'Erkeklik' tabusuna kadın balyozu

'Erkeklik' kavramını, toplum nezdinde veya kişisel düzeyde irdelediğimiz zaman, aslında 'erkekliğin', içi boş, temelsiz, anlamsız bir böbürlenme fiksiyonu olduğunu görürüz.

Kendisini ekonomik temelli bir Tanrısal güç olarak gören eril zihniyet, kadının kendisine bağımlı olduğunu, bağımlı kalacağını, devletin ve toplumsal 'dogma' otoritelerinin de desteğini görerek kabullenir ve bunu bilinçli bir şekilde çevresine, ailesine dayatarak egemen otoriteye yani erkekliğe hizmette bulunur.

Bu hizmetteki rolüyle de, bir güç şölensiliğine bürünerek;

kadının yeri evidir, kadının yeri kocasıdır, kadın çalışmaz, kadın bilmez ben bilirim metaforlarına sığınır.

Ve bu durumu öylesine ileri götürür ki, kadın bedenini salt cinsel bir objeye çevirerek aslında mucizevi bir yapı olan kadın bedenini 'düşmanlaştırır. '

Bu düşmanlaştırmayı da 'İslam dini' üzerinden açıklayarak, vicdandan ve akli temellerden uzak, vahşi 'molla' felsefelerine dayandırır.

Ve bu şekilde genişleyen eril zihniyet, kendi başarısızlığını, tembelliğini ve her türden haksızlığını 'zorbalıkla' şiddetle baskı altına almaya çalışır.

Oysaki kadının 'İslam' felsefesinde ki tanımlanması, özgürce var olabilme, özgürce seçme, seçilme, kimlikli olma, ekonomik ve siyasal bütünlüğünü ve bu minvalde ilerleyecek olan toplumsal konumunu ortaya koyabilme şeklinde olmalıdır.

Ha keza, kadın kimliğini salt din üzerinden yorumlamak veya dinsel açıklamalara girmek de eril faşizmine hizmet etmek olur.

Dolayısıyla kadını, hiçbir otoriteye bağlı tutmadan, dinsel mekanizmalara sığınmadan, kadın varlığının üst temeli olan 'insan' kimliğiyle yorumlamak ve tanımlamak esas olmalıdır.

Ve kadının, erkek güruh karşısında ki her türden eşitsizliği bertaraf edilmelidir.

Aksi yönde beliren tanımlamalar, yeni yeni handikaplara, yeni yeni eril sistemlere sürer kadını.

Ez cümle; Artık kadınlar, iş dünyasının, siyasetin, özgürlüklerin ve daha sayılabilecek pek çok dinamiğin temel mekanizmasını yeniden yaratıyor.

Bu sistemsel gelişme ve bilinçlilik, kadın özgürlük mücadelesini kat ve kat güçlendirecek ve 'erkeklik' paradigması, kadının 'özerk kimliği' sayesinde yıkılacak.

Ama her şeyden önce kadının özgürleşmesi ve her türlü zorbalıktan soyutlanabilmesi için, öncelikle resesif dişil zihniyetinin, pasiflikten aktifliğe geçmesi, kadın özgürlük mücadelesiyle kitlesel olarak bütünleşmesi ve o mücadeleyi kendi var oluş felsefesi şeklinde içselleştirmesi gerekir.

Bu itibarla; kadın özgürlük mücadelesinin daim olmasını diliyor ve bu mücadelenin bu açıklamalarla tam anlamıyla izah edilemeyeceği notunu düşerek, canımdan çok sevdiğim sevgili Pınar Soysal'a aşağıdaki sözlerimi armağan ediyor ve eril faşizmine kurban edilen tüm kadınlarımızı saygıyla yad ediyorum.

Bir Pınar esintisidir yüreğimde akan,

Coşkunsu nehirleri toplar canına,

Ve haykırır zamansı aşkı kalbim,

Bir Pınar bin Pınar olsun diye.

Bütün kadınlar aşktır sevgidir güldür.

Yaşasın kadın.

Yaşasın insan.

Haber Kaynağım :
Radikal Blog Sayfası yazarı Baran Kılıç ın makalesidir.
http://blog.radikal.com.tr/