisar mezarlığında mezar taşı bulunmuştur. Üzerinde de 1226 da öldüğü yazılıdır. Yine bu konuda Kemal Uzun’un şu yorumu da dikkate alınmalıdır:” Nasreddin Hoca’nın Atike’den doğma ilk kızı Fatma, Sivrihisar’da ölmüş. İkinci kızının adını da Fatma koymuş. Atike, ikinci kızı Fatma ile Akşehir’e gelmiştir.
[5] Nasreddin Hoca’nın Akşehir’de evlendiği eşinden de bir kızı doğmuştur. Bu hanım Dürr-i Melek Hatun’dur. Doğum tarihi belli değildir. Onun da mezar taşı Akşehir Nasreddin Hoca mezarlığı’nda bulunmuştur. Hoca’nın fıkralarından anlaşıldığı üzere bir de Ömer yahut Şeyh Ömer isimli oğlu bulunmaktadır. Onun mezarı da Sivrihisar’dadır.
[6]Bütün bunlar Hoca’nın Sivrihisarlı oluşu görüşlerin kanıtlanması açısından da önem taşımaktadır. Şükrü Kurgan da Hoca’nın iki katlı bir evde karısı, bir kızı, bir oğlu ve İmad adlı mollasıyla birlikte yaşadığını söylemektedir.
[7] Bir fıkrasında ise iki oğlundan bahsedilmektedir.
Haber Kaynaklarım :
[1] Yeni Türk Ansiklopedisi c.7 s. 2600
[2] Kemal Uzun, a.g.e., s. 14
[3] Kemal Uzun, a. g. e. ,s. 12
.
[4] Fatma Hanım, Hoca’nın Sivrihisar’da evlendiği ilk eşinden olan kızıdır ve evlilik çağına gelince Sivrihisar’a gelin gönderilmiştir. Olaya böyle de bakılabilir. Nitekim Kemal Uzun da aynı kanaattedir. Bkn. Nasreddin Hoca Araştırması, s. 13
.
[5] Kemal Uzun, a.g.e., s. 13
[6] Hürriyetim internet, 23.7. 2003 tarihli “Nasrettin Hoca Paylaşılamıyor” haberiyle ilgili olarak Sivrihisar Belediye Başkanı Fikret Aslan’ın açıklaması
[7] Şükrü Kurgan, a.g.e. s. 17
Hoca’nın bu evlilikten Fatma adında bir kızı oldu. Hoca, kızı evlenme çağına gelince onu Sivrihisar’a gelin gönderdi. Fatma Hatun’a ait Sivrihisar’ın eski mezarlığında bulunan 727 tarihli mezar kitabesinin bulunması bu olayı doğrulamaktadır.
Buna göre Fatma Hanım Şubat 1326 tarihinde Sivrihisar’da vefat etmiştir. Mezar taşı ise daha sonra Akşehir müzesine kaldırılmıştır. Fatma Hanım’ın Mevlâna Celâleddin isimli oğlu olmuş ve Sivrihisar’da kadılık yapmıştır. Onun oğlu değerli bilgin Hızır Bey ise(ö.1459) İstanbul’un ilk kadısı olmuştur.
[1] Hızır Bey’in oğulları Sivrihisar ve civarında ve Akşehir’de imamlık yapmışlardır.
[2] Bu da Hoca ve ailesinin Akşehir’e geldikten sonra Sivrihisar’la bağlarının sürdürdüklerini göstermektedir.
Fatma Hanım hakkında söylenen bir görüş de şöyledir. Hoca, Akşehir’e gitmeden önce yani Konya’daki tahsilini tamamladıktan sonra memleketi olan Sivrihisar’a, Hortu köyüne dönmüş, burada Atike isimli bir hanımla evlenmiştir. Bu evlilikten de Fatma isimli bir kızı olmuştur.
[3] Bu bilgilerden hangisi gerçeği yansıtmaktadır? Bunu tam olarak şu anda bilemiyoruz. Ama Fatma Hanım, Hoca’nın ister ilk karısı olan Atike Hanım’ın kızı olsun, isterse Akşehir’deki eşinden doğan ve Sivrihisar’a gelin gönderilen kızı olsun kesin olan şudur ki; Hoca, Sivrihisarlı’dır.
[4] Çünkü her iki görüş de bu tezi destekler niteliktedir. Öte yandan Fatma Hanım’ın varlığı son arkeolojik çalışmalara göre kesin bir gerçektir. Sivrihisar mezarlığında mezar taşı bulunmuştur. Üzerinde de 1226 da öldüğü yazılıdır. Yine bu konuda Kemal Uzun’un şu yorumu da dikkate alınmalıdır:” Nasreddin Hoca’nın Atike’den doğma ilk kızı Fatma, Sivrihisar’da ölmüş. İkinci kızının adını da Fatma koymuş. Atike, ikinci kızı Fatma ile Akşehir’e gelmiştir.
[5] Nasreddin Hoca’nın Akşehir’de evlendiği eşinden de bir kızı doğmuştur. Bu hanım Dürr-i Melek Hatun’dur. Doğum tarihi belli değildir. Onun da mezar taşı Akşehir Nasreddin Hoca mezarlığı’nda bulunmuştur. Hoca’nın fıkralarından anlaşıldığı üzere bir de Ömer yahut Şeyh Ömer isimli oğlu bulunmaktadır. Onun mezarı da Sivrihisar’dadır.
[6]Bütün bunlar Hoca’nın Sivrihisarlı oluşu görüşlerin kanıtlanması açısından da önem taşımaktadır. Şükrü Kurgan da Hoca’nın iki katlı bir evde karısı, bir kızı, bir oğlu ve İmad adlı mollasıyla birlikte yaşadığını söylemektedir.
[7] Bir fıkrasında ise iki oğlundan bahsedilmektedir.
Haber Kaynaklarım :
[1] Yeni Türk Ansiklopedisi c.7 s. 2600
[2] Kemal Uzun, a.g.e., s. 14
[3] Kemal Uzun, a. g. e. ,s. 12
.
[4] Fatma Hanım, Hoca’nın Sivrihisar’da evlendiği ilk eşinden olan kızıdır ve evlilik çağına gelince Sivrihisar’a gelin gönderilmiştir. Olaya böyle de bakılabilir. Nitekim Kemal Uzun da aynı kanaattedir. Bkn. Nasreddin Hoca Araştırması, s. 13
.
[5] Kemal Uzun, a.g.e., s. 13
[6] Hürriyetim internet, 23.7. 2003 tarihli “Nasrettin Hoca Paylaşılamıyor” haberiyle ilgili olarak Sivrihisar Belediye Başkanı Fikret Aslan’ın açıklaması
[7] Şükrü Kurgan, a.g.e. s. 17