Eş'li ya da eş'sizyaşamak ....

İnsanlar hayatları boyunca kaç kez eş'li olurlar? Ya da bu hayatı yalniı yasayıp, ömür tüketirler. Kuskusuz, yaşayan insan sayısı kadar, süren hayatlar vardır. Kimsenin hayatı da, bir digerininkine benzemez. Kültürler arasında benzeyen bir şey var ki, kötü bir töre gibi, insani ürkütüyor.

DUL KADIN kavramı, üzerinde düsünülmesi gereken bir konudur, bence. Eger, bir erkegin karısı vefat ederse, yakın - uzak çevresi, hemen yeni bir hayat kurmasi sefkatle bakar, '' Yalnızlık Allah' a mahsus '' nidaları da koro halinde söylenir.

Eger, bir kadının kocası vefat ederse, kendisinden beklenen Allah'a yakın olmasıdır. Bu ne kadar acımasız, sevgisiz ve saygısız bir arzudur... Dul kadın, poyansiyel suçlu, günahların - ayıpların sebebidir çogu kimselerce... Bu ne kadar zavallı bir önyargıdır...

Dul bir kadin, bir davete gitse, ister resmi ister gayri resmi bir davet olsa dahi, sofralardaki yeri eşsiz olanların yanıdır. 2.Kategoriye ayrılış, daha ilk adımda başlar. Güzel bir müzik çalınca, dansa davet edilip edilmeyecegi, kimilerince düsünülür, dansa daveti kabul edip etmeyecegi, merakli gözlerce izlenir.

Kadınlar yanlarındaki eşlerine sokularak fısıldarlar, kendilerince, ''sakin, sen, bir kibarlik yapıp dansa kaldırma O'nu, ben istemiyorum '' der mesela, dul kadın bu sözleri gözlerden okur, varlıgının yarattıgı rahatsızlıgı da hisseder, ne var ki yaşıyordur ve vardır, o halde yaşama hakkını kullanmalıdır, davete de katılmalıdır, canı isterse halay çekmeli ya da horon etmelidir...

Diğer taraftan , kendisini halkalı köle olarak gören evli erkekler, gardıyana itaat eden bir tutuklu gibi davranırlar, çogu zaman, ''sen merak etme'' diyerek güven verirler eşlerine. Ve eşler mutlu olurlar, birbirlerinin isteklerini yerine getirdikleri için. Eger bir gün bunun diyetini istemezlerse birbirlerinden, mesele yok ...

Sanırım sadece siyasi hayatta, kadınların medeni durumu önemli degildir, evli, bekar, boşanmis, dul kadın olması pek mühim degildir, mühim olan meslegi ve siyasi hayattaki başarısıdır... belki de yanılıyorumdur, çünkü hiç siyasetle ugraşan arkadaşım olmadı, ne desem yanlış bir söz söyleyebilirim, bir bilene sormamız lazim ...

Gerçekten de ''Dul Kadın'' ların toplum içindeki gizli bir şekilde ötekilestirilmeleri, bence bir film konusudur, üstelik uluslararası toplumlararası gözlemlenmesi gereken önemli bir haldir. Hani hep özgürlük, esitlik, bariş, sevgi, saygı, hoşgörü, empati deyip duruyoruz ya, her dilde...

Kadın ve Erkek olarak , ayrı ayrı anlamaya çalıstıgımız insanı, genel olarak insan kavramı içinde de anlamaya çalışmalıyız, bence. Herkes, her zaman, her durumda ve her yerde kendisi gibi davranır, bu bir gerçektir, kadın ve erkek, eşli veya eşsiz olsak da farketmez, hep kendimiz gibiyizdir.

Kendimiz gibi davrandığımızda, yanımızdaki kimileri bundan rahatsız da olabilirler, ama olsunlar... bazen ana - babamız, bazen eşlerimiz, bazen çocuklarımız, bazen iş arkadaşlarımız, bazen komşularımız, bazen hiç tanımadıklarımız bizi anlamayabilir, olabilir, mühim olan insana insanca davranmaktır, kendimizi karşımızdakinin yerine koyabilmektir, saygı, sevgi ve sefkat herkese lazım...

Acımak ve acındırmaktan, asağılamaktan, mecburiyetten bahsetmiyorum... Sadece insan olabilme gayreti içinde olabilmekten ve esasında her şeyin ve herkesin gelip geçici oldugundan bahsetmek istiyorum... Yeryüzünde herkesin yaşama hakkı kenisine aittir, buna saygı duymak gerek.

Dul kadınlar da yaşama hakkına sahiptir, ayrıcalık yapmaya gerek yoktur ki... Ben bu duygularımı yazarken, İstanbul'da durmaksızın yagmur yagıyor, penceremin önünden, kahverengi bir kelebek uçup gidiyor, bu müthiş yagmura rağmen... Ve bana su sözü düsündürüyor, İnsan ruhu, kelebekler kadar güzel, nazli, hürdür...

Ve insanlar, eş'li ya da eş'siz hep hürdür, ve kimi insanlar eşsizdir... ve gerçektir...

Haber Kaynağım :
Gazeteci ve Kadın yazar İLKİM ERKAN KARACA Makalesidir.
http://www.acikgazete.com/