Frig, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı medeniyetlerine ev sahipliği yapan Kütahya, 7 bin yıllık tarihi geçmişinde hep çini ve seramik üretimiyle ün kazandı, bu alanda yetiştirdiği ustaların ürettiği eserlerle sadece Türkiye'nin değil, dünyanın sayılı çini ve seramik merkezlerinden biri kimliğiyle tarih sayfalarındaki yerini korudu.
Anadolu'nun batısındaki tarihi kentlerden Kütahya'nın adı, seramikle ilgili anlatılan rivayete dayanıyor. Rivayete göre, dul bir kadının çanak çömlek pazarına getirdiği birbirinden güzel testi, tabak ve vazolar hem çok zarif hem de çok sağlammış. Pazara gelen alıcılar kadının yolunu gözler, onun pişirdiği toprak kapları satın alabilmek için etek dolusu para harcarmış.
Çanak çömlek esnafı neredeyse iflas edecek duruma düşmüş. Toplanıp karar vermişler, "Bu ince işçilik, bu sağlam çanak çömlek kadının hüneri değil, kullandığı çamurun eseri. Bizim çamurumuz iyi değil. Kadını izleyelim, nereden toprak alıyorsa biz de oradan alalım" demişler.
Bir pazar dönüşü yaşlı kadını gizlice izlemişler. Kadın bugünkü Kütahya'nın bulunduğu yere gelmiş, küçücük bir tepeden heybesine toprak doldurup geri dönmüş. Ondan sonra tüm çömlekçiler buraya yönelmiş ve atölyeler kurmuş, bir şehir yapmışlar. Adı o günden sonra "seramik şehri" anlamına gelen "Seramorum" olmuş.
Bölgeye hakim olan Frigler, MÖ 11. yüzyılda kendi dillerinde seramik şehri anlamına gelen Kotiyum'u, Seramorum'un yerine kullanmaya başlamış. Daha sonra Kotiaetion, Katiaion, Cotyaeium, Cotyaeum ve Cotyaium şeklinde anılan kentin adı, Anadolu Selçukluları döneminde Kütahiye, zamanla da Kütahya olmuş.
Kütahya'da Friglerle başlayan seramik yapımı, Bizans dönemi sonuna kadar sürekli gelişme gösterdi. 100 yılı aşkın bir süre Selçuklular ile Bizanslılar arasında tampon bölge olarak kalan Kütahya'daki çini eserlerde, bu devirde Bizans ve Selçuklu sanatının özellikleri birlikte kullanıldı. Daha sonra Beylikler döneminde Germiyan Beyliği'nin başkenti haline gelen Kütahya'da çinicilikte Osmanlı kültür ve sanatının etkisi görülmeye başlandı.
Kütahya'da 1314 yılında yapılan Vacidiye Medresesindeki Abdülvacit Efendi'nin sandukasında ve 1428'de inşa edilen Yakup Bey Türbesinde ilk Osmanlı devri renkli sırlı çini tuğlalar kullanıldığı dikkati çekiyor.
15. yüzyıl Osmanlı seramik ve çini sanatı, mavi beyaz grubu çinileriyle ön plana çıktı. Bu yüzyılda mavi beyaz çiniler, Kütahya'nın bazı yapıları yanında İstanbul ve Kudüs mimari eserlerinde de kullanıldı.
Kütahya'da çini ve seramik sanatı faaliyetleri 16. yüzyılda yavaşladı, buna karşı İstanbul ve Osmanlı'nın diğer önemli merkezlerinde yapılan mimari eserlerde Kütahya çinilerinin kullanıldığı biliniyor. 1528-1529 tarihli Gebze Çoban Mustafa Paşa Türbesi, 1522 tarihli Manisa Valide Sultan Camisi ile Topkapı Sarayı'nın çeşitli ünitelerinde Kütahya'da yapılan mavi beyaz çiniler kullanıldı.
İlk Osmanlı çinileri, 14. yüzyılda İznik'te yapılmaya başlandı, Kütahya bu dönemde çinicilikte ikinci merkez konumundaydı. İznik çiniciliği 17. yüzyı lda gerileyince Anadolu'daki çini üretim merkezi olma konumunu bu yüzyılda Kütahya'ya bıraktı.
Kütahya çiniciliğinde süsleme sanatı, dokuma motiflerinden esinlenerek geliştirildi. Bu süslemeler, iç içe geçmiş dal, yaprak şekilleri ve geometrik şekillerden oluşuyor.
Kütahya'da 14. ve 15. yüzyıllarda ilk Osmanlı çinileri, çömlek çi kili olan kırmızı hamurdan yapılıyordu. Bu teknik Kütahya çiniciliğinde ö nemli bir aşama olarak nitelendiriliyor.
Bu yüzyıllarda sır altı tekniğinde mavi, kobalt mavisi, beyaz renkler kullanılmış ve çiniler beyaz hamurundan yapılmış. Süsleme olarak daha çok k üçük çiçekler, damarlı yapraklar, ince dallar, "S" biçimli motifler, kanca yapraklar kullanılmış.
17. yüzyılın ikinci yarısında büyük gelişme gösteren Kütahya çiniciliği, kendine özgü renklerle İznik çiniciliğinden ayrılarak, bu renkler sır altında kobalt mavisi, firuze, çalık yeşili katılarak oluşturulmuş. Kimi eski ustalar karışımlarını başkalarına öğretmedikleri için bazı renkler gün ümüzde elde edilemiyor.
Dünyaca ünlü gezgin Evliya Çelebi, Seyahatname'sinde Kütahya'da 17. yüzyılda 34 çini atölyesi olduğunu, bu yıllarda İstanbul, Kütahya ve Osmanlı yurdunun birçok büyük kentinde pek çok cami ve binanın Kütahya çinileriyle süslendiğinden bahsediyor.
İstanbul'un Kadıköy ilçesinde tarihi Haydarpaşa Garı'nın denize bakan kısmında yer alan Haydarpaşa İskelesi, Kütahya çinilerinin kullanıldığı tarihi eserlerden biri olarak dikkati çekiyor.
Ünlü mimar Vedat Tek tarafından inşa edilen ve Kütahya çinicili ğinin ustalarından Mehmed Emin Bey'in çinilerle süslediği Haydarpaşa İskelesi, Osmanlı döneminin son eserlerinden biri konumunda bulunuyor.
Özellikle çinileriyle süsleme sanatları içinde ayrı bir yeri olan yapının denize bakan cephesinde, kapı üzerindeki "Haydarpaşa" ibaresi bulunan çini panonun alt köşesinde yer alan "Mehmed Emin min te-lamiz Mehmed Hilmi Kütahya Sene 1334" şeklindeki kitabeden, çinilerin 1915'te yapıldığı anlaşılıyor.
İç kısmında yer alan kiremit, turkuvaz, beyaz, mora çalan lacivert ve kırmızı renklerle oluşturulmuş figürler içeren çiniler, bu yapının tarihi özelliğini ve o dönemde Kütahya çiniciliğinin bulunduğu aşamayı ortaya koyuyor.
Mehmed Emin Bey'in Kütahya'daki atölyesinde ürettiği çiniler, Bostancı ve Büyükada iskeleleriyle Eyüp'teki Osmanlı padişahlarından 5. Mehmed'in türbesini de süslemiş.
Osmanlı'nın son dönemindeki atılımını Cumhuriyet döneminde de sürdüren Kütahya çiniciliği, Cumhuriyet'in kuruluşundan bu yana geleneksel ile modern formları birleştirme çabasında olmuş.
Kütahya çinilerinin tarihsel gelişimini ortaya koyan örnekler, Suna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi'ndeki "Kütahya Çini ve Seramikleri Koleksiyonu"nda yer alıyor.
1980'li yıllarda Suna Kıraç'ın isteğiyle toplanmaya başlanan ve y ıllar içinde genişleyip zenginleşerek günümüze ulaşan bu özel koleksiyon, bü nyesinde çeşitli dönem ve türlerden 400'den fazla parçayı barındırıyor.
Bu koleksiyon, özellikle 18. yüzyıldan 20. yüzyıla uzanan zaman diliminde Kütahya çini ve seramik sanatı gelişim çizgisinin ayrıntılı bir biç imde izlenmesine imkan sağlıyor. Koleksiyonda bir araya getirilen eserler, "hem koleksiyonun yapısı hem de Kütahya çiniciliği konusunda genel bir fikir vermek amacıyla hazırlanan sınırlı bir seçkinin parçaları" diye nitelendiriliyor.
Vakıf, koleksiyonun daha geniş biçimde tanıtılmasını sağlamak ve koleksiyonu genişletmek için çalışmalarını sürdürüyor.
Günümüzde Kütahya'da çinicilikte kullanılan ham maddeler, Kütahya ve komşu illerden sağlanıyor. Bu ham maddelerden plastik olanlar "Kırklar Toprağı", "Gri Bilecik Kili", "Maya" ve "Çamaşır Kili", plastik olmayanlar ise "Çakmak Taşı", "Beyaz Bilecik Kili" ve "Tebeşir" diye isimlendiriliyor.
Ham maddelerin belli oranlarda karıştırılmalarıyla çark, dökü m ve pres denilen üç tür harman hazırlanıyor. Çark harmanında düz duvar tabağı, vazo, saksı ve şekerlik, döküm harmanında biblo, bardak, tabak ve küllük, pres harmanında d üz ya da desenli duvar plakaları yapılıyor.
Ocaklardan gelen ham maddeler önce öğütülüyor, çakmak taşı ile bir değirmende kuru olarak karıştırılıyor. Plastik ham maddeler harman yapılarak havuzlarda 1-2 gün bekletildikten sonra elek veya bezden geçirilerek 20-25 gün dinlendiriliyor. Plastik olmayan ham maddeler ise kaynatılıp süzülerek harmana ekleniyor.
Dinlendirilmiş harman, kapalı suyu alındıktan sonra alçı kalıplara dökülüyor ya da eski fırın plakaları üzerine yayılıyor. Bö ylece harmanın bileşimindeki su oranıyla plastik maddelerin bileşimindeki su oranı eşitleniyor. Harmana çark, torna, döküm ya da presle biçim veriliyor. Kurutma kışın kapalı yerlerdeki raflarda, yazın ise açık havada yapılıyor. Plakalar püskürtme, diğer ürünler daldırma yoluyla sırlanıyor.
Sırlamanın ardından 11-14 saatte 800-950 derece sıcaklığa ulaşan fırına verilen objeler, çizim, boyama ve sırlama sonrası yeniden fırınlanıp çıkarıldıktan sonra "ateşte açan çiçekler" diye tanımlanan ürünler ortaya çıkıyor.
Kütahya'da, son Germiyan Beyi 2. Yakup tarafından külliye olarak yaptırılan ve uzun yıllar Vahid Paşa Halk Kütüphanesi olarak kullanılan yapı, 1999'dan itibaren Çini Müzesi olarak hizmet vermeye başladı.
İçindeki yekpare mermer şadırvandan dolayı "Gökşadırvan" olarak da isimlendirilen yapıda, topraklarını Osmanlı'ya vasiyet eden 2. Yakup Bey'in çinili sandukası yer alıyor.
.
İmaretin bitişiğinde yer alan ve 1960'lı yıllarda yıkılan medresenin taş vakfiye kitabesi, giriş kapısının güneyindeki niş içine alınmış.
39 satırdan oluşan kitabe, Osmanlı Türkçesiyle yazdırılmış. Üzerinde Germiyanoğlu 2. Yakup'un vakfettiği yerler, burada çalışanlara verilecek ücretler ve medreseye gelen misafirlere nasıl davranılacağı belirtilmiş.
Müzenin vitrinlerinde, 14. yüzyıldan başlayarak günümüzde yap ılan örneklerden oluşan çiniler yer alıyor. El emeği, göz nuru dökülerek tek tek fırçayla yapılan bu çiniler birer sanat eseri.
Yapının iç kısmında bulunan odada en eski Kütahya çinileriyle çini yapımında kullanılan madde, boya, fırça ve desen örnekleri sergileniyor. Bu malzemeler, çiniciliğin ne kadar zahmetli bir iş olduğu konusunda ziyaretçilere bilgi veriyor.
Tarihteki ilk toplu iş sözleşmesi olan ve 1766'da Kütahya'da imzalanan Fincancılar Anlaşmasının bir örneği de bu müzede bulunuyor. Orjinali Ankara'daki Milli Kütüphanede olan, Vali Ali Paşa huzurunda yapılan anlaşmada, 24 iş yerinden baş ka iş yeri açılmayacağı ifade edilerek, fincancı usta, kalfa ve çırakların alacağı ücretler tek tek yazılmış. Bu anlaşmaya uymayanların ölüme bedel kürek cezasına çarptırılacağı belirtilmiş.
Geçen mart ayında hayatını kaybeden avukat Sadık Atakan'ın, babas ı Hacı Bahattin Atakan'dan kalma evi müzeye dönüştürerek oluşturduğu Türkiye'nin ilk özel çini müzesi de onun ölümünün ardından kapatıldı. Buradaki eserler, Kütahya Valiliği binasının girişinde oluşturulan özel bölümde sergileniyor.
Kütahya'da 1948 yılında doğan Sıtkı Olçar, Amerikalıların termik santral yapımı için kurdukları şirkette çalışırken çini sanatına yönelmeye karar verdi ve 1973'te kurduğu "Osmanlı Çini" atölyesinde üretime başladı.
İlk yıllarda İznik çinilerinin mavi beyaz renklerini kullanarak imitasyon ürünler yapan Olçar, antik desen ve formları uyguladığı çinicilik çalışmalarında, İznik ve Kütahya örneklerini ele alarak yeni biçim ve öz arayışına yöneldi.
1980'den itibaren özellikle İznik çinileri üzerine çalışarak kaybolup gitmekte olduğu sanılan Kütahya çiniciliğine yeni bir boyut ve dinamizm getiren Olçar, İznik çiniciliğinin sırrı 300 yıldır çözülemeyen mercan kırmızısını bulmayı da amaç edindi.
Eserlerini el yazısıyla "Sıtkı" olarak işaretleyen Olçar, yurt i çindeki ününü birçok ülkede düzenlediği sergilerle yurt dışına taşıd ı. 1980'den bu yana ABD, Japonya, İngiltere, İspanya, Fransa, İtalya, Belçika, İsviçre, Avusturya, Yunanistan, Bulgaristan ve Cezayir'de sergilere katılan Olçar, İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya, Aydın ve Bursa'da da sergiler açtı.
Aralarında İstanbul Menkul Kıymetler Borsası (İMKB) fuayesi, Koç Grubu'nun Talia Oteli ve Fethiye'deki Ece Saray Oteli'nin lobileri ile merhum İhsan Doğramacı'nın evinin de bulunduğu birçok mekanı, Sıtkı Olçar'ın çinileri süslüyor.
Olçar, Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu'nun (UNESCO) 2008 yılı değerlendirmesinde "Yaşayan İnsan Hazineleri Uluslararası Listesi"ne kabul edildi.
.
İl merkezine 25 kilometre uzaklıktaki Seyitömer Höyüğü'nde 2006'dan bu yana her yıl düzenli olarak yapılan kazılar, Kütahya'da MÖ 3000'li yıllarda da seramik üretildiğini ortaya çıkardı.
İklim koşulları, fırın ve dokuma tezgahı ağırlıklarının fazlalığını göz ö nüne alan arkeologlar, burasının MÖ 3000'li yıllarda seramik üretim merkezi olduğunu belirledi. Burada seramik üretimi yapıldığı ve Mezopotamya'dan Ege Adalarına kadar çeşitli ticari ilişkileri olduğu yönünde bulgulara ulaşan arkeologlar, höyüğün Erken Tunç Çağı katmanında kalıpla üretilen seramik eserler elde etti.
Kütahya'da çini, seramik ve porselen üretimi son yıllarda modern ve geleneksel formların birleştirilmesi yönünde devam ederken, bu alanda büyük ölçekli şirketler ürettikleri ürünleri hem yurt içi hem yurt dışındaki pazarlara arz ediyor.
Kütahya Ticaret ve Sanayi Odası (KÜTSO) kayıtlarına göre, "Çini, El Sanatları, Yöresel Sanat Faaliyetleri" iş kolunda 77 firma, "Seramik, Porselen" iş kolunda ise 54 firma faaliyet gösteriyor. Bunların yanı sıra kentte çok sayıda küçük ve orta ölçekli atölyede çini ve seramik üretimi yapılıyor.
Haber Kaynağım :
http://www.dunyabulteni.net
Anadolu'nun batısındaki tarihi kentlerden Kütahya'nın adı, seramikle ilgili anlatılan rivayete dayanıyor. Rivayete göre, dul bir kadının çanak çömlek pazarına getirdiği birbirinden güzel testi, tabak ve vazolar hem çok zarif hem de çok sağlammış. Pazara gelen alıcılar kadının yolunu gözler, onun pişirdiği toprak kapları satın alabilmek için etek dolusu para harcarmış.
Çanak çömlek esnafı neredeyse iflas edecek duruma düşmüş. Toplanıp karar vermişler, "Bu ince işçilik, bu sağlam çanak çömlek kadının hüneri değil, kullandığı çamurun eseri. Bizim çamurumuz iyi değil. Kadını izleyelim, nereden toprak alıyorsa biz de oradan alalım" demişler.
Bir pazar dönüşü yaşlı kadını gizlice izlemişler. Kadın bugünkü Kütahya'nın bulunduğu yere gelmiş, küçücük bir tepeden heybesine toprak doldurup geri dönmüş. Ondan sonra tüm çömlekçiler buraya yönelmiş ve atölyeler kurmuş, bir şehir yapmışlar. Adı o günden sonra "seramik şehri" anlamına gelen "Seramorum" olmuş.
Bölgeye hakim olan Frigler, MÖ 11. yüzyılda kendi dillerinde seramik şehri anlamına gelen Kotiyum'u, Seramorum'un yerine kullanmaya başlamış. Daha sonra Kotiaetion, Katiaion, Cotyaeium, Cotyaeum ve Cotyaium şeklinde anılan kentin adı, Anadolu Selçukluları döneminde Kütahiye, zamanla da Kütahya olmuş.
Kütahya'da Friglerle başlayan seramik yapımı, Bizans dönemi sonuna kadar sürekli gelişme gösterdi. 100 yılı aşkın bir süre Selçuklular ile Bizanslılar arasında tampon bölge olarak kalan Kütahya'daki çini eserlerde, bu devirde Bizans ve Selçuklu sanatının özellikleri birlikte kullanıldı. Daha sonra Beylikler döneminde Germiyan Beyliği'nin başkenti haline gelen Kütahya'da çinicilikte Osmanlı kültür ve sanatının etkisi görülmeye başlandı.
Kütahya'da 1314 yılında yapılan Vacidiye Medresesindeki Abdülvacit Efendi'nin sandukasında ve 1428'de inşa edilen Yakup Bey Türbesinde ilk Osmanlı devri renkli sırlı çini tuğlalar kullanıldığı dikkati çekiyor.
15. yüzyıl Osmanlı seramik ve çini sanatı, mavi beyaz grubu çinileriyle ön plana çıktı. Bu yüzyılda mavi beyaz çiniler, Kütahya'nın bazı yapıları yanında İstanbul ve Kudüs mimari eserlerinde de kullanıldı.
Kütahya'da çini ve seramik sanatı faaliyetleri 16. yüzyılda yavaşladı, buna karşı İstanbul ve Osmanlı'nın diğer önemli merkezlerinde yapılan mimari eserlerde Kütahya çinilerinin kullanıldığı biliniyor. 1528-1529 tarihli Gebze Çoban Mustafa Paşa Türbesi, 1522 tarihli Manisa Valide Sultan Camisi ile Topkapı Sarayı'nın çeşitli ünitelerinde Kütahya'da yapılan mavi beyaz çiniler kullanıldı.
İlk Osmanlı çinileri, 14. yüzyılda İznik'te yapılmaya başlandı, Kütahya bu dönemde çinicilikte ikinci merkez konumundaydı. İznik çiniciliği 17. yüzyı lda gerileyince Anadolu'daki çini üretim merkezi olma konumunu bu yüzyılda Kütahya'ya bıraktı.
Kütahya çiniciliğinde süsleme sanatı, dokuma motiflerinden esinlenerek geliştirildi. Bu süslemeler, iç içe geçmiş dal, yaprak şekilleri ve geometrik şekillerden oluşuyor.
Kütahya'da 14. ve 15. yüzyıllarda ilk Osmanlı çinileri, çömlek çi kili olan kırmızı hamurdan yapılıyordu. Bu teknik Kütahya çiniciliğinde ö nemli bir aşama olarak nitelendiriliyor.
Bu yüzyıllarda sır altı tekniğinde mavi, kobalt mavisi, beyaz renkler kullanılmış ve çiniler beyaz hamurundan yapılmış. Süsleme olarak daha çok k üçük çiçekler, damarlı yapraklar, ince dallar, "S" biçimli motifler, kanca yapraklar kullanılmış.
17. yüzyılın ikinci yarısında büyük gelişme gösteren Kütahya çiniciliği, kendine özgü renklerle İznik çiniciliğinden ayrılarak, bu renkler sır altında kobalt mavisi, firuze, çalık yeşili katılarak oluşturulmuş. Kimi eski ustalar karışımlarını başkalarına öğretmedikleri için bazı renkler gün ümüzde elde edilemiyor.
Dünyaca ünlü gezgin Evliya Çelebi, Seyahatname'sinde Kütahya'da 17. yüzyılda 34 çini atölyesi olduğunu, bu yıllarda İstanbul, Kütahya ve Osmanlı yurdunun birçok büyük kentinde pek çok cami ve binanın Kütahya çinileriyle süslendiğinden bahsediyor.
İstanbul'un Kadıköy ilçesinde tarihi Haydarpaşa Garı'nın denize bakan kısmında yer alan Haydarpaşa İskelesi, Kütahya çinilerinin kullanıldığı tarihi eserlerden biri olarak dikkati çekiyor.
Ünlü mimar Vedat Tek tarafından inşa edilen ve Kütahya çinicili ğinin ustalarından Mehmed Emin Bey'in çinilerle süslediği Haydarpaşa İskelesi, Osmanlı döneminin son eserlerinden biri konumunda bulunuyor.
Özellikle çinileriyle süsleme sanatları içinde ayrı bir yeri olan yapının denize bakan cephesinde, kapı üzerindeki "Haydarpaşa" ibaresi bulunan çini panonun alt köşesinde yer alan "Mehmed Emin min te-lamiz Mehmed Hilmi Kütahya Sene 1334" şeklindeki kitabeden, çinilerin 1915'te yapıldığı anlaşılıyor.
İç kısmında yer alan kiremit, turkuvaz, beyaz, mora çalan lacivert ve kırmızı renklerle oluşturulmuş figürler içeren çiniler, bu yapının tarihi özelliğini ve o dönemde Kütahya çiniciliğinin bulunduğu aşamayı ortaya koyuyor.
Mehmed Emin Bey'in Kütahya'daki atölyesinde ürettiği çiniler, Bostancı ve Büyükada iskeleleriyle Eyüp'teki Osmanlı padişahlarından 5. Mehmed'in türbesini de süslemiş.
Osmanlı'nın son dönemindeki atılımını Cumhuriyet döneminde de sürdüren Kütahya çiniciliği, Cumhuriyet'in kuruluşundan bu yana geleneksel ile modern formları birleştirme çabasında olmuş.
Kütahya çinilerinin tarihsel gelişimini ortaya koyan örnekler, Suna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi'ndeki "Kütahya Çini ve Seramikleri Koleksiyonu"nda yer alıyor.
1980'li yıllarda Suna Kıraç'ın isteğiyle toplanmaya başlanan ve y ıllar içinde genişleyip zenginleşerek günümüze ulaşan bu özel koleksiyon, bü nyesinde çeşitli dönem ve türlerden 400'den fazla parçayı barındırıyor.
Bu koleksiyon, özellikle 18. yüzyıldan 20. yüzyıla uzanan zaman diliminde Kütahya çini ve seramik sanatı gelişim çizgisinin ayrıntılı bir biç imde izlenmesine imkan sağlıyor. Koleksiyonda bir araya getirilen eserler, "hem koleksiyonun yapısı hem de Kütahya çiniciliği konusunda genel bir fikir vermek amacıyla hazırlanan sınırlı bir seçkinin parçaları" diye nitelendiriliyor.
Vakıf, koleksiyonun daha geniş biçimde tanıtılmasını sağlamak ve koleksiyonu genişletmek için çalışmalarını sürdürüyor.
Günümüzde Kütahya'da çinicilikte kullanılan ham maddeler, Kütahya ve komşu illerden sağlanıyor. Bu ham maddelerden plastik olanlar "Kırklar Toprağı", "Gri Bilecik Kili", "Maya" ve "Çamaşır Kili", plastik olmayanlar ise "Çakmak Taşı", "Beyaz Bilecik Kili" ve "Tebeşir" diye isimlendiriliyor.
Ham maddelerin belli oranlarda karıştırılmalarıyla çark, dökü m ve pres denilen üç tür harman hazırlanıyor. Çark harmanında düz duvar tabağı, vazo, saksı ve şekerlik, döküm harmanında biblo, bardak, tabak ve küllük, pres harmanında d üz ya da desenli duvar plakaları yapılıyor.
Ocaklardan gelen ham maddeler önce öğütülüyor, çakmak taşı ile bir değirmende kuru olarak karıştırılıyor. Plastik ham maddeler harman yapılarak havuzlarda 1-2 gün bekletildikten sonra elek veya bezden geçirilerek 20-25 gün dinlendiriliyor. Plastik olmayan ham maddeler ise kaynatılıp süzülerek harmana ekleniyor.
Dinlendirilmiş harman, kapalı suyu alındıktan sonra alçı kalıplara dökülüyor ya da eski fırın plakaları üzerine yayılıyor. Bö ylece harmanın bileşimindeki su oranıyla plastik maddelerin bileşimindeki su oranı eşitleniyor. Harmana çark, torna, döküm ya da presle biçim veriliyor. Kurutma kışın kapalı yerlerdeki raflarda, yazın ise açık havada yapılıyor. Plakalar püskürtme, diğer ürünler daldırma yoluyla sırlanıyor.
Sırlamanın ardından 11-14 saatte 800-950 derece sıcaklığa ulaşan fırına verilen objeler, çizim, boyama ve sırlama sonrası yeniden fırınlanıp çıkarıldıktan sonra "ateşte açan çiçekler" diye tanımlanan ürünler ortaya çıkıyor.
Kütahya'da, son Germiyan Beyi 2. Yakup tarafından külliye olarak yaptırılan ve uzun yıllar Vahid Paşa Halk Kütüphanesi olarak kullanılan yapı, 1999'dan itibaren Çini Müzesi olarak hizmet vermeye başladı.
İçindeki yekpare mermer şadırvandan dolayı "Gökşadırvan" olarak da isimlendirilen yapıda, topraklarını Osmanlı'ya vasiyet eden 2. Yakup Bey'in çinili sandukası yer alıyor.
.
İmaretin bitişiğinde yer alan ve 1960'lı yıllarda yıkılan medresenin taş vakfiye kitabesi, giriş kapısının güneyindeki niş içine alınmış.
39 satırdan oluşan kitabe, Osmanlı Türkçesiyle yazdırılmış. Üzerinde Germiyanoğlu 2. Yakup'un vakfettiği yerler, burada çalışanlara verilecek ücretler ve medreseye gelen misafirlere nasıl davranılacağı belirtilmiş.
Müzenin vitrinlerinde, 14. yüzyıldan başlayarak günümüzde yap ılan örneklerden oluşan çiniler yer alıyor. El emeği, göz nuru dökülerek tek tek fırçayla yapılan bu çiniler birer sanat eseri.
Yapının iç kısmında bulunan odada en eski Kütahya çinileriyle çini yapımında kullanılan madde, boya, fırça ve desen örnekleri sergileniyor. Bu malzemeler, çiniciliğin ne kadar zahmetli bir iş olduğu konusunda ziyaretçilere bilgi veriyor.
Tarihteki ilk toplu iş sözleşmesi olan ve 1766'da Kütahya'da imzalanan Fincancılar Anlaşmasının bir örneği de bu müzede bulunuyor. Orjinali Ankara'daki Milli Kütüphanede olan, Vali Ali Paşa huzurunda yapılan anlaşmada, 24 iş yerinden baş ka iş yeri açılmayacağı ifade edilerek, fincancı usta, kalfa ve çırakların alacağı ücretler tek tek yazılmış. Bu anlaşmaya uymayanların ölüme bedel kürek cezasına çarptırılacağı belirtilmiş.
Geçen mart ayında hayatını kaybeden avukat Sadık Atakan'ın, babas ı Hacı Bahattin Atakan'dan kalma evi müzeye dönüştürerek oluşturduğu Türkiye'nin ilk özel çini müzesi de onun ölümünün ardından kapatıldı. Buradaki eserler, Kütahya Valiliği binasının girişinde oluşturulan özel bölümde sergileniyor.
Kütahya'da 1948 yılında doğan Sıtkı Olçar, Amerikalıların termik santral yapımı için kurdukları şirkette çalışırken çini sanatına yönelmeye karar verdi ve 1973'te kurduğu "Osmanlı Çini" atölyesinde üretime başladı.
İlk yıllarda İznik çinilerinin mavi beyaz renklerini kullanarak imitasyon ürünler yapan Olçar, antik desen ve formları uyguladığı çinicilik çalışmalarında, İznik ve Kütahya örneklerini ele alarak yeni biçim ve öz arayışına yöneldi.
1980'den itibaren özellikle İznik çinileri üzerine çalışarak kaybolup gitmekte olduğu sanılan Kütahya çiniciliğine yeni bir boyut ve dinamizm getiren Olçar, İznik çiniciliğinin sırrı 300 yıldır çözülemeyen mercan kırmızısını bulmayı da amaç edindi.
Eserlerini el yazısıyla "Sıtkı" olarak işaretleyen Olçar, yurt i çindeki ününü birçok ülkede düzenlediği sergilerle yurt dışına taşıd ı. 1980'den bu yana ABD, Japonya, İngiltere, İspanya, Fransa, İtalya, Belçika, İsviçre, Avusturya, Yunanistan, Bulgaristan ve Cezayir'de sergilere katılan Olçar, İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya, Aydın ve Bursa'da da sergiler açtı.
Aralarında İstanbul Menkul Kıymetler Borsası (İMKB) fuayesi, Koç Grubu'nun Talia Oteli ve Fethiye'deki Ece Saray Oteli'nin lobileri ile merhum İhsan Doğramacı'nın evinin de bulunduğu birçok mekanı, Sıtkı Olçar'ın çinileri süslüyor.
Olçar, Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu'nun (UNESCO) 2008 yılı değerlendirmesinde "Yaşayan İnsan Hazineleri Uluslararası Listesi"ne kabul edildi.
.
İl merkezine 25 kilometre uzaklıktaki Seyitömer Höyüğü'nde 2006'dan bu yana her yıl düzenli olarak yapılan kazılar, Kütahya'da MÖ 3000'li yıllarda da seramik üretildiğini ortaya çıkardı.
İklim koşulları, fırın ve dokuma tezgahı ağırlıklarının fazlalığını göz ö nüne alan arkeologlar, burasının MÖ 3000'li yıllarda seramik üretim merkezi olduğunu belirledi. Burada seramik üretimi yapıldığı ve Mezopotamya'dan Ege Adalarına kadar çeşitli ticari ilişkileri olduğu yönünde bulgulara ulaşan arkeologlar, höyüğün Erken Tunç Çağı katmanında kalıpla üretilen seramik eserler elde etti.
Kütahya'da çini, seramik ve porselen üretimi son yıllarda modern ve geleneksel formların birleştirilmesi yönünde devam ederken, bu alanda büyük ölçekli şirketler ürettikleri ürünleri hem yurt içi hem yurt dışındaki pazarlara arz ediyor.
Kütahya Ticaret ve Sanayi Odası (KÜTSO) kayıtlarına göre, "Çini, El Sanatları, Yöresel Sanat Faaliyetleri" iş kolunda 77 firma, "Seramik, Porselen" iş kolunda ise 54 firma faaliyet gösteriyor. Bunların yanı sıra kentte çok sayıda küçük ve orta ölçekli atölyede çini ve seramik üretimi yapılıyor.
Haber Kaynağım :
http://www.dunyabulteni.net