Popüler tenorumuz Hakan Aysev, tekrar opera sahnesine çıktığı ‘Şen Dul’da, Kont Danilo’yu seslendiriyor.
‘Operetler Kraliçesi’ ‘Şen Dul’un 30 Aralık 1905 tarihinde ilk kez sahnelendiğinde Viyana’ daki Theater an der Wien tarafından beğenilmeyip, ‘müzikaliteden yoksun’ ve ‘ ezgi fakiri ’ (!) diye kötülendiğini bugün tebessümle okuyoruz. Burun kıvrılan o ‘Şen Dul’, birkaç yıl içinde, türünün en başarılı örneği olarak operet repertuvarının zirvesine yerleşirken ‘Çağının Andrew Lloyd Weber’i’ diyebileceğimiz bestecisi Franz Lehar’a (1870-1948) muazzam bir şöhret ve servet kazandırır.
‘Operetler Kraliçesi’ ‘Şen Dul’un 30 Aralık 1905 tarihinde ilk kez sahnelendiğinde Viyana’ daki Theater an der Wien tarafından beğenilmeyip, ‘müzikaliteden yoksun’ ve ‘ ezgi fakiri ’ (!) diye kötülendiğini bugün tebessümle okuyoruz. Burun kıvrılan o ‘Şen Dul’, birkaç yıl içinde, türünün en başarılı örneği olarak operet repertuvarının zirvesine yerleşirken ‘Çağının Andrew Lloyd Weber’i’ diyebileceğimiz bestecisi Franz Lehar’a (1870-1948) muazzam bir şöhret ve servet kazandırır.
İstanbul Devlet Opera ve Balesi (İDOB), bu ‘melodi bombardımanı’nı Aytaç Manizade’nin rejisiyle 14 Şubat’tan itibaren Kadıköy Belediyesi Süreyya Operası’nda sahnelemeye başladı.
İzleyiciye 1,5 saat boyunca keyifli anlar yaşatan, son perde indiğinde ise doyumsuzluk hissi veren, eşi benzeri olmayan bir sahne eseri ‘Şen Dul’. Onu ezgisel anlamda bu denli cazip kılan; sadece vals, polka gibi Avusturya dans müziklerini içermesi değil, kurgusal ülke ‘Pontevedro’yu gözümüzde canlandıran mazurka, kolo, polonez gibi Doğu Avrupa danslarıyla Paris’i temsilen galop ve ‘cancan’ın birbiri ardına sökün etmesi.
Karadağ’dan gelenler ‘Pontevedro’, 2006’da bağımsızlığını kazanan Balkan ülkesi Karadağ’ın (Montenegro) ‘Şen Dul’da aldığı isim. Karadağ tarihinde, eserde karşımıza çıkan ‘Zeta’, ‘Danilo’, ‘Njegos’ gibi isimlere rastlanıyor. Örneğin, eserin başında, Pontevedro’nun Paris Elçiliği’nde doğum günü kutlanan ülkenin prensi, 1905 yılında, 64 yaşındaki Karadağ Prensi Nicholas’tan başkası değildir!
İDOB, prömiyer için genç yorumcuların önemli görevler üstlendiği bir kadro oluşturmuş. Hanna Glawari’yi genç soprano Hande Soner seslendiriyordu. ‘Beni seçin’ pankartları taşıyan erkekleri etrafında pervane edişi, Soner’in fiziksel güzelliği sayesinde, temsil boyunca hayli inandırıcı gözüktü! Çok volümlü olmayan, bu yüzden Lehar’ın yoğun orkestrasyonu altında ve ‘ensemble’larda kimi zaman kaybolabilen ama buğulu bir tınıya sahip olmasıyla da kolayca ayrıştırılabilen, etkileyici sesi ve inandırıcı oyunculuğuyla, evlenir evlenmez kaybettiği banker kocasından kalan milyonlara konan Glawari’yi başarıyla canlandırdı Soner. Genç yorumcu, ikinci perde başındaki, nostaljiyle yüklü meşhur ‘Vilja Şarkısı’nda, alışılageldiği üzere, Pontevedrin kolonisinin sıla özlemini yansıtmaya dönük içli, hüzünlü bir yorumdan ziyade daha canlı, neşeli bir okumayı tercih etti, tiz pasajlarda pianissimo’larını daha fazla dinlemek isterdim.
Vakti zamanında Kont Danilo ile evlenmeyi çok isteyen Hanna Glawari, aşağı sınıftan olduğu gerekçesiyle Danilo’nun amcası tarafından reddedilir. Aşkı aklından çıkmayan Glawari, Paris elçiliğine yollanan Kontun ardından, elinden kaçırdığı adamın kalbini ele geçirmek amacıyla bu şehre gelir. Manizade, ‘Şen Dul’un daha önce izlediğim rejilerinden farklı olarak Glawari’nin, ‘ne istediğini bilen güçlü, azimli ve kararlı âşık’ yönünü iyice öne çıkarmayı tercih etmiş. Manizade’nin Glawari’si, sıradan bir kızken erkeklerin peşinden koştuğu zengin bir kadına dönüşünce, ona duyduğu aşkı, ‘parası için seviyor’ dedirtmemek için sırf gururu yüzünden anlatamayan Danilo’nun oyun boyunca üzerine gidip sonunda istediğini elde ediyor.
Sade ve etkili dekor eserin diğer önemli rolü Kont Danilo’da tenor Hakan Aysev’i dinledik. Popüler tenorumuzu epeydir opera sahnesinde izleyemiyorduk. Yakın dönemde kimi yorumlarına damgasını vuran abartılı söyleyişten sıyrılmış derli toplu bir icra sundu Danilo’da Aysev. Yalnız üçüncü perde sonundaki o muhteşem Glawari - Danilo düetinde ‘içli okuyuşa’ başlar gibi olduğunda, içimizden bir ‘eyvah’ geçirmedik değil.
Sade ve etkili dekor eserin diğer önemli rolü Kont Danilo’da tenor Hakan Aysev’i dinledik. Popüler tenorumuzu epeydir opera sahnesinde izleyemiyorduk. Yakın dönemde kimi yorumlarına damgasını vuran abartılı söyleyişten sıyrılmış derli toplu bir icra sundu Danilo’da Aysev. Yalnız üçüncü perde sonundaki o muhteşem Glawari - Danilo düetinde ‘içli okuyuşa’ başlar gibi olduğunda, içimizden bir ‘eyvah’ geçirmedik değil.
Soprano Deniz Erdoğan, başarılı oyunculuğu, iyi kullandığı geniş ve gür sesiyle çok tatmin edici bir Valencienne seslendirdi. Camille rolündeki, hayli küçük, sıcak ve tatlı sesli, gelgelelim donuk bir oyunculuğu olan tenor Turgut İpek ile her fırsatta fingirdeşmeleri, özellikle Erdoğan’ın sevimli fiziği ve iyi oyunculuğu sayesinde, sıkıcı olmaktan çıkıp esere ayrı bir tempo kattı.
İDOB’un son olarak ‘La Traviata’ prodüksiyonunda gördüğümüz sade dekor anlayışı ‘Şen Dul’da devam ediyor. Ana dekor, yine bembeyaz ama bu kez kavisler çizen bomboş duvarlar ve sahnenin sağında, koyu altın sarısı renginde kavisli bir metal tabakadan mamul merdiven trabzanından oluşuyordu. Kont Danilo’nun uğrak yeri olan Maxim’s gece kulübünün canlandırıldığı üçüncü perde, dansçıların erotikliğiyle yer yer yürekleri hoplatıp yer yer tedirgin eden cancan dansıyla renklenen, Süreyya’yı kısa süreliğine Moulin Rouge’a çeviren başarılı koreografisiyle izleyiciden hararetli alkış aldı.
Eseri Türkçeye çeviren orkestra şefi Serdar Yalçın’ın ellerine sağlık! Kitapçıktaki yazısında ‘opera çevirisini müzikten biraz anlayan bir yazarın yerine edebiyattan biraz anlayan bir müzisyenin yapması daha iyi sonuçlar veriyor’ diyor Yalçın, haklı olarak. Almancaya, Türkçeye, edebiyata ve müziğe hâkimiyeti sayesinde son derece akıcı, kulak tırmalamayan ve müzikle çok iyi uyum sağlayan bir çeviri ortaya çıkarmayı başarmış.
Zengin orkestrasyon ‘Şen Dul’ un cazip bir operet olmasındaki en önemli etkenlerden biri de, Lehar’ın usta orkestrasyonu olsa gerek. Besteci, sayı ve çeşit itibariyle, alışıldık operet orkestrasını hayli aşan genişlikte bir enstrüman topluluğu kullanmış. İDOB Orkestrası, Serdar Yalçın yönetiminde hayli derli toplu bir performans sergiledi. Yalçın’ın enerjik ve tempolu yönetimi sahneye, sahnedekilerin enerjisi de orkestra çukuruna yansıyınca iyi bir sinerji oluştu.
İDOB’un ‘Şen Dul’ izleyicisini evine mutlu göndermesinin ardında yatan sır, temsil sonrası ayaküstü tebrik ettiğim Hande Soner’in ‘Sahnede o kadar eğleniyoruz ki anlatamam’ cümlesinde saklıydı sanki.