Kadın muhtar sayesinde sosyal hayatla tanıştılar

             Malatya'nın Arguvan ilçesi Yazıbaşı Mahallesi'nde yaşayan, hayatları çocuk bakımı, ev ve tarla işleriyle geçen kadınlar, muhtarları sayesinde her çarşamba bir araya gelerek sosyalleşme imkanı buluyor.

Çocuklarını eşlerine bırakıp her çarşamba bir araya gelen kadınlar, sohbet ediyor, projeksiyon cihazıyla film izliyor, çiğ köfte yoğuruyor, müzik eşliğinde halay çekip gönüllerince eğleniyor.

Muhtar Nurhayat Eren, AA muhabirine yaptığı açıklamada, muhtar seçildikten sonra kadınlarla bir araya gelmek istediklerini ancak toplanabilecekleri bir mekan olmadığını ifade etti.
              Hayırsever bir iş adamı tarafından yaptırılan iki katlı binanın muhtarlığa tahsis edildiğini anlatan Eren, şöyle konuştu:

"Her çarşamba burada bir araya geliyoruz. Köyümüzde bugüne kadar böyle bir şey yoktu. İlk kez bu köyde bir kadın muhtar var. Sürekli bir şeyler yapmaya çalışıyorum. 

Arkadaşlarımız düzenlediğimiz etkinliklerden çok memnun. Birlik, beraberlik ve kaynaşma oluyor. Birbirini tanımayan komşular vardı. Bu sayede herkes birbirini daha iyi tanıdı. İnşallah bundan sonra daha farklı etkinlikler yapacağız."
             Eren, kadınlarla bir araya geldiklerinde, mahallenin sorunları hakkında da görüş alışverişinde bulunduklarını kaydetti.

Mahalle sakinlerinden Adile Çakmak mahallede artık kadınların da hayatın tam merkezinde yer aldığını dile getirerek, "Muhtarımız kadın olduğu için biz de gezip, eğleniyoruz. Sosyal hayatla tanıştık." diye konuştu.

Muhtar Eren, mahallesindeki kadınların sosyal hayatta daha fazla yer alması için daha önce de kuaförlük ve takı tasarımı kursu düzenlenmesini sağlamıştı.

Haber Kaynağım :
Anadolu Ajansı Muhabiri: Ramazan Taştaş

Kadın, kadının kurdu mu?

              90'lı yılların başında finans sektörüne müfettiş olarak ilk başladığımızda, masamızda sadece çevirmeli bir telefon, yandan çevirmeli, gövdeli facit makineler ile yeni yeni yer değiştirmekte olan  hesap makineleri vardı. 

İnternet ve  cep telefonu henüz hayatımıza hiç girmemişti. Bir şubeye teftişe gittiğimizde 'vardık'  diye telgraf çekilir pek de konforlu olmayan otobüslerle seyahat edilir ve pek de rahat olmayan konaklama tesislerinde veya devlet konuk evlerinde kalınırdı. O günden bu güne konaklama olanakları, seyahat imkanları, teknoloji ve bankacılık da inanılmaz şekilde değişti. 

Teknolojinin bu süredeki gelişimini izlemek ve bankacılık alanında yapılan yeni uygulamalarının içinde bulunmak ve yurt dışındaki bankaları bile şaşırtan bir aşamaya geçmek gerçekten heyecan verici ve göz kamaştırıcıydı. 
               Bugün bankalar adeta bir teknoloji şirketi haline dönüştüler. Telekom, IT ve Finans iç içe geçmiş devasa bir platform haline geldi. Değişim ve dönüşüm halen baş döndürücü hızla dev bir teknoloji otobanında son sürat yoluna devam ediyor. 

Ancak değişmeyen tek şey değişim kadar bir de  ''kadına bakış açısı!''  Gerek hem cinsleri gerekse erkekler tarafından!

Geçenlerde bir finans kuruluşunun kadın girişimcileri ile ilgili yaptığı programa canlı yayın konuğu olarak davet edilmiştik. 

Programın konsepti çerçevesinde yaklaşık 20 dakikalık spontan bir konuşma gerçekleştirmek durumundaydık. 

           Konuşmayı daha sonra banttan izlerken de söylem esnasında ''ofisimizde bize başvuran, ziyaret eden veya hayatına bir şekilde dokunduğumuz gerek beyaz yakalı  gerekse metni, danışan ve yüksek lisans öğrencisi kadınların ortak payda da en fazla şikayetçi oldukları konunun iş hayatında karşılarına dikilen diğer kadınlar olduğunu'' cümlelerini kurmuş olduğumu ve kadınların sorunlarının aynı eksen etrafında dönmeye devam ettiğini gördüm. 

Aslında, Mobbing araştırmalarında  bile en fazla psikolojik kuşatmanın kadın-kadına uygulanması da tesadüf değil şüphesiz. Bugün bu derin konuyu biraz tartışalım istedim.

''Kadın kadının gerçekten kurdu mu?''

           İngiliz filozof Thomas Hobes'un ''Homo homini lupus'' diğer ifadeyle ''İnsan insanın kurdudur'' söyleminden yola çıkılarak  günümüze kadınlar için de taşınan  bu söz kadınlar için tam anlamıyla ne ifade eder tam bilememekle birlikte bir çok kadında çok güçlü bir karşılığı olduğu düşüncesindeyim.

Tabi bazı kadınlar ''Erkeklerin; kadınlar birlik içinde olmasın diye uydurdukları, sonra da kendilerinin inandıkları, daha da kötüsü kimi kadınlara da inandırdıkları bir palavradır'' diyebilir.

Bazı kadınlar da; ''Kadınlar toplumsal tarih boyunca geri bırakılarak, erkeklerle rekabet edebilmek için önce hemcinsleriyle rekabet etmeleri için zorlanmışlardır. Çünkü kadın seçilendir, seçen olmasına izin verilmemiştir. 
            Seçilebilmek için de diğer kadınlardan daha farklı, daha özel, daha meziyetli olduğunu kanıtlamak zorunda bırakılmıştır. Bu yüzden kadın kadının kurdu değildir, kadın kadının kurdu yapılmıştır'' diye ses yükseltebilir.

Bir diğer grup da ''Kadın genel olarak kurttur, kadına da erkeğe de... Fakat bunu ancak başka bir kadın fark edebildiği için bu söz böyle kalıplaşmıştır. Kadın erkeğin de kurdudur, fakat erkeğin bundan haberi bile yoktur.  O her şeyi kendi yaptığını ve her şeye kendi karar verdiğini sanır. Oysa güç kadındadır''  diye görüş de belirtebilir. Bu tartışma sürer gider...

İsterseniz bugün için ülkemizde kadınların istatistikleri nasıl bir değerlendirelim.
             Türkiye'de firmaların sadece %5'i kadın yöneticilere yer veriyor. Borsa İstanbul'da, halka açık şirketlerin %41' nin yönetim kurulu tamamen erkeklerden oluşuyor. 

Kadın yönetim kurulu üyesi oranı %14.2, yönetim kurulu başkanı kadın olan firmaların oranı ise %7 Dünyada erkeklerin iş gücüne katılım oranı yaklaşık %80 kadınların %50 iken,  TUİK verilerine göre bu oran Türkiye için erkeklerde; %71.6 kadınlarda; %31.5 Finans sektöründe ise kadınların iş gücünde temsil oranı %50' nin üzerinde olmakla beraber söz konusu rakam finans dünyasındaki kadınların üst-düzey seviyedeki temsil oranı ile paralel değildir.
              Gelelim finans dünyası odaklı çalışan bir danışmanlık firması sahibi  olarak bu konudaki kişisel gözlemlerim, deneyimlerim ve tespitlerime;

Bir insanın lider olması, yönetsel yetkinlik veya başarıyı yakalayabilmesi için fark yaratan en önemli aktifi;  ''duygusal zekadır''.  

Duygusal zekanın dört becerisinden 'Öz-farkındalık' ve 'öz-yönetim' sizin kendinizle, 'Sosyal farkındalık' ve 'ilişki yönetimi' ise diğerleri ile nasıl geçindiğiniz ile ilgilidir. 

Araştırmalara göre, kadınlar duygusal zekanın dört becerisi konusunda erkeklerden daha başarılı. 
          2003 yılında yapılan bir araştırmada 'öz-yönetim', 'sosyal farkındalık' ve 'ilişki yönetimi' konusunda kadılar erkekleri geride bırakmış. Anılan araştırmada, erkeklerin kadınlarla bir tek 'öz farkındalık' konusunda eşit olduğu görülmüş. Diğer üç bileşende ise kadınlar açık ara öndeymiş. 

Zamanla, kültürel evrim ve normların kayması sonucu  yapılan güncel araştırmalarda duyguları yönetme konusunda erkeklerin kadınları yakaladığı görülmüş. Ancak 'sosyal farkındalık' ve 'ilişki yönetimi' konusunda kadınlar halen dünyada önde gidiyor. 

Kişisel olarak iş hayatımdaki 27 yıllık tecrübemin söylediği tek şey; muhteşem duygusal zekaya sahip liderler veya karar vericiler duygusal zekası yüksek insanlar arasından ve özellikle de kadınlar arasından çıkıyor. Ofise gelen ve özellikle raporlama yaptıkları üstü kadın olan kadın beyaz yakalılar da bir hayli dertli olabiliyorlar. 
             Burada da dikkatimi çeken diğer bir konu da üst konumdaki kadınların toplumun kendilerine çizdiği sınırları bire bir hem cinslerine çekerken hiç tereddüt etmemeleri. Kendilerine yasaklanan ayıp görülen şeyi astı kadınlara da uygulamakta hiç bir sakınca görmemeleri. 

Bu bağlamda, kadınların kendilerini bu oto-sansürden kurtarmaları da çok kritik. Duygusal zekalarından gelen bunu sağlayacak ikna yeteneği ve güven oluşturma becerisine de fazlasıyla sahipler.

Finans dünyasında her ne kadar kadın sayısı ülke ortalamasının üzerinde bile olsa kadınlar kız çocuklarına  bu mesleği tavsiye edemez haldeler. 
              Kurumsal zeminin bu kadar güçlü olmasına rağmen iş-özel yaşam dengesini sağlamak konusunda her daim yaşana gelen sıkıntılar, esnek/uzaktan çalışma sisteminin olmaması, evli  olan ve çocuk isteyen kadınlara iş hayatında  bunun engel olarak sunulması, sözlü veya fiziksel tacizler, üst yönetime tırmanma ve ücretlendirme konusunda adaletsizlikler, hedef ve satış baskıları nedeniyle sektör kadınların üzerine bu kadar stres yüklemişken ayrıca negatif anlamda birbirlerine zaman zaman odaklanmaları inanılmaz bir enerji ve zaman kaybı.

Sonuç itibariyle, kadın erkek çoğu açıdan farklı, ama birbirinden daha değerli ya da daha değersiz değil. İnsanı kadın ve erkek olarak değil de insan olarak görmeye başladığımızda çok daha güzel bir dünyaya uyanacağız şüphesiz...

Haber Kaynağım :
Süheyl Aygül

Eğitim Sen, ‘Kadın Öykü Yarışması’ düzenliyor

              Eğitim Sen İstanbul 6 Nolu Şube tarafından, kadın üyelerinin katılabileceği öykü yarışması düzenleniyor. 

Yarışmaya sadece öyküleri ile başvurabilecek eğitim sen’li kadın üyeler için son başvuru tarihi 06 Ekim 2017. 

Yarışmanın değerlendirme kurulunda Sevin Okyay, Jaklin Çelik, Sibel Öz, Emek Erez, Mübeccel Karabat gibi isimler yer alıyor. 

Ödül kazanan eserler, Eğitim Sen’in internet adresinde yayımlanacak ayrıca başvuru sırasında verdikleri iletişim araçlarından eser sahiplerine ulaşılarak bilgi verilecek.

Yarışmaya katılım şartları şunlar:

– Yarışmaya bir öyküyle başvurulur.

– Öykülerin başka bir yarışmada ödül almamış ve hiçbir yerde yayımlanmamış olması gerekmektedir.

– Yarışmaya sadece Eğitim Sen’in kadın üyeleri katılabilir.

– Şartnamede belirtilen koşulları taşımayan ve son teslim tarihinden sonra gönderilmiş eserler değerlendirilmeyecektir.

– Eserlerinin yayımlanması hâlinde eser sahipleri herhangi bir ücret talep edemezler.

– Yarışmaya gönderilen öykülerin hukuki ve içerik sorumluluğu katılımcıya aittir. Öyküyle ilgili olarak herhangi bir şekilde 3. kişiler tarafından oluşturulacak telif hakkı iddiası ve talebine karşı, öykü sahibi sorumlu olduğunu kabul eder.

– Değerlendirme Kurulu tarafından yayımlanmaya değer bulunan eserler bir kitapta toplanacaktır.

– Başvuru sahipleri yukarıdaki koşulları kabul etmiş sayılırlar.
Yarışmaya gönderilecek eserlerde ise şu şartlar aranacak:

– Öyküler bilgisayarda, Times New Roman karakteri ile 12 punto ve 1,5 satır aralığıyla A4 boyutunda en fazla on sayfa uzunluğunda yazılmış olmalıdır.

– Yarışmaya gönderilecek öykülerin üzerinde sadece rumuz bulunacaktır. Öykü sahibinin kimliğiyle ilgili bilgiler hiçbir sayfada yer almamalıdır; aksi hâlde eser değerlendirmeye alınmayacaktır.

– Yarışmacı; adını soyadını, üyesi olduğu şubenin adını, elektronik posta adresini, cep telefonu numarasını, özyaşam öyküsünü ve öyküsünün adını yazdığı kâğıdı ayrı bir zarfa koyup zarfın üzerine sadece rumuzunu yazarak bunu, öyküsünün yer aldığı büyük zarfın içine koyacaktır. Büyük zarfın üzerine de sadece rumuz yazılacaktır.

– Kitaplaştırma sırasında kullanılmak üzere öykünün Word formatında hazırlanmış CD’si ile beş adet çıktısı da büyük zarfa konulmalıdır.

– Öyküler aşağıdaki adrese posta ya da kargo yoluyla gönderilmelidir. 

Eserlerin, postada olası gecikmeler göz önüne alınarak belirtilen tarihte Eğitim Sen İstanbul 6 Nolu Üniversiteler Şubesi Sıraselviler Cad. Sim Apt. No: 18/1 Daire 2 Taksim Beyoğlu/ İSTANBUL adresine ulaşacak şekilde gönderilmesi önemlidir.

Ödüller:

Birincilik Ödülü : 450 TL değerinde kitap hediye çeki

İkincilik Ödülü : 350 TL değerinde kitap hediye çeki

Üçüncülük Ödülü : 250 TL değerinde kitap hediye çeki

Yarışma hakkında daha fazla bilgiye bu bağlantıdan ulaşabilirsiniz.

Haber Kaynağım :

Forbes: Türkiye kadınlar için tehlikeli

             Forbes dergisi, kadınlar için seyahat sırasında en tehlikeli 10 ülkeyi sıraladı. Listede Türkiye de bulunuyor. 

ABD Dışişleri'nin Meksika'ya giden ABD'li bir kadın turistin bir otelde öldürülmesi üzerine seyahat uyarısı yaptığı hatırlatılan makalede, 10 ülkenin için tek tek neden kadınlar için tehlikeli olabileceği de anlatılıyor.

Duvar'ın aktardğına göre, derginin tehlike sıralaması şöyle:

1- Mısır
2- Fas
3- Jamaika
4- Hindistan
5- Peru
6- Bahama Adaları
7- Kolombiya
8- Ekvador
9- Türkiye
10- Guatemala

‘SİYASİ İSTİKRARSIZLIK VAR'

         Listede, Türkiye için ‘Neden bu kadar tehlikeli?' sorusunu trip.com'un editörü Julia Pond verdi. "Geçtiğimiz yıl çok sayıda siyasi istikrarsızlık yaşandı; gazeteciler ve muhalifler ortadan kayboldu" diyen Pond, Türkiye'ye yalnız seyahat edecek kadınlara da ülkelerin seyahat uyarılarını takip etme tavsiyesinde de bulundu.
             Makalede, Türkiye seyahatinde güvende kalmak için bazı tavsiyeler de verildi. "Sık sık saldırılar yaşanır. Dikkatli olun" denilen makalede kadınlara özellikle camilerde başlarını örtmeleri hatırlatıldı. 

Hamam ziyaretlerini kadınlar gününde yapmaları, taksiye aydınlık ve kalabalık yerlerde binmeleri, küçük banknotlar kullanmaları ve ‘saldırgan' esnaf ile restoran sahiplerini görmezden gelmeleri de tavsiye edildi.

Haber Kaynağım :

Bir kadın değişirse bir aile, bir aile değişirse toplum değişir

“Hayatta ki en büyük tutkum toplumsal fayda!” diyen bir kadın! Ebru Baybara Demir... Müthiş bir kadın. Şapka çıkarıyorum.

Mardinli bir ailenin kızı. İstanbul’da eğitim alıyor ama şehri Mardin’e dönüyor. O kendi değerleri ve yetenekleriyle hayatlarını değiştirip ayakta kalmaya çalışan kadınlara öncülük ediyor.

Aslında Ebru, hepimiz için bir rol model!!!

Mardin için müthiş şeyler yaptı, mutfaktaki başarıyı, toplumsal faydaya dönüştürdü. Bir sürü kadına iş olanağı ve maddi gelir sağladı.
Ve dünyanın en prestijli gastronomi ödülü “Basque Culinary World Prize” ödülüne Türkiye’den aday oldu ve ilk 10’a kaldı. 

Dün yarışma sonuçlandı, Kolombiya’dan başka bir kadın şef, 1’incilik Ödülü kazandı. Ama Ebru Baykara Demir’in ilk 10’a kalması bile bizim, bu ülkenin kadınları için bir gurur kaynağıydı.


Gastronomi sektörünün Nobel’i sayılan “Bask Dünya Aşçılık Ödülleri”nde ilk 10’a kaldın. Bunu başaran ilk Türk’sün ve ilk kadınsın...

- Çok çok teşekkür ediyorum. Adaylık sürecinden itibaren heyecanım hep tavandı. Öyle anlar oldu ki aşırı heyecandan hastanelik bile oldum! Ödül dün Kolombiyalı başka bir kadın şefe gitti. Olsun, mutlu ve gururluyum...


Türkiye’nin tanıtımı için ne kadar önemli?

- Çok. Gastronomi, bölgenin kalkınması açısından da hayati öneme sahip. Bu yarışma da sektörün tanıtımı için büyük bir fırsat verdi bize. Anadolu kültürünün ve mutfak zenginliğinin çeşitliliğini dünyaya gösterebildik.

Peki bu ödülün gastronomi dünyasındaki değeri ne?
- Valla, orası gastronominin kalbinin attığı yer! Dünya genelindeki tüm şefler orayı bir referans merkezi olarak kabul ediyor. Sadece yemek yapmak değil; gıda atıkları, ürün çeşitliliği, doğal beslenme gibi konular da konuşuluyor. Gündem belirleyen bir yer.

Benim anladığım şu; iyi yemek yapmak artık dünyada tek başına bir kriter değil.

- Evet. İyi yemeği sosyal girişimcilik ve sosyal projelerle toplumun yararına dönüştürmeniz lazım. Bizi de bu yüzden ilk 10 proje arasına aldılar. Dünyanın en iyi yemeğini yapabilirsiniz ama topluma yararlı hale getirmezseniz, bir şey ifade etmiyor! Mutfaktaki başarıyı toplumsal fayda haline getirmeniz gerekiyor. 
Çünkü Dünyada, sürdürülebilir gıda kaynakları giderek azalıyor. O yüzden de böyle bir ortamda iyi yemek, tek başına bir şey ifade etmiyor. Benim de bu hayattaki en büyük tutkum, toplumsal fayda!


“Harran Gastronomi Okulu Projesi” nedir?

Biz Cercis Konağı’nı -okuma-yazma bilmese de- işini en iyi yapan kadınlarla kurduk. Sonra bu sayede bir ekonomi yarattık. Ama ne yazık ki bölgedeki güvenlik sorunu tekrar ortaya çıkınca turist gelmemeye başladı. Sıkıntı büyüdü. 
Bu şartlarda restoranda aşçı kadınlarla ne yapabileceğimizi düşündük. Baktık ki el işi sanatlarını hepsi çok iyi yapabiliyor. 


Amatör yapılan o işleri toparlayıp, günlük hayatta kullanılacak hale getirdik. “Hayatım Yeni Bahar” projesiyle el işi yaparak hayata devam ettik.

Peki Harran’la ne zaman güçleri birleştirdiniz?

- Önce Harran Kaymakamı Temel Ayça’yla yollarımız kesişti. Şanlıurfa kadınların dezavantajlı olduğu bir bölge. Harran eğitim düzeyinin düşük olması sebebiyle daha da zor. Kaymakam o dönemde kadınlara destek olmak için Aile Destek Merkezi açmış ama kimse gitmemiş. 

Kaymakamın eşi Nazlı Gökçe Ayça bu merkezin başına geçti. Ve kadınlara çağrıda bulundu. İlk etapta 83 kadın başvurdu. Merkezde bu kadınlara seramik, halı dokuma, ahşap eğitimi verildi ve para kazanmaları sağlandı...
Amacınız, “Hayatım Yeni Bahar”daki başarıyı Harran’a mı uygulamaktı?

- Tam da bu! Kaymakam, BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’ne proje önerisinde bulundu. İşte bu proje “Harran Gastronomi Okulu.” Ben o sırada Harran’daydım. Projeyi hayata geçirdim. Amacımız, hem yereldeki kadınlara hem de Suriyeli kadınlara bildikleri ama unutulmuş mutfak kültürünü yeniden hatırlatmaktı. Bu doğrultuda eğitimler verdik.

Kaç kadın eğitim aldı?

- Proje boyunca 44’ü Suriyeli, toplam 108 kişi. 64’ünün kadın olması benim için özellikle önemli. Projenin amacı, Suriyeli ve Türk kadınlara mesleki eğitim vererek iş olanağı yaratmak ve yaşam standartlarını yükseltmek.
TOPLUMU KADINLAR DEĞİŞTİRİYOR

Amaç, kadınları kalkındırarak toplumu mu kalkındırmak?

- Evet! Bir kadın değişirse bir aile, bir aile değişirse bir toplum değişir. Ben bu söze yürekten inanıyorum. Sadece inanmıyorum aynı zamanda bizzat görüyorum.

Toplumu kadınlar değiştiriyor. Kadın ne kadar güçlü olursa o kadar mutlu çocuklar yetiştiriyor. Kadın kendine güvenli ve vizyon sahibi olursa, çocuk da öyle yetişiyor. Güçlü toplumların güçlü kadınlarla kurulabileceğini ve yönetilebileceğini düşünüyorum. Bir kadının yapabileceği en önemli girişim başka bir kadını da dışarıya çıkarmak ve yapabileceğini göstermek!

ALMAN TURİSTLERE ANNEM, YENGEM VE KOMŞULAR YEMEK YAPTI...

HER ŞEY BÖYLE BAŞLADI

            - 40 yıl önce babam bizi okutmak için İstanbul’a geliyor. 3’ü kız, 4 kardeşiz. Hepimiz kendi işimizi yaptık. Ben yıllar sonra İstanbul’dan Mardin’e döndüm. Rehberdim ve amacım turizm yapmaktı. 

Çünkü Mardin, turizmde gelecek vaat ediyordu. Ama terör nedeniyle yatırım çok zordu. Ve en önemli sorun işsizlikti. Eğitim düzeyi de düşüktü, turistik tesis de yoktu.

- 2000 yılıydı. Mardin’de bir Alman turist kafilesini gezdiriyordum. Şehir merkezinde götürdüğüm bir lokantanın yemeklerini beğenmeyince alıp kendi evimize götürdüm. Annem, yengem ve komşu kadınlar onlara yemek yaptı. Tabii bayıldılar!

- İşte bu, benim için milat oldu. Çünkü o tarihten sonra hep kadınları bir araya getirerek yemek yaptırmaya başladım. Sonra biz bu yemekleri şehirdeki restoranlara satmaya başladık. İşte büyük değişim o zaman başladı! Çünkü kadınlarımız en iyi yaptıklarını yaparak yani yemek yaparak para kazanmaya başladı...

- 2001’de restoranlara yemek satarak başlayan yemek hareketi, Mardin’deki Cercis Konağı’nın açılmasıyla gerçek bir değişime dönüştü.

Haber Kaynağım :
Ayşe Arman