O internette sohbet etmekten pek hoşlanırdı. Karşısındaki bilgisayar ekranında gördüğü penis de onu memnun ediyordu. İnternette bir adamla sohbet etmekteydi ve o sırada ikisinin de kameraları açıktı. Kamerada yüzlerini göstermiyorlardı.
Karşıdaki adam, dizlerine kadar çektiği donunu sol elinin başparmağıyla tutmaktaydı. Sağ eliyle de mastürbasyon yapıyordu.
"Boşal." yazdı Edip. Yazdığının sonuna da gülümsemeyi ifade eden bir sanal sohbet işareti koydu.
Eşcinsel değildi, neden bir adamın mastürbasyonunu seyrederken keyif aldığını bilmiyordu. O sırada, mastürbasyon yapmakta olan adamın görüntülerini de kaydediyordu. Adamı korkutmak istiyordu.
Görüntülerini yaymakla tehdit etmek istiyordu ve tehdidin daha iyi olabilmesi için adamın yüzünün de gözükmesi gerekiyordu.
"Yüzünü göster." yazdı.
Adam cevap verdi: "Neden?"
"Çünkü merak ediyorum seni."
"Ben de seni... İlk önce sen göster yüzünü."
O içten içe, aynı tehdidi karşı tarafın da yapabileceğini düşünüyordu ve bu duruma fırsat vermemek için kendi yüzünü göstermek istemiyordu. Bu sırada, O da donunu indirmişti ve adamla aynı işi yapıyordu. Aniden orgazm olmasaydı, belki adamla konuşmayı sürdürebilirdi.
Yazışırken karşılıklı mastürbasyon yaptığı adamı hiç umursamadan yazışmayı kesti ve bilgisayarını kapattı. Kapatmadan önce aşağılama isteğiyle "İbne herif!" yazmıştı aceleyle. Orgazm olduğu andan menilerini çıkarmayı arzulayana kadar geçen zamanda eşcinsel ilişkilerinden tiksinirdi.
Duş aldı. Evden çıktı. Hava güzeldi ve sokakları gezmek istedi. Kaçak sigara satan bir seyyar satıcıdan bir paket Marlboro aldı. Kaçak sigara satıcısı adam, üç polis memuruyla birlikte sohbet ediyordu ve hep birlikte çay içiyorlardı.
Üzerinde "Smoking kills." yazan Marlboro pakedinin kapağına zarar vermemeye özen gösterek açtı ve bir tane sigara çıkardı. Evden çıkmadan önce cebine koyduğu ucuz çakmağıyla sigarasının ucunu ateşe verdi ve derin bir nefesle bolca duman çekti ciğerlerine.
Birkaç dükkan daha gördü, birkaç kadının daha götüne bakarak seks fantezileri kurdu ve birkaç amaçsız adım daha attı. Kendini huzursuz hissetti ve kısa bir süre sonra evine döndü. Kendisini iğrenç hissediyordu.
Bir paket dondurulmuş patatesleri buzdolabından çıkardı ve pakedin yaklaşık yarısı kadarını beş dakika önce ısıtmaya başladığı içi ayçiçek yağı dolu tencereye koydu. Patatesler tencerenin içindeki yağ ile temas ettiği anda küçük yağ patlamalarına sebep oluyordu ve birkaç damla yağ yüzüne sıçradı.
Kısa süreli can acıtmaktan başka zararı olmayan bu küçük yağ damlalarını önemsemedi. Yaşanmışlıklarına öfke ve nefret duyarak yemeğini yedi ve yine bilgisayarını açtı.
Onun mesleği, şirketlere ve kişilere özel internet siteleri kurmak ve tasarlamaktı. Evinde oturup internet siteleri hazırlamak onun sevdiği bir işti ve çoğu vaktini evinde geçirmesine olanak sağlıyordu.
Kimi zaman otuz bir çekiyor, kimi zaman mesleğinin gerektirdiklerini yapıyordu evindeyken. Despot babasıyla dört yıldır görüşmüyordu. Annesini haftada birkaç kere arıyordu, dertleşiyordu. Annesini çok seviyordu ama babasının aşırı otoriter yapısı ondan nefret etmesine yol açmıştı.
Babasının babası da despot bir herifti ve babasının babasının babası da öyleydi. Babasından uzaklaşmıştı ve bu babaya benzeme zincirini kırmak istiyordu. Çocuk sahibi olmayı düşündü. Sonra bu fikrinden vazgeçti. Kendisini hâlâ iğrenç hissediyordu.
İnternetteki eş bulma sitelerinden birine üyeydi ve sitedeki üyelik sayfasına yakışıklı göründüğü bir fotoğrafını koymuştu. Siteden kendisine bir mesaj geldiğini anlayınca şaşırdı. Daha çok şaşırdığı şey ise, mesaj atan kişinin genç erkeklerle sevişmeyi arzulayan dul bir kadın olmasıydı.
Kadın şöyle yazmıştı: "Sanal ortamda erkeklere pek güvenemesem de, sizi çok beğendim ve tanışabilmeyi arzu ediyorum." Beğenilmiş kendine özgüven duyduğunu hissetti. Kalbi daha hızlı atmaya başladı aniden. Ağzının sağ kısmı yukarı doğru bir kavis çizdi, gülümsedi.
Mesajında kibar olmak için çaba sarf eden o kadınla ilgili düzüşme hayallerini ve tüm o seks pozisyonlarını düşünmeyi bıraktıktan sonra kadına cevap vermeye karar verdi. Kadına nasıl kibar ve isterik bir cevap yazması gerektiğine karar verememişti.
Ani bir kararla şöyle yazıp gönderdi mesajı: "Sizinle tanışmak beni çok mutlu eder. Sizinle konuşmak istiyorum. Bana güvenebilirsiniz."
İki saat sonra cevap mesajı geldi. Edip ona da kibar bir cevap verdi. Kadın, kocasının öldüğünü söylemişti. Tanışma evresini tamamladığını düşündü. Kadın da öyle düşünmüş olacak ki, evinin adresini verdi ve yine kibar bir üslupla Edip'i evine davet etti.
Maltepe'de iğrenç kokan bir apartmana giren dördüncü kata çıkıp sekizinci dairenin kapı ziline bastı. Elleri terliydi ve kadınla tokalaşacağı için elini pantolonuna siliyordu. Siyah keten pantolonunun üzerine açık mavi bir gömlek giymişti. Giyimine özen göstermeyi düşünmedi çünkü kadının asıl önemsediği şeyin malafatı olduğunu biliyordu.
Dizlerine kadar uzanan, iki omzunun üstünden geçip sırtında bir çapraz oluşturacak şekilde duran askıları olan, derin göğüs dekolteli elbisesiyle bir kadın kapıyı açtı. Esmerdi, siyah saçları göğüs uçlarına kadar yetişiyordu. İnce, öpülesi, hoş dudaklıydı.
Biraz sarkmış olsa da, güzel memeleri vardı. Seksi kadındı. "Merhaba." dedi içtenlikle. Elini uzattı ve sanki onun adını bilmiyormuş gibi, "Ecem." dedi ve tokalaştılar.
Kadın “Nasılsın?” dedi onu arzuluyormuş gibi bir ifadeyle.
O cevapladı: “İyiyim. Beni davet etmenize şaşırdım. İyi cesaret.”
“Seni davet ettiğime sevindim, şu an doğru yaptığımı anlayabiliyorum.”
“Teşekkürler.”
“Sorun değil. Kendi evindeymişsin gibi rahat ol. Çay içer misin?”
“Siz içerseniz içerim.”
“Siz diye hitap etmeyi kesmelisin.”
“Nasıl istersen…”
Salondaki kahverengi kadife kumaşlı koltukta yaklaşık on dakika oturdu. Ecem, mutfaktan seslendi: “İstediğin gibi gezebilirsin tatlım.”
Evin içinde yanmakta olan tütsüler vardı. Salondaki kahverengi ahşap vitrin dolabının camından gözüken kristal görünümlü cam bardaklar ve tabaklar, babaannesinin evini hatırlattı. Altın renginde bir buda heykeli, vitrinin yanındaki kahverengi ahşap dolabın üzerinde durmaktaydı.
Ecem, elindeki tepside çaylarla birlikte içeri girdiğinde sağ omzundaki askısı yandan dirseğine inmişti. Sağ memesi daha da iyi belli oluyordu. Malafatını sertleştirmişti bile. Çaylarını içerlerken birbirlerine bakarak tahrik oldular bir süre.
O kendisinden yaşça büyük ve görünüş olarak da olgun kadınlardan çok hoşlanırdı. Ecem’i bir an annesine benzetti. Annesi gibi şefkatli davranıyordu. Sonra bu düşünceyi aklından uzaklaştırdı.
“Ben yatak odasına gidiyorum. Elbisemi değiştirmek istiyorum.” dedi Ecem. “Bana yardım eder misin?”
O çok heyecanlıydı, tedirgindi, acıkmıştı. Yirmi yedi yıldır dünyadaydı ve yirmi yedi yıldır bir kadınla düzüşmemişti.
Yatak odasına girdi ve aniden kadının onu sağ kolundan çekmesiyle kendini yatakta buldu. Kadın kucağındaydı ve pantolonunu çıkarmakla uğraşıyordu. İlk önce fermuarını açtı ve hızlıca emmeye başladı.
Kadını kollarından tutup sırt üstü yatırdı yanına ve üstüne çıktı. Tamamen soyundular. Öpüştüler. Bir an, Onun aklına bu dul kadının çocuğu geldi ve sordu:
“Çocuğun nerede?”
“Okulda. Sen işine bak.”
Ecem’in kocasının niye öldüğünü sormamıştı nedense merak da etmiyordu. Kadın bütün ruhuyla sevişiyordu sanki, ona bir şey sormak istemiyordu artık. Kadının bacaklarının arasında ki tutku dolu sıcaklıkla birlikte büyük bir hırsla sevişiyordu.
Ellerini Ecem’in memelerinin üzerine koydu, okşadı. Gözlerini kapadı. Ecem’in inlemeleri onu daha çok azdırıyordu.
“Bana oğlum de.” dedi .
“Ne diyorsun?” diye şaşkınlıkla sordu Ecem.
“Bana oğlum demeni istiyorum!”
Sağ eli kadının boğazına gitti.
Ecem; “Ne yapıyorsun sen?” dedi ürkerek. O susuyordu. Babasının annesiyle seviştiğini gördüğü anlar aklına geldi. Annesinin mutluluğunu gördü zihninde.
“Bana oğlum de!” diye bağırdı.
“Saçmalama bırak beni!” dedi Ecem.
Yüzüne bir yumruk darbesi aldı. Ardından bir yumruk daha ve bir yumruk daha. O annesini babasıyla sevişirken hayal ediyordu ve aynı zamanda bu hayali aklından savuşturmaya çalışıyordu.
Gözlerini kapamış, Ecem’i düzerken yumruklamaya devam ediyordu. O daha da hızlandı, hızlandı ve orgazm olmaya yaklaşırken daha da hırslandı. Yumruk darbelerini art arda indiriyordu Ecem’in üzerine.
Kadın da çığlık atıyordu, bağırıyordu ama çok sert bir yumruktan sonra sesi kesilmişti. O umursamadan işine devam etti.
“Oğlum de! Oğlum de!” diye bağırırken inlemelerini sürdürdü ve kadının içindeki penisini daha hızlı sokup çıkardı, sonra yavaşladı, sonra daha sakinleşti. Terlemişti. Gözleri kapalıydı.
Gözlerini açtı ve yüzü kandan zor gözüken bir kadınla karşılaştı. Kadının sol gözünden kanlar akıyordu ve çenesinin kırılmış olduğu belliydi; boynu morarmıştı. Çok gerçek bir korku kapladı . Karnında bir sıcaklık ve acı hissediyordu.
Bilinçaltı onu şaşkına çevirmişti. Ağlıyordu. Kadının üstünden çekildi, yataktan indi, ağlayarak evden çıktı. Aklında bir cümle vardı. Aklında duyabiliyordu o cümleyi. “Bana oğlum de.” diyordu kendi sesi.
Haber Kaynağım :
Kahraman Deniz Makalesidir
http://kahramandeniz.blogspot.com
Karşıdaki adam, dizlerine kadar çektiği donunu sol elinin başparmağıyla tutmaktaydı. Sağ eliyle de mastürbasyon yapıyordu.
"Boşal." yazdı Edip. Yazdığının sonuna da gülümsemeyi ifade eden bir sanal sohbet işareti koydu.
Eşcinsel değildi, neden bir adamın mastürbasyonunu seyrederken keyif aldığını bilmiyordu. O sırada, mastürbasyon yapmakta olan adamın görüntülerini de kaydediyordu. Adamı korkutmak istiyordu.
Görüntülerini yaymakla tehdit etmek istiyordu ve tehdidin daha iyi olabilmesi için adamın yüzünün de gözükmesi gerekiyordu.
"Yüzünü göster." yazdı.
Adam cevap verdi: "Neden?"
"Çünkü merak ediyorum seni."
"Ben de seni... İlk önce sen göster yüzünü."
O içten içe, aynı tehdidi karşı tarafın da yapabileceğini düşünüyordu ve bu duruma fırsat vermemek için kendi yüzünü göstermek istemiyordu. Bu sırada, O da donunu indirmişti ve adamla aynı işi yapıyordu. Aniden orgazm olmasaydı, belki adamla konuşmayı sürdürebilirdi.
Yazışırken karşılıklı mastürbasyon yaptığı adamı hiç umursamadan yazışmayı kesti ve bilgisayarını kapattı. Kapatmadan önce aşağılama isteğiyle "İbne herif!" yazmıştı aceleyle. Orgazm olduğu andan menilerini çıkarmayı arzulayana kadar geçen zamanda eşcinsel ilişkilerinden tiksinirdi.
Duş aldı. Evden çıktı. Hava güzeldi ve sokakları gezmek istedi. Kaçak sigara satan bir seyyar satıcıdan bir paket Marlboro aldı. Kaçak sigara satıcısı adam, üç polis memuruyla birlikte sohbet ediyordu ve hep birlikte çay içiyorlardı.
Üzerinde "Smoking kills." yazan Marlboro pakedinin kapağına zarar vermemeye özen gösterek açtı ve bir tane sigara çıkardı. Evden çıkmadan önce cebine koyduğu ucuz çakmağıyla sigarasının ucunu ateşe verdi ve derin bir nefesle bolca duman çekti ciğerlerine.
Birkaç dükkan daha gördü, birkaç kadının daha götüne bakarak seks fantezileri kurdu ve birkaç amaçsız adım daha attı. Kendini huzursuz hissetti ve kısa bir süre sonra evine döndü. Kendisini iğrenç hissediyordu.
Bir paket dondurulmuş patatesleri buzdolabından çıkardı ve pakedin yaklaşık yarısı kadarını beş dakika önce ısıtmaya başladığı içi ayçiçek yağı dolu tencereye koydu. Patatesler tencerenin içindeki yağ ile temas ettiği anda küçük yağ patlamalarına sebep oluyordu ve birkaç damla yağ yüzüne sıçradı.
Kısa süreli can acıtmaktan başka zararı olmayan bu küçük yağ damlalarını önemsemedi. Yaşanmışlıklarına öfke ve nefret duyarak yemeğini yedi ve yine bilgisayarını açtı.
Onun mesleği, şirketlere ve kişilere özel internet siteleri kurmak ve tasarlamaktı. Evinde oturup internet siteleri hazırlamak onun sevdiği bir işti ve çoğu vaktini evinde geçirmesine olanak sağlıyordu.
Kimi zaman otuz bir çekiyor, kimi zaman mesleğinin gerektirdiklerini yapıyordu evindeyken. Despot babasıyla dört yıldır görüşmüyordu. Annesini haftada birkaç kere arıyordu, dertleşiyordu. Annesini çok seviyordu ama babasının aşırı otoriter yapısı ondan nefret etmesine yol açmıştı.
Babasının babası da despot bir herifti ve babasının babasının babası da öyleydi. Babasından uzaklaşmıştı ve bu babaya benzeme zincirini kırmak istiyordu. Çocuk sahibi olmayı düşündü. Sonra bu fikrinden vazgeçti. Kendisini hâlâ iğrenç hissediyordu.
İnternetteki eş bulma sitelerinden birine üyeydi ve sitedeki üyelik sayfasına yakışıklı göründüğü bir fotoğrafını koymuştu. Siteden kendisine bir mesaj geldiğini anlayınca şaşırdı. Daha çok şaşırdığı şey ise, mesaj atan kişinin genç erkeklerle sevişmeyi arzulayan dul bir kadın olmasıydı.
Kadın şöyle yazmıştı: "Sanal ortamda erkeklere pek güvenemesem de, sizi çok beğendim ve tanışabilmeyi arzu ediyorum." Beğenilmiş kendine özgüven duyduğunu hissetti. Kalbi daha hızlı atmaya başladı aniden. Ağzının sağ kısmı yukarı doğru bir kavis çizdi, gülümsedi.
Mesajında kibar olmak için çaba sarf eden o kadınla ilgili düzüşme hayallerini ve tüm o seks pozisyonlarını düşünmeyi bıraktıktan sonra kadına cevap vermeye karar verdi. Kadına nasıl kibar ve isterik bir cevap yazması gerektiğine karar verememişti.
Ani bir kararla şöyle yazıp gönderdi mesajı: "Sizinle tanışmak beni çok mutlu eder. Sizinle konuşmak istiyorum. Bana güvenebilirsiniz."
İki saat sonra cevap mesajı geldi. Edip ona da kibar bir cevap verdi. Kadın, kocasının öldüğünü söylemişti. Tanışma evresini tamamladığını düşündü. Kadın da öyle düşünmüş olacak ki, evinin adresini verdi ve yine kibar bir üslupla Edip'i evine davet etti.
Maltepe'de iğrenç kokan bir apartmana giren dördüncü kata çıkıp sekizinci dairenin kapı ziline bastı. Elleri terliydi ve kadınla tokalaşacağı için elini pantolonuna siliyordu. Siyah keten pantolonunun üzerine açık mavi bir gömlek giymişti. Giyimine özen göstermeyi düşünmedi çünkü kadının asıl önemsediği şeyin malafatı olduğunu biliyordu.
Dizlerine kadar uzanan, iki omzunun üstünden geçip sırtında bir çapraz oluşturacak şekilde duran askıları olan, derin göğüs dekolteli elbisesiyle bir kadın kapıyı açtı. Esmerdi, siyah saçları göğüs uçlarına kadar yetişiyordu. İnce, öpülesi, hoş dudaklıydı.
Biraz sarkmış olsa da, güzel memeleri vardı. Seksi kadındı. "Merhaba." dedi içtenlikle. Elini uzattı ve sanki onun adını bilmiyormuş gibi, "Ecem." dedi ve tokalaştılar.
Kadın “Nasılsın?” dedi onu arzuluyormuş gibi bir ifadeyle.
O cevapladı: “İyiyim. Beni davet etmenize şaşırdım. İyi cesaret.”
“Seni davet ettiğime sevindim, şu an doğru yaptığımı anlayabiliyorum.”
“Teşekkürler.”
“Sorun değil. Kendi evindeymişsin gibi rahat ol. Çay içer misin?”
“Siz içerseniz içerim.”
“Siz diye hitap etmeyi kesmelisin.”
“Nasıl istersen…”
Salondaki kahverengi kadife kumaşlı koltukta yaklaşık on dakika oturdu. Ecem, mutfaktan seslendi: “İstediğin gibi gezebilirsin tatlım.”
Evin içinde yanmakta olan tütsüler vardı. Salondaki kahverengi ahşap vitrin dolabının camından gözüken kristal görünümlü cam bardaklar ve tabaklar, babaannesinin evini hatırlattı. Altın renginde bir buda heykeli, vitrinin yanındaki kahverengi ahşap dolabın üzerinde durmaktaydı.
Ecem, elindeki tepside çaylarla birlikte içeri girdiğinde sağ omzundaki askısı yandan dirseğine inmişti. Sağ memesi daha da iyi belli oluyordu. Malafatını sertleştirmişti bile. Çaylarını içerlerken birbirlerine bakarak tahrik oldular bir süre.
O kendisinden yaşça büyük ve görünüş olarak da olgun kadınlardan çok hoşlanırdı. Ecem’i bir an annesine benzetti. Annesi gibi şefkatli davranıyordu. Sonra bu düşünceyi aklından uzaklaştırdı.
“Ben yatak odasına gidiyorum. Elbisemi değiştirmek istiyorum.” dedi Ecem. “Bana yardım eder misin?”
O çok heyecanlıydı, tedirgindi, acıkmıştı. Yirmi yedi yıldır dünyadaydı ve yirmi yedi yıldır bir kadınla düzüşmemişti.
Yatak odasına girdi ve aniden kadının onu sağ kolundan çekmesiyle kendini yatakta buldu. Kadın kucağındaydı ve pantolonunu çıkarmakla uğraşıyordu. İlk önce fermuarını açtı ve hızlıca emmeye başladı.
Kadını kollarından tutup sırt üstü yatırdı yanına ve üstüne çıktı. Tamamen soyundular. Öpüştüler. Bir an, Onun aklına bu dul kadının çocuğu geldi ve sordu:
“Çocuğun nerede?”
“Okulda. Sen işine bak.”
Ecem’in kocasının niye öldüğünü sormamıştı nedense merak da etmiyordu. Kadın bütün ruhuyla sevişiyordu sanki, ona bir şey sormak istemiyordu artık. Kadının bacaklarının arasında ki tutku dolu sıcaklıkla birlikte büyük bir hırsla sevişiyordu.
Ellerini Ecem’in memelerinin üzerine koydu, okşadı. Gözlerini kapadı. Ecem’in inlemeleri onu daha çok azdırıyordu.
“Bana oğlum de.” dedi .
“Ne diyorsun?” diye şaşkınlıkla sordu Ecem.
“Bana oğlum demeni istiyorum!”
Sağ eli kadının boğazına gitti.
Ecem; “Ne yapıyorsun sen?” dedi ürkerek. O susuyordu. Babasının annesiyle seviştiğini gördüğü anlar aklına geldi. Annesinin mutluluğunu gördü zihninde.
“Bana oğlum de!” diye bağırdı.
“Saçmalama bırak beni!” dedi Ecem.
Yüzüne bir yumruk darbesi aldı. Ardından bir yumruk daha ve bir yumruk daha. O annesini babasıyla sevişirken hayal ediyordu ve aynı zamanda bu hayali aklından savuşturmaya çalışıyordu.
Gözlerini kapamış, Ecem’i düzerken yumruklamaya devam ediyordu. O daha da hızlandı, hızlandı ve orgazm olmaya yaklaşırken daha da hırslandı. Yumruk darbelerini art arda indiriyordu Ecem’in üzerine.
Kadın da çığlık atıyordu, bağırıyordu ama çok sert bir yumruktan sonra sesi kesilmişti. O umursamadan işine devam etti.
“Oğlum de! Oğlum de!” diye bağırırken inlemelerini sürdürdü ve kadının içindeki penisini daha hızlı sokup çıkardı, sonra yavaşladı, sonra daha sakinleşti. Terlemişti. Gözleri kapalıydı.
Gözlerini açtı ve yüzü kandan zor gözüken bir kadınla karşılaştı. Kadının sol gözünden kanlar akıyordu ve çenesinin kırılmış olduğu belliydi; boynu morarmıştı. Çok gerçek bir korku kapladı . Karnında bir sıcaklık ve acı hissediyordu.
Bilinçaltı onu şaşkına çevirmişti. Ağlıyordu. Kadının üstünden çekildi, yataktan indi, ağlayarak evden çıktı. Aklında bir cümle vardı. Aklında duyabiliyordu o cümleyi. “Bana oğlum de.” diyordu kendi sesi.
Haber Kaynağım :
Kahraman Deniz Makalesidir
http://kahramandeniz.blogspot.com