Fakirliğin çok olduğu yıllarda her evde mutlaka sadaka niyetine bir tutam tuz ve bir avuç un tepside biriktirilirmiş. Ekmek olacak çokluğa ulaşınca da mahalledeki dul kadınlara, kimsesizlere dağıtılırmış.
1926 doğumlu olan Tayyibe Kahya, bu geleneği devam ettirmek için günde en az 8 kez kek kalıbını fırına sürüyor ve keklerini ta kutsal topraklara kadar ulaştırıyor.
İstanbul Rami'de pişen ama kokusu ta kutsal topraklara düşen Tayyibe Teyze'nin o muhteşem kekiyle Mekke'den Medine'ye giden yolda tanıştık. Uçsuz bucaksız çöl manzarası eşliğinde 7 saat süren yolculukta midemizin zil çalan sesini işte bu kek yatıştırdı.
Havucu var, cevizi bolca, bir avuç kayısısı ve kuru üzümü yemek üstüne iyi giden tatlı ayarında. Meyve bahçesi gibi mi desek, vitamin deposu mu...
Tayyibe Teyze, kızı Hanife Akbaş'a yola çıkacağı sabah 5 tepsi kek pişirip paketlemiş, valizinin en uygun yerine yerleştirmiş ve Atatürk Havalimanı'ndan öyle yolculamış evladını. İki kez hacca giden, 9 kez umre yapan hacı teyze bilmesin de kim bilsin bu güzel yolculuğun meşakkatlerini.
Bir otobüs dolusu insan acıktıkça Hanife Abla kekleri dilim dilim kesti, genç kızlar da muavinlik rolüne bürünüp dağıttı. 40 kişi yol boyunca ona dua edip durdu. İstanbul'a döner dönmez onunla tanışmak farz oldu.
Arka bahçesinde tavukları, köpekleri olan, fasulyesini, domatesini kendi elleriyle eken teyzenin Rami'deki aile apartmanına konuk oluyoruz.
Eski bir sadaka geleneği
Tayyibe Kahya,Rumeli'de doğmuş, İstanbul'a 40 günlükken gelmiş. 19 yaşındayken, iki çift yamalı elbisesiyle koyunların, tavukların bolca olduğu bir çiftliğe gelin olmuş. 6 çocuk büyütmüş, eşini de 1977'de kaybetmiş. Şimdi tek derdi var.
Eski bir sadaka geleneğini devam ettirmek için günde en az 8 kez, kek kalıbını fırına sürüyor. Onun gençliğinde fakirlik çokmuş. Ama her evde mutlaka sadaka niyetine kenara bir şeyler ayrılırmış.
Mesela birer tutam tuz ve bir avuç un, köşedeki tepside biriktirilir, 3-5 gün sonunda ekmek yapacak çokluğa ulaşınca mahalledeki dul kadınlara, kimsesizlere dağıtılırmış. Bazen süt, bazen yumurta da eklenirmiş nevaleye.
Tayyibe Teyze, ilk kekini sabah namazından sonra yoğurmaya başlıyor. Bismillah çekiyor, "Kimin kısmeti, kimin nafakası varsa gelsin. Halil İbrahim'in bereketi olsun." diye dualı ağızlarla hamuru mikserle iyice çırpıyor. Sonra 47 yıldır hiç vazgeçmediği kek kalıbına malzemeyi boşaltıyor.
Ona en yeni, en teknolojik kek kalıbını da alsanız emektarından asla vazgeçmiyor. Ve sıcak fırında bir saatte ağır ağır pişiriyor. Üst katta oturan gelini Ayfer Hanım'ı da, alt kattaki komşu kızı Gülten'i de mis gibi kek kokusuyla uyandırıyor. O günkü nevalelerin kime dağıtılacağı bir gün önceden belli! "Yarın Enbiyye'lerin kızı doğum yapacak, biri onun.
Akşama Gülten'in kınası var, birini de ona ayırdım. Birkaç komşum hasta onlara uğrayacağım. Bir de karşıki mahallede bir sünnet düğünü varmış. Diğerleri de artık kime kısmetse...' diye hesap tamamlanıyor. "Ah Tayyibe teyze, canım kekinden çok çekti." diye telefon açan hamile kadınların keklerinin ise yeri ayrı.
Hacı annenin keki' adını vermişler nimete. İlla herkes onun elinden istiyor. Tarif alıp yapanlar da var ama bir türlü aynı tadı ve kıvamı tutturamıyorlar. Büyük kızı Hanife Akbaş, "Ben kaç kez denedim olmadı." diyor mesela. Anlayın işte, başka bir şey var onun yoğurduğu hamurda!
Tayyibe teyze keklerle işi bitti mi bu kez lifler ve hırkalar örmeye başlıyor. Her ilmeğini Ayet-el Kürsi okuyarak, Lailaheillallah çekerek atıyor. Hac ve umre parasına epey katkısı olmuş bu örgülerin. Maşallah yaşam enerjisiyle dopdolu.
Sırrın ne teyzeciğim' diyecek oluyoruz, "Eskiden çok daha kuvvetliydim, kimse benim önüme geçemezdi. 2 saatlik uykuyla neler neler yapardım?" cevabını alınca yaşımızdan başımızdan utana sıkıla oturduğumuz yerde sus pus olup kalakalıyoruz.
Haber Kaynağım :
Zaman Gazetesi S.Özaslan haber yazısıdır.
s.ozarslan@zaman.com.tr
1926 doğumlu olan Tayyibe Kahya, bu geleneği devam ettirmek için günde en az 8 kez kek kalıbını fırına sürüyor ve keklerini ta kutsal topraklara kadar ulaştırıyor.
İstanbul Rami'de pişen ama kokusu ta kutsal topraklara düşen Tayyibe Teyze'nin o muhteşem kekiyle Mekke'den Medine'ye giden yolda tanıştık. Uçsuz bucaksız çöl manzarası eşliğinde 7 saat süren yolculukta midemizin zil çalan sesini işte bu kek yatıştırdı.
Havucu var, cevizi bolca, bir avuç kayısısı ve kuru üzümü yemek üstüne iyi giden tatlı ayarında. Meyve bahçesi gibi mi desek, vitamin deposu mu...
Tayyibe Teyze, kızı Hanife Akbaş'a yola çıkacağı sabah 5 tepsi kek pişirip paketlemiş, valizinin en uygun yerine yerleştirmiş ve Atatürk Havalimanı'ndan öyle yolculamış evladını. İki kez hacca giden, 9 kez umre yapan hacı teyze bilmesin de kim bilsin bu güzel yolculuğun meşakkatlerini.
Bir otobüs dolusu insan acıktıkça Hanife Abla kekleri dilim dilim kesti, genç kızlar da muavinlik rolüne bürünüp dağıttı. 40 kişi yol boyunca ona dua edip durdu. İstanbul'a döner dönmez onunla tanışmak farz oldu.
Arka bahçesinde tavukları, köpekleri olan, fasulyesini, domatesini kendi elleriyle eken teyzenin Rami'deki aile apartmanına konuk oluyoruz.
Eski bir sadaka geleneği
Tayyibe Kahya,Rumeli'de doğmuş, İstanbul'a 40 günlükken gelmiş. 19 yaşındayken, iki çift yamalı elbisesiyle koyunların, tavukların bolca olduğu bir çiftliğe gelin olmuş. 6 çocuk büyütmüş, eşini de 1977'de kaybetmiş. Şimdi tek derdi var.
Eski bir sadaka geleneğini devam ettirmek için günde en az 8 kez, kek kalıbını fırına sürüyor. Onun gençliğinde fakirlik çokmuş. Ama her evde mutlaka sadaka niyetine kenara bir şeyler ayrılırmış.
Mesela birer tutam tuz ve bir avuç un, köşedeki tepside biriktirilir, 3-5 gün sonunda ekmek yapacak çokluğa ulaşınca mahalledeki dul kadınlara, kimsesizlere dağıtılırmış. Bazen süt, bazen yumurta da eklenirmiş nevaleye.
Tayyibe Teyze, ilk kekini sabah namazından sonra yoğurmaya başlıyor. Bismillah çekiyor, "Kimin kısmeti, kimin nafakası varsa gelsin. Halil İbrahim'in bereketi olsun." diye dualı ağızlarla hamuru mikserle iyice çırpıyor. Sonra 47 yıldır hiç vazgeçmediği kek kalıbına malzemeyi boşaltıyor.
Ona en yeni, en teknolojik kek kalıbını da alsanız emektarından asla vazgeçmiyor. Ve sıcak fırında bir saatte ağır ağır pişiriyor. Üst katta oturan gelini Ayfer Hanım'ı da, alt kattaki komşu kızı Gülten'i de mis gibi kek kokusuyla uyandırıyor. O günkü nevalelerin kime dağıtılacağı bir gün önceden belli! "Yarın Enbiyye'lerin kızı doğum yapacak, biri onun.
Akşama Gülten'in kınası var, birini de ona ayırdım. Birkaç komşum hasta onlara uğrayacağım. Bir de karşıki mahallede bir sünnet düğünü varmış. Diğerleri de artık kime kısmetse...' diye hesap tamamlanıyor. "Ah Tayyibe teyze, canım kekinden çok çekti." diye telefon açan hamile kadınların keklerinin ise yeri ayrı.
Hacı annenin keki' adını vermişler nimete. İlla herkes onun elinden istiyor. Tarif alıp yapanlar da var ama bir türlü aynı tadı ve kıvamı tutturamıyorlar. Büyük kızı Hanife Akbaş, "Ben kaç kez denedim olmadı." diyor mesela. Anlayın işte, başka bir şey var onun yoğurduğu hamurda!
Tayyibe teyze keklerle işi bitti mi bu kez lifler ve hırkalar örmeye başlıyor. Her ilmeğini Ayet-el Kürsi okuyarak, Lailaheillallah çekerek atıyor. Hac ve umre parasına epey katkısı olmuş bu örgülerin. Maşallah yaşam enerjisiyle dopdolu.
Sırrın ne teyzeciğim' diyecek oluyoruz, "Eskiden çok daha kuvvetliydim, kimse benim önüme geçemezdi. 2 saatlik uykuyla neler neler yapardım?" cevabını alınca yaşımızdan başımızdan utana sıkıla oturduğumuz yerde sus pus olup kalakalıyoruz.
Haber Kaynağım :
Zaman Gazetesi S.Özaslan haber yazısıdır.
s.ozarslan@zaman.com.tr